havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Ateşe benzin dökmek!...

Ülkemizin can alıcı sorunlarından biri haline gelen şiddet, çatışma ve yaşanılan ölümler karşısında insan olmanın duyarlılığıyla hareket edip silahların susmasını, ölümlerin durmasını isteyen başta akademisyenler olmak üzere tüm barış taraftarlarının gösterdiği iradeden rahatsızlık duyan siyasi erk barıştan yana tavır alan herkese gözdağı vermek için harekete geçti Akademisyenler; hakaretlerle başlayan, çarpıtmalarla süren, son olarak da talimatlandırılmış sonuç olarak gözaltına alınmalarına kadar varan bir dizi baskılara maruz kaldılar. Bununla da yetinilmedi, organize suç örgütü liderinin "kanlarını akıtıp duş yapmak" şeklindeki tehditleriyle süren, kapılarına çarpı işaretleri konularak hedef gösterildikleri bir linç operasyonuna tabi tutuldular

1363

 Siyasal erkin çatışma şiddet üzerinden kurguladığı politikalar, kutuplaşma ve asılsız yaftalamalarla yeni alanlarda etkili hale getirilerek gelecekteki hedefler için tahkim edilmeye çalışılmaktadır.

Gerçekler yok sayılarak, çarpıtma yöntemleriyle en temel demokratik hakların dahi rafa kaldırılarak yoğun baskı uygulamasıyla kendileri gibi düşünmeyen her düşüncenin  yok edilmeye çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz.

Siyasal olarak bu süreç faşizmdir.

Diğer yandan güvenlik gerekçesiyle masum insanların katledildiği günlerce süren sokağa çıkma yasaklarıyla yaşam haklarının yok sayıldığı uygulamalar sürerken, duyarlı insanların göstermiş olduğu “bu suça ortak olmayacağız “ şeklinde beliren iradeyi başta ifade özgürlüğü olmak üzere yok sayan siyasi irade tam bir imha operasyonu sürdürmektedir.

Bu operasyon aynı zamanda bir algı operasyonu olup, silahların susmasını, çatışmaların durmasını, ölümlerin olmamasını isteyen barış için irade koyan akademisyenler şeytanlaştırılarak, terör ile ilişkilendirilerek, terörü destekledikleri şeklindeki asılsız iddialarla hedef haline getirilmeye çalışılmaktadır.

ÇTSO da bu konuya ilişkin yayınlamış olduğu bir bildiri ile maalesef bu çabaya ortak oldu.

Aynı mantık ile yola çıkan ÇTSO’ ölümler dursun’ diyen akademisyenleri teröre destek vermek ile suçladı.

Bu konuda yapılan çarpıtmalara karşı, barış taraftarlarının net bir şekilde  terör nereden gelirse gelsin karşı olduklarını, ölümlerin kimliklere  düşüncelere, mesleklere  göre sınıflandırılarak  ayrımcılık ile hareket edilemeyeceği her fırsatta  belirtilmesine rağmen ÇTSO bu gerçeği görmezden gelerek;  nefret söylemi ile toplumdaki kutuplaştırma politikalarına hizmet edecek bir pozisyon aldı.

Şiddeti savunan, teröre destek veren herhangi bir içerik ve anlayıştan tamamıyla uzak,  ‘ölümler dursun silahlar sussun’ diyen, aynı zamanda ifade özgürlüğü kapsamımda akademik dünyanın em temel tavrını ortaya koyan bu iradeyi boğmak adına atılan bu adımlar ne yazık ki bu çatışma ve şiddet halini teşvik etmekte ve teröre gerçek anlamda payanda olmaktadır.

ÇTSO’nun  barış isteyen akademisyenleri yapmış olduğu açıklama nedeniyle “kalleş” olarak değerlendirmesinin,  siyasi erkin, “alçaklar, hainler, karanlık güçler” olarak değerlendirmesinden hiç bir farkı yoktur.

Barış isteyen, ölümler olmasın diyen kesimlerin bu şekilde yaftalanması;

çatışma ve kutuplaştırma ortamına destek vermekten, yangına benzinle gitmekten başka bir sonuç vermez.

Hangi gerekçeyle olursa olsun, masum insanların, çocukların öldürülmeleri makul gösterilmez.

Teröre karşı verilecek mücadelenin de hukuk kuralları içerisinde yapılması gerekir.

Teröre karşı mücadele ediyoruz diye temel yaşam haklarının yok sayılarak insanların aç susuz temel gereksinimlerini karşılayamadığı koşullara mahkum ederek, 16 Ağustos 2015- 10 Ocak 2016 tarihleri arasında 7 ile bağlı 19 ilçede uygulanan sokağa çıkma yasağı sırasında 29`u çocuk, 39`u kadın 102`isi erkek 170 kişinin yaşamını yitirmesi yok mu sayılacaktır.

Bununla beraber , yüzlerce asker polis ve Kürt genci  hayatını yitirmişken vicdanlı her insanın bu ölümlere dur demesinden daha doğal ne olabilir ki?

Siyasi erkin  bir an önce ölümlere dur diyecek koşulları yaratmasını, siyasal olarak bunun gereklerini yerine getirmesini, barışçı demokratik çözüm için  gerekli adımların atılmasını savunmak   vicdan sahibi her duyarlı insanın sorumluluğudur.

Yangına ateşle gitmek yerine sağduyulu olmak ve bu acılara son vermek adına sorumluluk almak bir insanlık görevi haline gelmiştir.

ÇTSO üyeleri arasındaki barıştan yana, sağduyudan yana tavır alacak olan üyeler, yönetimin yapmış olduğu bu kutuplaştırıcı nefret söylemine karşı gerekli tepkiyi göstermelidirler.

Emek, sermaye çelişkisi açısından ÇTSO’nun yapmış olduğu bu açıklama ayrıca değerlendirilmelidir.

Böylece şiddetten, savaştan nemalanlar ile barıştan yana olanların aralarındaki farklılığın aynı zamanda sınıfsal bir gerçek olduğu da ortaya çıkacaktır.   

ÇTSO’nun  bu açıklamayla siyasi iktidara yaranmak çabasında olduğunu da  not ederek, böylesine şiddet ve kutuplaştırma yanlısı, hedef gösterici bir anlayışın hakim olduğu çalışma ortamında ,emekçilerin halinin nasıl olabileceğini varın siz düşünün!

 

İNADINA BARIŞ