Kuzey Ege’de Barış Rüzgarları esmeye devam ediyor
Defne Derneği tarafından bu yıl Gökçeada-Samotraki adaları arasında 12.si gerçekleştirilen dostluk festivalinin başlattığı barış rüzgarı esmeye devam ediyor. Gökçeada’da sergilenen ve Gökçeada Rum halkına ait o dönemin fotoğrafları ünlü fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ın imzasıyla İskeçe’de sergilenecek.
Bilindiği gibi “Temiz Deniz” temalı festivalle Türkiye ve Yunanistan arasında yeni turizm destinasyonu oluşturulması hedeflenmişti. Merkezi İstanbul’da bulunan Defne ve merkezi Atina’da bulunan Dafni dernekleri tarafından organize edilen festivalde çeşitli müzik ve etkinlikler, sergiler panel ve barış sofraları kurulmuştu. Çocuklara yönelik çevre atölyelerinin de kurulduğu festivalde bölgenin ortak ürünü asma fidanlarıyla yapılan enstalasyonla iki yakada plastik sanat projesi kalıcılaştırılmıştı.
Defne Derneği Genel Sekreteri Nilüfer Tarıkahya, derneğin amaçlarını tarihi ve kültürel değerleri, doğal yaşam zenginlikleri ile dünyanın çok önemli bir parçası olan Egeyi; iki yakanın insanları için daha yaşanır hale getirecek, gelecek kuşaklara da korunmuş temiz, kalkınmada sürdürülebilirlik hedefini gerçekleştirilerek bırakmak olarak özetlerken, bundan sonraki sürecin karşılıklı sosyal, kültürel, sanatsal etkinliklerle devam edeceğini açıkladı.
İzzet Keribar sergisinin İskeçe’ye taşımasının bunun ön adımı olduğunu söyleyen Nilüfer Tarıkahya serginin daha sonra Dedeağaç Atina, İstanbul ve Çanakkale’de sergileneceğini söyledi.
Gazetemiz Olay Gökçeada Samotraki adalarında düzenlenen festivali ve yankılarını, gelecek hedeflerini Defne Derneği Başkanı Yalım Eralp, Defne Derneği Genel Sekreteri Nilüfer Tarıkahya ve Defne Derneği Genel Koordinatörü Celal Başlangıç ile konuştuk.
--------------------------------------------------------------------
Eralp “Gökçeada festivalle dış dünyaya açıldı”
OLAY : Defne(İstanbul) ve Dafni (Atina) Türk-Yunan Derneği`nin geçmiş faaliyetleriyle söze başlasak... Mesela 2009 senesinde Ksanti (İskeçe) ve İstanbul-Prens Adaları`nda düzenlenen festivalin teması ``Binlerce Güvercin`. Konusu ise `azınlıklar`. Bu festivalin sizin isteğinizle, önerinizle yapıldığını biliyoruz. Neden böyle bir tema seçtiniz ve neden bu bölgelerde yapıldı?
YALIN ERALP: İskeçe/Ksanti kenti ve Prens adaları tarihten gelen kültür beraberliğinin olduğu bölgeler. Özel bir anlama sahip olan yerler. Her iki bölgede azınlıklar yaşamakta. Adalarda Rumlarımız ağırlıklı olmak üzere İstanbul`un tüm renklerini görmek mümkün. Diğer tarafta ise Müslüman-Türk azınlık yaşıyor. İşte bunu vurgulamak için böyle bir öneri yapmıştım.
OLAY : Bu festivalin sonuçlarına değinecek olursak...
ERALP: Çok başarılı bir festivaldi. Prens adaları böylece dışarıya açılmış oldu. İki taraf arasında başlayan ilişkiler devam ediyor. Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu sonuçtan çok memnun oldu. Kardeşlik teklifinde bulunmuştu. Her iki tarafta `azınlıklar` konusu ele alındı. Büyükada`da moderatörlüğünü yaptığım panel`de her cemaati temsilen bir konuşmacı bulunuyordu. Aslında `azınlıklar` kelimesini sevmem ben. Eşit vatandaşlık kavramına inanırım. Çoğunluğun dışında kalan bazı gurupları `ayrıcalıklı` diye düşünürüm. İnsan haklarını göze alarak düşünmek gerekir. Bazı kesimlerin ayrıcalıklı olması yani korunması gerekiyor. Bir anlamda nesli tükenmekte olan kuşlar gibiler... Ayrıca, belirlediğimiz temayı kalıcı kılmak için adaların tüm cemaatlerinin yapımına katıldığı kalıcı bir enstalasyon yaptık. `Binlerce Güvercin` temalı bu heykel/enstalasyon Ada Müze`nin bahçesini süslemekte.
