havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SEÇİMLER VE YENİ ANAYASA!...

2448
Nihayet 12 Haziran seçimleri de geride kaldı.
Kuşkusuz sonuçları, kendi içerisinde çeşitli yönleri ile tartışmak mümkün ve zaten çeşitli çevreler bunu yapıyorlar.
Biz daha çok seçimler ve yeni anayasa tartışmaları ekseninde görüşlerimizi aktaracağız.
Ancak ‘geçerken’ 12 Haziran akşamı yaşananlara dair birkaç sözü de söylemeliyiz.
Başbakan ünlü (!) ‘balkon konuşması’nı yaparken neredeyse eş zamanlı olarak diğer illerden de saldırı haberleri ekranlara düşüyordu.
Ankara’da seçim coşkusunu sokaklarda yaşamak, sevinç çığlıkları atmak serbest; Diyarbakır’da, Van’da, Şırnak’ta neredeyse yasak.
Yine AKP il binalarının önünde toplanmak, sloganlar atmak, haykırmak serbest; BDP il binalarının önünde toplanıp, halaylar çekmek, sloganlar atmak yasak!...
Gazlar, coplar, tazyikli sulara muhatap olursunuz.
Hal böyle olunca da Başbakan’ın balkondan söylediklerinin, retorikten öte bir kıymet-i harbiyesi kalmıyor.
 
Şimdi asıl konumuza geçelim…
Seçim öncesinin vaatlerinden biri de yeni bir Anayasa hazırlamaktı.
Burada en genel yönü ile söylersek, iki anlayışın veya iki yöntemin altının çizilmesi gerekiyor.
Birincisi; yeni Anayasa gerçekten bütün toplumun ama özünde ise ezilenlerin, emeği ile geçinenlerin, mağdurların ve mazlumların ihtiyacına göre mi hazırlanacak, yoksa ikinci anlayış olarak yönetenlerin ve bir avuç egemenin kendi ihtiyaçlarına göre mi düzenleneceğidir.
Biraz daha açarsak; bugün bu topraklar, bu ülke, hemen çözümlenmesi gereken ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Bu sorunların bir bölümünün çözümü, anayasal düzlemde mümkün görünüyor.
Ve yine konuya önyargısız, rasyonel bakabilen herkesin işaret edebileceği/ettiği gibi emeğin sorunları ile demokrasi sorunu; emek, demokrasi sorunları ile Kürt sorunu iç içe geçmiş, kopmaz bağlarla birbirine bağlanmış ve bu sorunlardan her biri ötekinin etkileyeni ve hatta belirleyeni durumuna gelmiştir.
Daha açık söylemek gerekirse; Kürt sorununu çözerken, eğer emek ve demokrasi sorunlarını görmezden geliyor ya da inkar ediyorsanız, Kürt sorununu çözmüş olamazsınız.
Ya da tersten söylersek; emek, demokrasi sorunlarını çözüyor ya da çözüyor gibi yaparken Kürt sorununda inkarcı ve imhacı bir politika izliyorsanız, emek ve demokrasi sorunlarını da çözemezsiniz.
Bu nedenledir ki; bu topraklarda barış isteyenlerin inkar, imha ve asimilasyon politikalarını terk etmeleri gerekir.
Önce paradigmaların değişmesi gerekiyor.
Katılımın, eleştirinin gerçekleşebilmesi için, konuya ilişkin bütün düşüncelerin derlenip toparlanabilmesi için özgür bir ortama, bir barış iklimine ihtiyaç vardır.
Savaş konsepti ile ne barış sağlanabilir, ne bir barış iklimi yaratılabilir; ne de demokratik, hukukun üstünlüğünü egemen kılacak bir Anayasa ortaya çıkarılabilir.
Bölünme sendromundan kurtulmak; Kürtlerin anadillerini özgürce kullanmasından, kültürlerinin, kimliklerinin Anayasal güvenceye kavuşmasından korkmamak gerekiyor.
Eğer 12 Eylül Anayasası’nın içeriğini ve ruhunu ambalajlayıp, makyajlayarak yeni Anayasa’ya ‘ama’lı, ‘fakat’lı, cümlelerin gölgesine gizleyerek taşımak isteyenler varsa çok fena yanılırlar.
Toplumsal dinamikler artık bu tür aldatmacalara, kandırmalara, perdelemelere gelmeyecek ölçüde bir yurttaşlık ve hukuk bilincine ulaşmıştır.
Burada emeğin, demokrasinin, özgürlüklerin savunucusu olarak Meclis’e giren ve arkalarındaki örgütlü ve bilinçli güçlerle barajları, barikatları yıkan, gerici kültürel iklimi dağıtan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun temsilcilerine tarihsel bir görev düşmektedir.
Onların bu görevleri büyük bir içtenlikle yerine getireceğinden kuşkumuz yoktur.
Emekçilerin, aydınların, yurtseverlerin, Kürt halkının gözü ve gücü onlarla birlikte olacaktır.
12 Haziran’la başlayan bu dönemi kayıp yıllar olarak yaşamaya bu ülke emekçilerinin tahammülü yoktur ve yine bu dönemi oyalamalarla geçirmek isteyenlerin de buna güçleri yetmeyecektir.
Son sözümüz şu olsun: Hem nalına hem mıhına vuranların ise nal ile mıh arasında kaldıkları bir kez daha görüldü, gözlemlendi!...