havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ÇEVRE GÜNÜ ve KAZDAĞLARI!...

2272
5 Haziran, Dünya Çevre Günü…
 
1972 yılından günümüze kutlanıyor(!).
 
Yani, Birleşmiş Milletler’in 5 Haziran’ı Çevre Günü olarak kabul ve ilanının üzerinden tam 40 yıl geçmiş.
Ancak gerçek duruma, dünyanın hal-i pür melaline baktığımızda, son 40 yıl çevre sorunlarının, tahribatlarının, yıkımlarının giderek arttığını, doğanın ve insanlığın bugününü ve geleceğini,  tehlike ile karşı karşıya kaldığını söyleyebiliriz.
 
Yalnızca bu kadar da değil.
 
1982’den itibaren Çevre Hakları; temel insan haklarının kapsamı içerisinde yer almış ve evrensel ölçüde kabul görmüştür.
 
Daha da ötesi, çevre konusundaki sivil örgütlenmelerin, bütün dünyada yaygın olarak ortaya çıkmasının dışında; devletler, çevreyi koruma adına, çevre sorunlarını ortadan kaldırma adına, bakanlıklar, müsteşarlıklar, vakıflar kurmuşlardır.
 
Ülkemizde de çevre ile ilgili bir bakanlık, çevre müsteşarlığı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı (kuruluş 1978) var olmasına ve faaliyet göstermesine rağmen, çevre sorunları devasa boyutlara ulaşmıştır.
Ancak biz, bugünkü yazımızı yukarıda sıraladığımız başlıklar üzerinden genişletmeyeceğiz.
 
Hukuk literatüründe kullanılan “kamu yararı” kavramı üzerinden, sorular sorarak ilerlemeye gayret edeceğiz.
 
Hepimizin zaman zaman duyduğu, karşılaştığı “kamu yararı” nedeni ile alınan hükümet kararları, yargı kararları, cezalar ve yaptırımlar nedense bazı durumlarda işlemez hale getirilmekte, geçersiz kılınmaktadır.
 
Yakın çevreden örnek vererek soralım; Kazdağları’nda siyanürlü altın işletmeciliğine izin verilmesi, kamu yararı açısından neyi ifade etmektedir?
 
Daha açık soralım; Kazdağları’ndan çıkarılacak altınlarla, devletin hazinesi ağzına kadar altınla mı doldurulacak?
 
Kazdağları çevresinde yaşayan yöre halkının, yararı ne olacak?
 
Yörede “kamu yararı” nasıl gerçekleşecek?
 
Tarım, bağcılık, meyve ve sebzecilik ve diğer ekonomik alanlar, hangi ölçülerde gelişecek?
 
Bu sorular, başka bir açıdan da sorulabilir;
Çevre diye tanımladığımız, hava, su, toprak ve bir bütün olarak ekolojik sistem altın işletmeciliğinden “kamu yararı” adına hangi ölçülerde iyileştirilecek? Hangi faydaları sağlayacak?
 
Bu ve benzeri sorulara 5 Haziran Çevre Günü’nde ahlak, vicdan, hukuk adına, “kamu yararı” adına namuslu cevap verecek bir yetkili varsa çıksın ortaya…
 
Ama biz şunu söylüyoruz; burada altın işletmeciliği, çok açık biçimde bir “kamu zararı” oluşturmaktadır.
 
Ancak biz biliyoruz ki, bu ülkede yönetenler kamu yararı denilince, sermayenin, yerli ve yabancı tekellerin yararını anlamakta; “kamu yararı”nı tekelci sermayenin çıkarına ve yararına indirgemekte; yasaları, mevzuatları buna göre (sermayenin çıkarlarını esas alarak), düzenlemekte, yorumlamakta ve uygulamaktadırlar.
 
Aslında çevre sorunları ve sorunlara yaklaşım bununla sınırlı değil.
 
Çevre, hangi ülke sınırları içinde olursa olsun, insanlığın ortak malı, ortak değeridir.
Hava, su, iklim sınır tanımıyor…
 
Örneğin, Çernobil faciası sonrasında oluşan nükleer kirlilik sınırları aşarak, bütün bölge ülkelerini etkilemiştir.
 
Yine aynı şekilde denizlerin ve ırmakların kirlenmesi, buzulların çözülmesi, yalnızca tek bir ülkeyi etkilememekte, kirlilik yayılmakta ve genişlemektedir.
 
Buradan baktığımızda, konuyu, çevre sorunlarını, insanlığın genel çıkarları, doğanın ve ekolojik dengenin sürdürülebilir kılınması açısından baktığımızda, çevre suçlarının, çevre tahribatlarının insanlığa karşı suç kabul edilmesi gerekmektedir.
 
Evet, tıpkı işkence gibi, tıpkı soykırım gibi, çevre cinayetlerinin, geriye dönüşü mümkün olmayan doğa tahribatlarının, insanlığa karşı işlenmiş suçlar manzumesi içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tahribat, doğa katliamı, dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak, uluslararası arenada yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.
 
Ancak bugün, birleşmiş milletler ve uluslararası hukuk, çevre suçlarını yargılayacak kurum, mekanizma ve mevzuatları gerçekleştirmemiştir.
 
Önümüzdeki yüzyılın çözmesi gereken sorunlardan, hatta en temel sorunlardan birisi, işlenen çevre suçlarını değerlendirecek, yargılayacak, uluslararası örgütlerin ve uygulanabilir bir hukukun yaratılmasıdır.
 
Eğer önlem alınmazsa, başta siyanürle altın çıkarılması olmak üzere, tekelci sermayenin gözü dönmüş altın avcıları, doğa tahribatçıları, vandallar kendilerine ait olmayan bu gezegeni tarumar etmekten, çoraklaştırmaktan, yaşanılmaz kılmaktan çekinmeyeceklerdir.
 
Şimdi, yine bir Çevre Günü kutlanacak.
Her düzeyden, yetkili çevre adına cafcaflı sözler söyleyecek.
Ama halkın sorularına asla cevap veremeyecekler.
Kazdağları’nı ne adına, kimin yararına, niçin, neden zehirlediklerinin cevabını vermeyecekler.
 
Biz akılcı bir cevap istiyoruz!...
İster dini referanslarla, ister ulusal veya uluslararası hukuku referans alarak, ister kamu yararı öne sürülerek namuslu bir cevap verilsin istiyoruz!...
 
Verilecek cevabınız yoksa, Çan- Etili’de bir araya gelen insanların sesine kulak verin!...
Kızılelma, Muratlar, Evciler, Şahinli köylerinden yükselen tepkileri dinleyin!...
Yetmezse Ezineli Yahya Çavuş’u, Havranlı Seyit Onbaşı’yı hatırlayın!...
Bunca çevre sorununa karşılık; kör, sağır ve dilsizseniz, yüreğiniz ve cesaretiniz yoksa, su içerken, oksijen alırken dönüp vicdanlarınıza bakın!...
Kazdağları’nı zehirleyenleri, bu zehir tacirleri adına misyonerliğe soyunanları Sayın Başbakan’ın kullandığı; “kalleşlik”, “şerefsizlik”, “ahlaksızlık” sıfatları ile nitelemiyorum.
Halkın bunca tepkisi, çığlığı, laneti yetmiyorsa; Zeus’un laneti üzerlerine olsun, diyorum!...