OLAY: İmroz/Gökçeada ve Samotraki/Semadirek festivali bu yaz gerçekleşti. Söz konusu festivalin de sizin önerinizle yapıldığını biliyoruz. Neden özellikle böyle bir etkinlik istediniz?
ERALP: Öneri benim olmakla beraber bu işi kotaran, taşıyan Nilüfer Tarıkahya`yı ve emek verenleri unutmamak lazım. Bakın, pek bilinmeyen Gökçeada/İmroz`un yanında yıldızı parlayan bir Tenedos/Bozcaada var. Yakınında Taşoz/Tasos adası parlıyor. Diğer yanda ise kimsenin sözünü etmediği Samotraki/Semadirek duruyor. Görülüyor ki, kimse İmroz ve Samotraki`den pek haberdar değil. Bu adaların arası sadece 9 mil. Yani Kabataş-Büyükada gibi denebilir. Fakat aralarında bir temas yok, olmamış. İşte bizler bu teması kurmayı,` iki ada -tek destinasyon` yapmayı amaçladık. Bir de Yunanistan`da yaşanan mali kriz nedeniyle İmroz’a, adalarına dönmekte olan, dönecek olan İmroz`lular var. Bizler bu dönüşlere cesaret vermek istedik.
OLAY: Festival amacına, hedefine ulaştı mı sizce?
ERALP: Benim görüşüme göre hedefe başarıyla varıldı. Birincisi İmroz/Gökçeada ilk defa uluslararası prestijli bir festivale ev sahipliği yaparak dışarıya açılmış oldu. İkincisi yıllardır beklenen rüya gerçekleşti. Bu etkinlik sayesinde İmroz gümrükleri açıldı. Biz ilk adımları attık, yolu açtık. Bundan sonrası ise oradaki yerel yönetimlere kalmıştır. Biraz da yerel basına görev düşer. Festival hem ulusal basında hem yerel Çanakkale basınında hem de Yunanistan basından geniş yer aldı. Festivalin olumlu sonuçlarını, kazanımlarını anlatan haberler çıktı medyada. Festivalin hemen ardından Rum Okulunun açılması ise pastanın üstündeki çilek ... Tarihte ilk defa kapatılmış bir Rum Okulu tekrar açıldı.
OLAY: Festivalleriniz kültür-sanat odaklı ve pek çok farklı aktiviteyi kapsamakta. Siz de bizzat dans gurubu ile festivale katıldınız. Ortak Yunan-Türk dansları gösterisi yaptınız. Biraz bu faaliyetinizden söz edebilir misiniz?
ERALP: Fasa-Fisa dans gurubu İstanbul kökenli ve burada tam 12 okulu var. Hoca da yetiştiriyorlar. Ben de bu gurupla Zeytinli`de bulunan Gökçeada Rum Derneği`nde sirtaki, zeybekiko yaptım. Barış için dans ettim. Geçen festival`de Almanya`da Yunanlılara bir söz vermiştim ` seneye sizin danslarını öğreneceğim ve festivalde oynayacağım` demiştim Sözümü tuttum böylece. Kötü bir huyum vardır, verdiğim sözü tutarım ben.
OLAY: Sizi dans gurubunuzla Çanakkale`ye bekleriz. Belki Troia Festivali`ne gelirsiniz?
ERALP: Memnuniyetle geliriz kentinize. Çanakkale`de dans gösterisi yapmaktan memnuniyet duyarız.
OLAY: Defne-Dafni Derneği bundan sonra nasıl bir yol izleyecek? Yeni projeleriniz?
ERALP: Defne`ler bugüne kadar daima anlamı olan, başarılı faaliyetler yaptılar. Bu faaliyetler daima basında geniş yankı yaptı. Bu sene ise ufak bazı sesler `fiyasko, olmadı` gibi yorumlar yapmış. Belli ki bunlar kulaktan duyma yazılmış, maksatlı yazılar. Muhtemelen İmroz`a Rumların dönüşünden hoşnut olmayanlar var. Rumların haklı mülk taleplerinden rahatsız olanlar var. Bu talepler, dönüşler bir takım insanları rahatsız ediyor. Ben bunu anlıyorum da, bu tavırları bizi hiç etkilemiyor. Yeni dönemde festivallerin ötesine geçen, çok çarpıcı ve kalıcı projeler tasarlıyoruz. İnşallah başarıyla bunları hayata geçireceğiz. Çalışmalara başladık. Bu bölgede bazı faaliyetlerimiz olacak. İzzet Keribar sergisi yapacağız. İzzet bey çok tanınmış, değerli bir fotoğraf sanatçısı. Onun bakış açısıyla bölgeyi görmek oldukça ufuk açıcı olacaktır. Biz küçük bir derneğiz.
