havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

BAKALIM NEREYE GİDECEK!..

2034
Neredeyse yılan hikâyesine dönen, döndürülen ve kamuoyunda ‘Ergenekon’ adı ile bilinen ‘dava’ kapsamında yapılan 12. dalga operasyonu, kafaları iyice karıştırmasının yanı sıra, toplumu da yeniden ve bir kez daha ikiye böldü.
Operasyona konu olan kişilerin toplumda tuttukları pozisyona bakılınca, kafaların karışması haksız görünmüyor.
Rektörlük yapmış olan profesörler, çeşitli etkinliklerden tanıdığımız şahsiyetler; gözaltına alınıyor, tutuklanıyor…
Ne yapılmak isteniyor? Neler oluyor? Soruları akıllara takılıyor, cevaplar aranıyor.
‘Siyasetin, yargıyı kuşatma altına aldığından’, ‘yargının siyasallaştığından’ ve benzeri iddia ve ithamları dinleyip duruyoruz.
Öncelikle, görülen ‘Ergenekon Davası’ndan bağımsız olarak ve hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan, kimsenin suçlu sayılamayacağı gerçeğini unutmadan ülke gerçeğinin konumuza ilişkin bazı yönlerini irdeleyelim.
Türkiye’nin NATO üyeliği ile birlikte, bu topraklarda kimilerinin ‘Süper NATO’, kimilerinin ‘Gladio’, kimilerinin ‘Derin Devlet’ ve en genel adı ile ‘Kontrgerilla’ örgütlenmesinin illegal olarak yapılandırıldığı bilinmektedir.
Kontrgerillanın teorik olarak, toplumda sevilen, sayılan kişilerden, yazarlara, bürokrasiye, gazetecilere ve istihbarat örgütlerinden, devletin kilit noktalarına kadar geniş bir alanı örgütlemeyi hedeflediği bilinir.
Siyaset ve hukuk alanı dâhil olmak üzere tüm alanlara ulaşmak ister. Yani kontrgerilla örgütü ve yine teorik düzlemde söylersek; birkaç karanlık kişi ve birkaç profesyonel katilden ibaret bir örgüt değildir.
İşkence, cinayet, kitlesel provokasyon, darbecilik, uyuşturucu ve benzeri tezgahları gerçekleştirmek, kontrgerillanın tanık olunan icraatlarıdır. Ülkemizdeki faaliyetlerini anlatmak için ciltlerce kitap yazılabilir herhalde…
12 Mart, 12 Eylül, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi Mahallesi, Susurluk, Bin Operasyon ve kabarık bir suç dosyası…
Psikolojik savaş, propaganda, kontrgerillanın ilgi alanıdır.
İşte böylesine karmaşık ve devasa eylemleri gerçekleştirebilecek nitelikte ve ‘eylemlerin muhtevasına’ uygun bir örgüt gerçekliği…
Peki, şimdi ülkemizde görülen söz konusu dava, gerçekten kontrgerilla davası mıdır?
Kamuoyunun tartıştığı noktalardan birisi budur. Şimdi gözaltına alınanların ve tutuklananların, gözaltına alınma ve tutuklanma gerekçeleri (kamuoyuna yansıdığı ölçüde) tartışmalı bir başka noktadır.
Anayasal hakların ve hukuk normlarının ihlali iddiaları, başka bir tartışma konusudur.
Darbeciler; Bin Operasyoncular ortalıkta dolaşırken, Türkan Saylan’ın evinin aranması bir başka tartışmanın konusu oluyor.
Onyedi bin faili meçhul cinayete, sıradan yurttaşların hak ihlaline sessiz kalanların, ‘seçkin’ şahsiyetler söz konusu olunca birden bire ‘hak’, ‘hukuk’ laflarını dillerine pelesenk ettiği başka bir dikkat çekici noktadır.
Her insan hakkı ihlalinin aynı zamanda evrensel hukuk normlarının da ihlali anlamına geldiği bilinmiyor mu?  
Daha önceleri neredeydiniz baylar?!
Demokrasisiz cumhuriyet isteyenlerle; hukuksuz demokrasi isteyenlerin kayıkçı kavgaları ancak ve ancak kontrgerillanın gizlenmesine hizmet eder.
Ülkenin çıkarları; hukuk adına, insan hakları adına, demokrasi adına kontrgerillanın dağıtılmasını gerektirir.
‘Geçerken’ muhaliflere de birkaç kırbaç savuralım demeden!!!
Aksi durum ve tehlike; kontrgerillanın yalnızca açığa çıkmış, çürümüş, kendi safralarında sıyrılarak örgüt yapısını korumasıyla sonuçlanabilir…
Toplum olarak özellikle emekçiler olarak bu davayı ve gelişmeleri dikkatle izlemek yaşamsal derecede önemlidir.