havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

İDAMLARININ 40. YILINDA DENİZ, YUSUF, HÜSEYİN!...

2119
2012 6 Mayıs’ı; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam edilişlerinin 40. yılına denk geldi.
 
Evet, adına “idam” denilen devlet eliyle işlenmiş bu siyasi cinayetin üzerinden tam 40 yıl geçti.
 
Deniz, Yusuf, Hüseyin her 6 Mayıs öncesinde ve sonrasında olduğu gibi, bu yıl da tartışıldı.
Yaşadıkları dönem; 68 kuşağı, onların politik eylemleri, izledikleri mücadele yöntemleri ve Deniz’in devrimci kişiliği, bugüne bıraktığı izler tartışıldı.
 
40 yıl sonra, idamları onaylayanlar ve onların bugünkü iz sürücüleri, artık açıkça idamları savunamaz duruma geldiler.
 
Bu karşı devrimci, küçük azınlığı elimizin tersiyle bir yana itelim!…
Türkiyeli emekçilerin, ezilen halkların, Deniz ve yoldaşlarına ilişkin ilgilerine dönelim.
Katledilmelerinin üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen Deniz sevgisi, halkın yüreğinde, bilincinde giderek büyüyor, derinleşiyor.
Deniz’e olan sevgi, soyutlanmış, platonik bir sevgi değildir.
Derinlerinde sömürüye ve zulme karşı, haksızlığa karşı duyulan öfkelerin, kinlerin biçimlendirdiği, büyüttüğü bir sevgidir.
Oğullarına ve kızlarına Deniz adını koyarak, onunla özdeşleşme, onu yaşatma isteğinin, duygusunun yarattığı bir sevgidir.
Boyun eğmeyen, aman dilemeyen, teslim olmayan, diz çökmeyen bir devrimciye duyulan saygının, kabullenmenin, güvenmenin ve inanmanın üzerinden filizlenen bir sevgidir.
Giderek büyüyecek, derinleşecek, mücadele alanlarına taşınacak bir sevgidir, Deniz’e duyulan sevgi.
 
Tüm bu nedenlerledir ki, Denizler ve 68 tartışıldı, tartışılıyor, tartışılacak…
Sol liberallerin ve sınıf dışı küçük burjuva akım ve çevrelerin, Deniz’i liberalleştirme ve tunçlaştırma (tabulaştırma, heykelleştirme) çaba ve değerlendirmelerini bir kenara atıyoruz.
Deniz ve dönemin devrimci önderlerini, dünyanın ve Türkiye’nin 68’ini, ezilen sınıfların ve halkların, sömürüden kurtuluş ve özgürlük mücadeleleri açısından nasıl ele almalıyız?
Bugüne taşınması gereken özellikler ve politik/pratik izler ve değerler nelerdir ve neler olmalıdır?
Toplumların ve sınıfların ilerleme biçimleri ve bu ilerlemenin karakteristikleri; izlenen yolun, verilen mücadelenin özellikleri, ortaya çıkan önderlerin, kahramanların, etkileyen ve etkilenen toplam nitelikleri ve “renkleri”, yaşanılan “an”ın, verili durumun, sürecin, bütün yönlerinin, bağlarının, “iç” ve “dış” etkileşiminin sonuçları üzerinden ortaya çıkar.
 
Dünyanın ve Türkiye’nin 68’ini ve onun önderlerini, yukarıda söylenen belirlemelerin ışığında ele alarak özetlersek; 68 dönemi, insanlığın tarihinde bir kez daha aynı koşul ve biçimler altında ortaya çıkmayacak ve yaşanmayacaktır.
 
Ve aynı döneme damgasını vuran önderler de yeniden ve 68 döneminde, tarih sahnesine çıktıkları biçim ve özelliklerle ortaya çıkmayacaklardır.
 
Ancak işçi sınıfının yeni mücadeleleri yükselen toplumsal muhalefetler, 68’in renklerini, motiflerini içererek; tarihi tecrübesinden  yararlanmış olarak  kendi yeni önderlerini ortaya çıkarıp, yaşanan sürece uygun özellikleri ile yeni dalgalar biçiminde  gelişecektir.
 
Bugün bütün dünyada yaşanan, antikapitalist, antiemperyalist kitle mücadeleleri, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanılan ayaklanmalar, bu durumun birer göstergeleri olarak değerlendirilebilir.
Sınıf mücadeleleri ve halk hareketleri, yenilgiye uğrasalar bile sonraki dönemler ve mücadeleler için sınıfların ve toplumların belleklerinde iz bırakır, tecrübe olarak birikir, nicel ve nitel zenginleşmenin ve derinleşmenin kaynaklarını oluşturur.
 
Buradan bakıldığında, ne 68’i ne Deniz ve yoldaşlarını başka bir tarihsel dönemin, ülkenin mücadele süreçleri ve devrimci karakterleri ile ve hatta Türkiye’nin kendi süreçleri ve devrimci karakterleri ile kıyaslamak, doğru kabul edilemez.
 
Deniz; ne Babuşkin’le ne Erdal Eren’le ne Mustafa Suphi ile kıyaslanabilir.
Söz konusu devrimci karakterler, “yaşadıkları an”ın özelliklerinin bütün yönleri içerisinde ele alınabilir.
Türkiye açısından kuşkusuz ki “kıyaslamacılık” üzerinden değil, toplumsal ilerlemenin, toplumların diyalektik ilerleyişi, bir olgunun başka bir olguya etkisi açısından değerlendirmeler yapılabilir.
Bir başka şey ise; Denizlere ve döneme ilişkin yapılan eleştirilerin, aşılmış tartışmaları, kabul görmüş değerlendirmeleri, yeniden piyasaya sürmüş olunmasıdır.
 
“Kendini tekrarlayan” eleştiriler, günün ihtiyacına cevap vermemektedir.
Genelleyici ve kitabileştirici, hayat içerisinde karşılığı olmayan eleştiri ve değerlendirmeler, dönemin ve Deniz’in doğru anlaşılması sonucunu doğurmuyor. Bu tür tartışmalar ve değerlendirmeler, eleştiriler(!) ancak bir akademik tartışma çerçevesi içerisinde kabul görebilir.
 
Denizlerin idam sehpasında söyledikleri son sözleri bugün politik/pratik açıdan ve hatta programatik olarak karşılığını bulan, mücadelenin ihtiyaçlarına uygun özel bir değer taşımakta, ilerletici bir rol oynamaktadır.
 
Denizlerin son sözleri aynı zamanda kendi tarihsel eylemlerinin özetlenmesi, değerlendirilmesi, rafine edilmesi bakımından da bir çağrı ve bildirge özelliği taşımaktadır. 
 
Bugün, bağımsız ve demokratik bir ülke, kesintisiz olarak işçi sınıfının iktidarını hedefleyen topyekün bir mücadele, halkların kardeşliği ve birliği; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in son sözlerinin güncel karşılığı ve eylemlerin muhtevasına en uygun çağrılardır.
 
Ülke emekçilerinin ve gençliğinin derinleşeceği, tartışacağı Denizlerin son sözleridir. 
 
“Kendini tekrarlamayan” bir tartışma platformu, Denizleri ve dönemi anlama açısından ihtiyaç duyulan yöntem olarak söylenebilir.
 
Türkiye gençliği, bu çağrılara her gün biraz daha fazla karşılık veriyor.
 
İşçi sınıfı partisi ile Denizlerin son sözleri arasındaki bağı, doğru ve derinden kavrayarak mücadele saflarına katılıyor.
 
2012 6 Mayıs’ının gösterdiği en temel gerçeklerden birisinin bu olduğunu gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.