OLAY: Ama sesiniz gür çıkıyor Yalım bey.
ERALP: Evet öyle. Derneğimiz küçük ve butik. Tabir-i caiz ise `klas` bir oluşum Defne-Dafni. Yaptıkları da öyle. Bu fotoğraf sergisi İskeçe, Çanakkale, Selanik, İstanbul yapabilir. Ayrıca İmroz`da Rumlarla dans atölyeleri yapabiliriz.
OLAY: Defne-Dafni derneğinin bu zengin, çeşitli faaliyetlerinde yerel yönetimlere nasıl bir rol düşmekte?
ERALP: Öncelikle yerel yöneticilerin inisiyatif alması, dostluğa hız kazandırması lazım. Örnek teşkil ederler. Mesela, Çanakkale yerel yönetimleri İmroz/Gökçeada`ya ağabeylik yapabilir. İmroz buraya bağlı olduğundan Çanakkale’nin el vermesi uygun olur. Ciddi, saygın yerel basına da görev düşer. Mesela, sizler büyük bir iş yaptınız. Festival vesilesiyle tarihin ilk iki dilli gazetesini bastınız. Böylece `Dostluk Festivali` aynı zamanda, iki ülkede, Türkçe ve Yunanca olarak duyurulmuş oldu. Kutlarız.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Defne Derneği Genel Sekreteri Nilüfer Tarıkahya “Festivallerle atılan barış tohumları yeşerir fidan olur, büyür çınar olur”
OLAY: 12. Festivalinizi İmroz-Samotraki adaları arasında düzenlediniz. İlk festivali Bozcaada’da yaptığınız biliyoruz. Yaşanan bu süreçleri anlatır mısınız?
Nilüfer Tarıkahya: İlk festival siyasi iklimin çok zor olduğu bir dönemde, 13 yıl önce yapıldı. Rahmetli Büyükelçi ve MGK Danışmanı Gündüz Aktan bu festivale destek verdi. Avrupa Birliği yolunda ilk Türk –Yunan Dostluk Festivali büyük ses getirdi. Mayası iyi tuttu. Her zaman olduğu gibi dünya çapında saygın değerler ve isimler bu festivale katıldılar. Sonuçta da Bozcaada’nın kaderi değişti. Bozcaada -Tenedos Türkiye’nin en değerli turizm bölgelerinden biri oldu ve kalkındı.
Olay: Festival bölgelerini hangi ana kriter ile saptıyorsunuz?
Tarıkahya: Amacımız ,ileri kentlerin birikimlerini, deneyimlerini, her konunun duayen isimleri ile birlikte, metropol kentlerin dışına taşıyarak, tarihi, coğrafi, kültürel veya ekonomik açılardan benzeşen ve işbirliği içine girebilecek bölgelerde evrensel dil olan kültür-sanat ve barışı kullanarak dostluk temelleri atmaktır. Bu yüzden sadece Yunanistan ve Türkiye arasında değil, Avrupa’da da bir ilk olan dostluk festivali düzenledik. Örneğin Fransa’nın Strazburg kentinde Turizm ve Kültür Bakanlığı sponsorluğunda bir festival düzenlendi. AB Parlamentosunun ve AB Konseyinin ombusmanı ve Fransa’nın ikinci büyük üniversitesi olan bu kentte yaşayan Türkiyeli ve Yunanlılar Defne Festivali ile ilk kez bir araya geldiler. Aynı şekilde Almanya’nın Stutgard kentinde yaptığımız dostluk festivalinde orada birlikte okumuş, birlikte çalışmış birlikte yaşamakta olan iki ülkenin halkları buluştular ve “Kalimerhaba” ismiyle hayata geçecek olan bir Türk-Yunan dostluk derneğinin temellerini attılar. Festivallerimiz siyasi bir amaç taşımaz. Sponsorlarımız poster ve broşürlerimizde açıklanmaktadır. Derneğimiz ayrıca bugüne kadar düzenlediği festivallerde Avrupa Birliği’nden ve uluslararası hiçbir kurumdan fon almamıştır. Festivallerle atılan barış tohumları yeşerir fidan olur, büyür çınar olur.
Olay: Gökçeada ve Samotraki arasında düzenlenen ve “Temiz Deniz” temalı festivale baktığımızda bu festival hedefine ulaştı mı?
