havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HÜKÜMET NEREYE KOŞUYOR!...

2006
   Önce Ankara Kumrular Caddesi’nde meydana gelen saldırıyı kınayarak, lanetleyerek söze başlayalım.
   Sivil alanlara ve yurttaşlara yönelik, silahlı eylemler ve sabotajlar kim tarafından, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, meşru değildir ve onaylanamaz.
   Ancak umuyoruz ki, Kumrular Caddesi’ndeki bu son saldırı, psikolojik savaş konsepti ile değil, gerçek delil ve veriler ışığında açıklanır. Yetkililerin, çelişkili açıklamalarının yarattığı sorular cevaplarını bulur.
   Şimdi, son 15- 20 günün ortaya çıkardığı ve giderek şiddeti artan “iç” ve “dış” gelişme ve ilişkileri alt alta sıralayalım. Bakalım, Türkiye nasıl bir yola, serüvene ve politik ortama sürükleniyor? Oluşan genel tablo nelere işaret ediyor, hangi sorunlara ve sonuçlara gebe?
   Genelkurmay eski başkanı Işık Koşaner’ in karargah konuşmaları, işportaya düşürülüyor. Bir hükümet yetkilisi şöyle bir açıklama yapıyor:”Bu konuşmalar dış istihbarat örgütleri tarafından sızdırılmıştır.”
   Eyvah!... Eyvah!... Ne demeli?
   Varın ötesini siz hesaplayın.
   Sonra MİT-PKK görüşmeleri yine piyasaya düştü.
   Fazla söze gerek yok. Şunu söylemeliyiz: Bir devletin en gizli olması gereken ve öyle de olduğunu düşündüğümüz iki kurumun yaptığı görüşmeler, basına servis edebiliyorsa; “Ortada hiçbir sorun yok.” denebilir mi!?...
   Deniz Feneri soruşturması, soruşturma savcılarının başka göreve atanmaları geniş bir tartışma zemini yarattı.
   Bir zamanlar;”yargıçlar devleti”,”hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku”,”anayasa mahkemesi için ana muhalefet mahkemesi” diyerek hukuk, yargı ve adalet sistemini eleştirenler, bu kez “Bunlar yargının iç uygulamalarıdır.” diye savunma yapıyorlar.
   Herhalde toplumu belleksiz sanıyorlar.
   Çatışmalar sürüyor. Şiddet, yeniden ve yeniden üretilerek, acıları büyütüyor, ölümleri çoğaltıyor.
   Denenmiş ve işe yaramadığı kanıtlanmış, savaş konseptlerine geri dönülüyor.
   Barış isteyenler, barışçı eylem ve gösteriler, hiddet ve şiddetle susturulmaya ve bastırılmaya çalışılıyor.
   Soğukkanlı bir soru soralım kendimize: Bu sokak görüntüleri, demokratik bir ülke görüntüsü olabilir mi?
   Toplum, en temel güvence olarak görmesi gereken adalet mekanizmasından neredeyse korkar duruma getirilmek isteniyor. Sokağa çıkmak ise önemli bir risk…
   Velhasıl, enerjiden çevre sorunlarına, kıdem tazminatından eğitim ve sağlık sorunlarına bir dizi gündemi yoğun biçimde yaşadık.
   Halkın zararlı bulduğu, karşı çıktığı, her şeyi hükümet sözcüleri ve tabi yandaş cenah yararlı bularak, kabul ettirme ısrarını sürdürdüler.
   Sahi, okulların açıldığı ilk hafta çocuklara ve gençlere demokrasi dersleri verilecekmiş. Herhalde sendikalı öğretmenler, bu derslerde biber gazından korunma yöntemlerini de anlatmayı ihmal etmezler.
   Şimdi dönelim Füze Savunma Sistemi tartışmalarına.
Önce Demirel’in kulaklarını çınlatalım. 60’lı 70’li yıllarda Amerikan üslerinin Türkiye’den kaldırılmasını isteyenlere;”Üs yok, tesis var.” derdi.
   Şimdi, Sayın Başbakan ABD’den Füze Savunma Sistemi ile ilgili ilginç bir açıklama yaptı:” Kürecik’ e kurulan radar sistemi hiçbir devlete karşı kurulmadı, hiçbir devleti de savunmak için kurulmadı.”
   Bu sözlerden ne anlamalıyız?
   Füze Savunma Sistemi kimseyi korumuyormuş, kimseye de karşı değilmiş.
   Çin, Rusya, İran boşuna gocunmasın. İsrail de ABD ve AB ülkeleri de boşuna sevinmesin.
   Füze Kalkanı öylesine kurulmuş…
   Kim bilir beklide Urfa Birecik’teki kelaynakları korumak ve göçmen kuşları saymak için kurulmuştur.
   Gelelim, komşularla ilişkilerin kısa bir özetine;
   ” Sıfır sorun” politikası sizlere ömür…
   Suriye’yi “iç meselemiz” sayarak Beşar Esad’a parmak sallıyoruz…
   Doğu Akdeniz’de suları köpürtüp, gerilimin dalgalarını yükselterek, Yunanistan kıyılarına savuruyoruz…
   İsrail’le restleşme devam ediyor…
   İran, Füze Kalkanı konusunda alınganlık göstermiş olacak ki; Kandil’e birlikte operasyon yapma önerisini geri çeviriyor…
   Talabani ve Barzani bu kez yedeklenemiyor…
   Peki, yalnızca başlıklarını sıraladığımız bu sorunlar Türkiye’nin “iç” ve “dış” ilişkilerinde hangi sonuçları doğuracak? Gelişmelerin yönü nelere işaret ediyor?
   Dörtnala koşuyoruz, ama nereye…
   Bekleyip, göreceğiz…