havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Türban ve `Kendini Gerçekleştirme`!...

2376
12 Eylül referandumu sonrası uzun süredir gündem dışı kalan türban sorunu yeniden alevlendi.
”Türban sorununu biz çözeriz” diyenlerin kör dövüşüne ve karşılıklı atışmalarına tanıklık ettik.
Bu kez fitili ateşleyenler yalnızca siyasi parti sorumluları değildi. YÖK Başkanı da yangına körükle gidenlerden oldu. ’Türban sorunu’ diye tanımlanan sorunun birbiri ile çelişik ve hatta ironik iki yönü var.
Birincisi, üniversiteler düzlemindeki yön. Yani sorunun pratik çözümü.
Bu noktadan ele alındığında veya bu noktadan bakıldığında, insan hakları açısından, kişisel tercihler açısından, öğrenim hakkı açısından yasağın kaldırılması gerekmektedir.
İster inanç ve kişisel tercih nedeniyle olsun, ister politik simge olsun, bu yasak kaldırılmalıdır.
Geçerken belirtelim ki, türban yasağının kaldırılması veya sürmesi, bu tartışmaların süreç içerisinde yeniden ve yeniden üretilmeyeceği sonucunu doğurmayacaktır.
Aynı zamanda üniversitelerin bilimsel, çağdaş, demokratik niteliği ile türban sorunu arasında bir ilişkinin varlığını da unutmamak gerekir.
Sorunun bir de tarihsel, sosyo-kültürel, felsefi ve giderek politikleşen daha derin ve esasa ilişkin bir başka yönünün olduğu da bilinmelidir.
Bu noktadan bakıldığında ve özellikle politikleşmiş bir simge amacı ile kullanılan türban, ne bireyin ne de toplumun kendini gerçekleştirmesinin bir aracı değildir.
Feodal-Burjuva egemenlik sistemi(sistemleri) üzerinden şekillenen erkek egemen kültür, politik organizasyonlar(partiler) bütün tarihleri boyunca kadının bedenini, inançlarını, emeğini metalaştırarak, sömürerek ve onları ‘kendi doğalarına’ yabancılaştırarak, iktidarlarını sürdürmenin basit bir aracına ve hatta kitle gücüne dönüştürmenin, amacını gerçekleştirmek istemişlerdir.
Farklı tarihsel dönemlerde, toplumsal ilerlemenin ve gelişmenin farklı aşamalarında ve farklı araç ve yöntemlerle kadınlar; erkek egemen kültüre ve yönetici sınıfların politikalarına eklenmek istenmişlerdir.
Kadınlar, kendilerini gerçekleştirmenin önünde en temel engeli oluşturan erkek egemen kültürü; içselleştirmeden, kendi varlıklarına ve doğalarına yabancılaşmadan bu durumu kabullenemezlerdi.
Bu nedenledir ki kadınların, bireysel ve toplumsal açıdan ‘kendilerini gerçekleştirme’ süreci – ki bu aynı zamanda bütün toplumun kendini gerçekleştirme sürecidir – erkek egemen kültürü ve onu yaratan tüm alt ve üstyapı kurumlarına karşı mücadele etmeleri ile olanaklı olacaktır.
Ve yine bu nedenle söylemeliyiz ki türban, bugünkü ele alınış biçimiyle ve sorun olarak ortaya çıkış biçimiyle, ne kadının özgürleşmesinin ne de kendini gerçekleştirmesinin bir aracı ve argümanı sayılamaz.
Kuşkusuz ki günümüzde bu sorunu istismar eden politik çevreler, geleneksel giyim kuşamın bir parçası olan başörtüsünü istismar ederek, tartışma gündemine getirerek yakın ve uzak amaçları için kitle desteklerini genişletmeyi hedeflemektedirler.
Kadını ikinci sınıf gören ve hatta aşağılayan, sonsuza kadar  erkek egemen kültüre bağlamak isteyen anlayışlar, bir anlamda türbanla kendi gerçek niyetlerini örtmek istemektedirler.
Sonuç olarak ironik gibi görünse de, üniversitelerde türban yasağı kaldırılmalı fakat aynı zamanda türbanı öneren, istismar eden her türlü siyasi gericiliğe ve erkek egemen kültüre karşı mücadeleyi tüm kadınların sürdürmeleri bir zorunluluktur.
Ve yine biliyoruz ki aynı çevreler türban üzerinden yeni adımlar atmak, mevziler kazanmak, alanlarını genişletmek isteyeceklerdir. Ancak yasaklarla değil, toplumun ‘iç evrimi’ ve dönüşümü ile bu  ve benzeri sorunlar aşılabilecektir.
Bilimsel, çağdaş, demokratik bir üniversite yapılanması bu ve benzeri değişimlerin dinamiklerinden birisi olabilir/olmalıdır.
Kadının bireysel ve toplumsal olarak özgürleşmesi, kendini gerçekleştirmesi ve bütün toplumun değişim ve dönüşümünün gerçekleşmesinin temel bir gücü olabilmesi, ancak erkek egemen kültürü besleyen, üreten sistemin tümüne karşı mücadele etmesi ile gerçekleşebilir.