Tarıkahya: Gökçeada/İmroz artık bütün dünyanın gündemine bir barış adası olarak düştüğünden, biz de adayı öne çıkaracak bir etkinlik yapalım diye düşündük. Malum ilk kez bu yıl Gökçeada’da turizm patladı. Neden? Çünkü; tekrar açılan Rum Okulu bütün dünya basınında bir barış projesi olarak yankılandı. Bir ülkenin medeniyet seviyesi özgürlüklere verdiği değerle ölçülüyor. Türkiye son açılımlarla “öteki” kavramını sildi ve silmekte. Ege’nin iki yakasında gittikçe büyüyen pozitif bir iklim var. Samotraki-Semadirek, hem Çanakkale’ye hem de İstanbul’a en yakın Yunan adasıdır. Hem de İmroz’a tek turizm destinasyonu oluşturacak tek adadır. Bu nedenle kültürün, kapitalin beşiği olan İstanbul Samotraki ve İmroz’a bağlanacaktır. Ayrıca iki ana caddesini Mustafa Kemal Atatürk ve Nazım Hikmet ismini vermek isteyen Selanik kentine yaklaşacaktır. Bildiğiniz gibi Selanik Belediye Başkanı Sayın Boutores bir Türkiye dostudur. Sadece Selanik’te bulunan Mustafa Kemal’in doğduğu evde kentin turizm potansiyelinin %85’i gerçekleşmektedir. Kalkınma, gelişme ve barış odaklı bu festivalimize süreklilik kazandırmak, yaratılan kazanımları kalıcılaştırmak, yerel yönetimlerin ve birazda yerel basının elindedir diye düşünüyorum.
Olay: Gökçeada ve Samotraki Festivalinin devamında, bundan sonraki sürecinde neler planlıyorsunuz?
Tarıkahya: Öncelikle özel bir serginin hazırlıkları içindeyiz. Dünyaca tanınmış fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar festivalde bizlerleydi. Hem İmroz, hem de Samotraki de festivali fotoğrafladı. Bahar ayında bu değerli sergiyi önce İskeçe’ye taşıyacağız, ardından da Çanakkale, Dedeağaç, Selanik ve İstanbul’da sergileyeceğiz. İskeçe’deki sergide 20 yeni resim ve festivalde sergilenen 17 eski fotoğraf yer alacak. Başkanımız Yalın Eralp’ın öncülüğünde oluşturulan dans grubuyla karşılıklı dans atölyeleri düzenlemeyi düşünüyoruz. Daha önce İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi ve İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinde açmış olduğumuz Türkçe-Yunanca dil kursları gibi karşılıklı gönüllü eğitim projeleri planlamaktayız. Derneğimiz üyelerinden tanınmış gastronomi uzmanları Osman Selim (Defne) ve Takis Tavanyotes (Dafni) önderliğinde gastronomi atölyeleri planlanmaktadır. Kendileri uzun zamandır Defne adına bir çok prestijli, gönüllü proje gerçekleştirdiler. İşte bu şekilde, böylesine sevgi ile Defne-Dafni Dernekleri saygınlık, değer ve prestij kazandılar. Uzun lafın kısası Ege’de barış rüzgarlarını estirmeye devam edeceğiz.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Başlangıç “Festivalimiz basında yankılandı”
OLAY:Festivalin bu yıl medyaya yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Celal Başlangıç: Beklentimizin de çok üzerinde bir yansıma oldu. Festival, Hürriyet’ten, Cumhuriyet’ten, Milliyet’ten Kanal D’ye, CNN Türk’e kadar ulusal çapta yayın yapan gazete ve televizyonlarda çok geniş yer buldu. İki tarafta gümrük kapılarının ilk kez geçici de olsa açılması ulusal ve uluslararası medyayı, turizmde yeni destinasyon arayan kuruluşları heyecanlandırdı. Tümüyle Defne’nin dışındaki nedenlerden kaynaklanan, sorumlusu tamamıyla yerel resmi görevliler olan aksaklık da ulusal ve uluslararası medyada ayrıca yer aldı.
OLAY: Yani organizasyonun çapını aşan bir yansımadan mı söz ediyorsunuz medyada?
