havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

CUMHURİYET BAYRAMI TÖRENLERİ

2141
Cumhuriyet Bayramı törenleri öncesindeki ilişkilerin yansımaları ile kutlandı.
“Açılım”, “Islak İmza”, “muhalefetin ve iktidar partilerinin karşılıklı tutumları” törende de gözlemlendi…
Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın ikili görüşmeleri özel bir ilgi gördü. Sonrasında kim kime selam verdi, kim kimin elini sıktı, sıkmadı… Bildik, tanıdık, hamaset dolu soyut Cumhuriyet değerlendirmeleri ve ötesinde geleneksel ritüeller…
Cumhuriyeti yalnızca bir slogan olarak değerlendiren, onu olması gereken demokratik niteliğinden ve yine cumhurun hal-i pür melalinden bağımsız olarak ele alan içeriksiz ama aynı zamanda bilinçli(!) söylemler…
Oysa bugün Türkiye halkı; özellikle emekçiler devasa sorunlarla boğuşmaktadırlar. İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk ve baş edilemez boyutlardaki yaşamsal sorunlar…
Örgütlenme ve ifade özgürlüğü önündeki engeller…
Eğitimden sağlığa, çalışma hayatından kültürel sorunlara ilişkin ağırlaşmış bir ülke tablosu…
“İstanbul Silopi değil.”, “Çifte hukuk” diye itirazlarını ileri süren ana muhalefet ve muhalefet partisi liderlerinin değerlendirmeleri…
Ergenekon davası üzerinden hukuku savunan ama CEYLAN ÖNKOL ’un parçalanmış bedenini ve uygulanan yasal prosedürü sessizce izleyen, Uğur Kaymaz ’ın ölümü ve davasında sus-pus olan/olanlar ve yine faili meçhul cinayetlere, linç girişimlerine duyarsız kalanlar, Ergenekon üzerinden hukuku savunabileceklerine, cumhuru ikna edemediklerini algılamaktan bile uzak bir pozisyonda olduklarının farkında değil gibi görünüyorlar.
Cumhuriyeti demokrasiden ve demokratik değerlerden, hukukun üstünlüğü evrensel ilkesinden soyutlayarak değerlendirmek, sonunda “değerlendirme sahibini” militarizmin ve cuntacılığın yedeğine düşmekten alıkoyamaz.
12 Eylül cuntası “kendisini” Cumhuriyeti korumak ve kollamak üzerinden tanımlamaya çalıştı…
Ve öncesindeki muhtıra ve darbeler ve hatta postmodern darbeciler bile müdahalelerine Cumhuriyet genel çerçevesi içerisinde pozisyon tuttukları iddialarını ileri sürdüler.
Yani Cumhuriyeti, Cumhuriyet yönetimlerini demokrasiden, onun olması gereken demokratik iç örgüsünden ve değerlerinden kopardığınızda, ne kadar “iyi yüzücü” olsanız da; kimin, hangi demokrasi dışı güç ve akımların dümen suyuna kapılacağınızı siz değil ancak tanrı bilir.
Arkadan dolanarak utangaç ve titrek bir sesle 12 Eylül anayasasını ve bir bütün olarak hukuk sistemini savunarak halk iradesinden, demokratik bir hayatın gerçekleşmesinden, halkın sorunlarının çözümünden ve çağdaş, yaşanılabilir bir ülke yaratma çabasından yana olunamaz.
Sonuç olarak bugün, yani Cumhuriyetin 86. yılın kutlandığı bir dönemde Türkiye halkının büyük çoğunluğu açısından ekonomik, siyasi ve kültürel alanda ciddi sorunlar varlığını korumaktadır.
En basit ve somut olarak Halk iradesinin yönetime katılmasının önünde siyasi partiler yasası ve seçim barajları gibi ciddi engeller bulunmaktadır.
Cumhuriyet’in başlangıç yıllarındaki antiemperyalist toplumsal ruh ve inanç tahrif ve tahrip edilmiştir.
Önümüzde duran görev Cumhuriyetin gerçekten halkçı, demokratik, hukukun üstünlüğünün egemenliğine dayalı bir niteliğe kavuşturulması görevidir.