havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YENİ ANAYASA SÜRECİ

2818
Seçim sonrası “yemin krizi”ni bir yana bırakırsak, iki kavram; siyaset ve hukuk, çok yoğun biçimde tartışıldı. Neredeyse tüm toplum, bu kavramların tartışılmasına kilitlendi.
 
Yine bu kavramların tartışılması üzerinden, milli irade ve onun merkezi kurumu olarak TBMM’nin rolü, gündemin baş sıralarını işgal etti.
 
Seçim sonuçlarına ve cezaevlerindeki tutuklu milletvekillerine yönelik yapılan kitlesel sokak gösterileri ve protestolar kınandı ve eleştirildi. Özellikle BDP’nin tutumu sorgulandı, yargılandı…
 
Aslında bu tutum, egemen burjuva siyasetin geniş halk yığınları ile siyaset ilişkisi açısından bilinmeyen, beklenmeyen anlayışlar değildir.
 
Geleneksel burjuva egemenlik sistemleri, sistemin partileri ve politikacıları, geniş halk yığınlarına siyasete katılma biçimi olarak “oy verme” dışında diğer tüm yolları ve araçları yasaklama eğilimi taşırlar.
 
Genel ve egemen anlayış şudur:” Seçimlerde oy kullanın, sonra evinize gidin oturun. Sizin adınıza siyaseti biz yapacağız!...”
 
Bu kez de öyle oldu…
 
Son gelişmeler, bu tartışmaların ve “yemin krizi”nin bir biçimde aşılacak gibi olduğunu gösteriyor.
Yeni gündem “ yeni anayasa” olacak gibi görünüyor.
 
Burada temel soru şudur: Bu anayasa gerçekten halkın anayasası mı? Yoksa sistemin, şu ünlü ifade ile statükonun yenilenmiş anayasası mı olacak?
 
Başka bir anlatımla, ülkenin temel çelişkilerinin çözümünün yolunu açacak, temel sorunlarını çözecek, çözümün olanaklarını genişletecek bir anayasa mı olacak?
 
Emek sorunları, barış sorunları, demokrasi sorunları, hukukun üstünlüğü sorunları (burjuva hukuk anlamında bile olsa), Kürtlerin anadil ve kimlik sorunları, yeni bir yurttaşlık tanımlaması içerisinde çözümlenebilecek mi?
 
Yoksa, bu temel sorunlar çözülüyormuş gibi yaparak, sistemin kendini yenileme, statükonun siyaset, hukuk ve kültür gibi başlıca alanlarda kendi çıkarlarının, yeni ifade ve tanımlamalarla, yeniden ve yeniden üretilip, kalıcılaştırılacağı bir anayasa mı olacak?
 
Bu durum, yakın ve somut bir tehlike olarak vurgulanmalı ve belirlenmelidir. En azından emekçiler ve emek örgütleri açısından bu yön, tarihsel bir öneme sahiptir.
 
Biz biliyoruz ki, eğer toplumun ezilenleri ve mazlumları, bir bütün olarak halk, karşı çıkmasa, tepki duymasa, 12 Eylül Anayasası bir 30 yıl daha değiştirilmeden öylece kalabilirdi.
 
Şimdi, yeni anayasanın, temel sorunları ortadan kaldırmayacağı ancak bu sürecin dışında kalmanın, ona müdahale etmemenin de “sol çocukluk” olacağı unutulmamalıdır.
 
Egemen siyaset, yönetme zeminini güçlendirmek ve buna en uygun anayasal ve hukuk sistemini gerçekleştirmek isteyecektir.
 
Sosyalistlerin, aydınların ve esas olarak halkın sürece katılımı, katılımın niteliği, niceliği, örgütlülük düzeyi ve kullanılacak araçların çeşitliliği, yapılacak anayasanın niteliğini etkileyecektir.
 
Anayasanın yapılma sürecini, halkın kendi iktidarını kurma sürecinden koparmadan, başından sonuna kadar etkin bir müdahale, yeni anayasanın halkçı özünü, halkçı anayasa olma özelliğini belirleyecek en temel güç olacaktır.