Başlangıç: Hayır. Zaten organizasyonumuz her yıl böyle bir yansımaya dönük planlanıyor. Binlerce kişinin katıldığı etkinliklerden çok festival alanına nitelikli katılımı hedefliyoruz. Ancak amacımız birkaç yüz kişilik katılımlı etkinleri yüz binlerin, milyonların izlediği, okuduğu medya mecraları aracılığıyla gerek Türkiye’de, gerek Yunanistan’da gerekse de dünyanın herhangi bir yerinde konuyla ilgilenen ve ilgilenecek olan insanların bilgisine sunmak. Bu yıl da böyle oldu. Ama bu yıl diğer festivallerden farklı olarak, bize gümrük kapısında sorun yaşatanlar, farkında olmadan bizim amacımıza hizmet ettiler ve haberlerin ulusal ve uluslararası medyada daha yaygın çıkmasına vesile oldular. Soruna dikkat çekici bir yayının yaygın biçimde yapılmasına yol açtılar.
OLAY: Aynı değerlendirmeniz Gökçeada’daki yerel medya için de geçerli mi?
Başlangıç: Öncelikle bir saptama yapmak lazım. Adanın büyüklüğüne uygun bir medyadan söz etmek mümkün değil. Birincisi bu. Ada medyası, deyince haftalık bir gazete, bir internet sitesi gibi birkaç yayın görünüyor. Bunlar da festivali olumsuzlamak için özel bir çaba sarf ettiler. Festivalin duyurusu için bu yılın Mayıs ayında Belediye Başkanı Yücel Atalay ile birlikte basın toplantısı yaptık. İlk kez Çanakkale basınından önemli bir katılım oldu. Elbette yerel basın da katıldı. Ancak muhabirlerinin gelip basın toplantısını izlediği Gökçeada’daki bazı yayın organlarının sahipleri sonradan “Festivalden haberimiz yoktu” diye yazdılar. Oysa burada bir haber vermeme durumu varsa bunda en son eleştirilecek kurum Defne`dir. Çünkü yerel medyaya haber verme işini yerel yönetim üstlenmişti. Ancak sanıyorum diğer gündelik işleri nedeniyle belediyeyi eleştiremedikleri için bu aksaklığı da Defne`ye yüklemeye kalktılar. Hatta festival için “Fiyasko” deyimini bile kullandılar. Daha sonra kurumsal olarak gönderdiğimiz düzeltme yazılarına da yer vermediler. Bu en basit ifadeyle “Basın Ahlak İlkeleri”ne aykırı bir durum.
OLAY: Yani yerel medya festivali başarısız göstermek için özel bir gayret mi sarf etti?
Başlangıç: Sanki Gökçeada’nın adının daha çok duyulmasını, insanların daha çok dikkatini çekmesini istemiyor gibiydiler. Bunun nedenini araştırınca karşımıza ilginç bir sonuç çıkıyor. Adada Rumlar tarafından terk edilmiş çok sayıda ev ve arazi var. Bunlarda gözü olan çok kişinin olması da kaçınılmaz. Gökçeada’daki bazı medya kuruluşu sahiplerinin aynı zamanda “Emlak komisyoncusu” olduğunu düşününce ortaya çıkan ve Gökçeada’nın, burada yaşayan tüm insanların hiç de çıkarlarına uygun olmayan bir medya anlayışının bu haliyle yadırganmaması gerektiğini düşünebiliriz.
OLAY: Kasıtlı bir yayıncılıktan, festivali olumsuzlamaktan mı söz ediyorsunuz?
Başlangıç: Bence iki yanı var. Bir sorun mesleki bilgisizlikten kaynaklanıyor. Yayınlarda görüyoruz ki düzgün cümle kurulması bile problem olmuş. Ama diğer yanı da kasıtlı bir olumsuzlamaktan kaynaklanıyor. Örneğin yurtdışında yaşayan çeşitli İmroz dernekleri başkanlarının da festivale geldiğini söyleyip etkinliği “Diaspora” diye yarattıkları bir heyulaya bağlamak istiyorlar. Oysa bir derneğin eski başkanı gelmişti festival sırasında adaya, o da herhangi bir organizasyonda yer almıyordu. Sadece evi Gökçeada’nın bir köyündeydi ve tatil için gelmişti. Yani insanların evlerine gelmesi bile bazı medya mensuplarını ürkütüyor. Bir de mesela etkinliklere Gökçeada Metropoliti’nin de katıldığını yazdılar bize gönderdikleri yazıda. Oysa böyle bir şey de söz konusu değildi. Metropolitin festival etkinliklerine katılmadığını görmek için gazeteci olmaya da gerek yok. Yoldan geçen herhangi biri olmak yeterliydi. Ayrıca metropolit de festivale katılsaydı memnun olurduk. Niye bundan rahatsız oluyorlar anlamıyorum. Belki de bunu anlamak için benim de meslek değiştirmem, ne bileyim belki de emlak komisyoncusu olmam gerekiyor.