havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

‘Truva atı’ ve barış!...

3003
Troia’dan günümüze yalnızca tarihi ve arkeolojik eserler, efsaneler kalmadı.
Halkların diline, kültürüne, yurtseverlik bilincine, politik mücadelelerine bir deyim armağan ettiler; ‘Truva atı’ deyimini!...
Troia Savaşlarının insanlığın geleceğine sunulan bir özeti gibidir, ‘Truva atı’ efsanesi…
Bu ünlü deyim, bir savaş hilesine işaret etmekten daha derin bir anlam içermektedir.
Özellikle günümüzde, ulusal hainliği, emperyalist işbirlikçiliğini ve yine emperyalizmi beşinci kol faaliyetini, ABD çıkarlarına ‘iliştirilmiş’ alçaklıkları, dolar uşaklığını ‘Truva atı’ deyiminden daha iyi hangi söz açıklaya bilirdi!...
Anadolu ve Kafkasya halkları düşmana karşı uyanık olunmasının önemini ve gerekliliğini, yine çok özlü bir sözle; “Su uyur, düşman uyumaz!” diyerek insanlığa armağan etmişlerdir.
ABD emperyalizmi ve onun Ortadoğu’daki ‘Truva atı’ İsrail siyonizminin Lübnan ve Filistin’i kan gölüne çevireceği; bölge ülkelerini işgal etmek için bin bir oyun tezgâhladığı günümüzde, halklar; ‘Su uyur düşman uyumaz’ ve ‘Truva atı’ sözlerini kulaklarına küpe etmelidirler.
Bölgemizdeki savaş; Barış talebinin yükselmesi ve yukarda yazılan nedenlerle de; 43.’sü düzenlenen ‘Uluslararası Troia Festivali’nin ana sloganı olarak ‘Barış kültürümüz olsun!’ belirlenmesi tarihsel referanslara ve güncel politik ilişkilere son derece uygun düşmüştür.
Kuşkusuz, bölgemiz açısından barış, yakıcı ve güncel bir talep olma özelliğindedir. Yurtseverler, barış yanlıları; her platform ve olanağı barış için kullanma, barış talebini genişletme sorumluluğu ile yükümlüdürler.
Ancak, barış talebinin bir ‘ateş kes’ çağrısına indirgenemeyeceği gerçeğini unutmamak gerekiyor. 
Çünkü ve genel olarak, emperyalizm var oldukça, silah tekelleri devasal boyutlarda silah üretimine devam ettikleri sürece, gerçek ve kalıcı dünya barışı tehdit altında olacaktır.
Kapımızda, sınırlarımızda silahlı haydutlar dolaştıkça ve bu haydutlar, yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizin yağma ve talan etmek için tetikte bekledikçe, barış tehdit altında demektir.
Emperyalizm doğası gereği, ulusal sınırlara ve ulusların kendi geleceklerini belirleme haklarına saygılı olmamıştır.
Bir emperyalist devlet, koşulları kendi açısından uygun gördüğü anda, uluslararası kuralları ve sözleşmeleri hiçe sayarak işgal ve talan savaşına girmekten kaçınmaz / kaçınmamıştır.
Lübnan’a yapılan saldırı, bu gerçeği bir kez daha ortaya koydu.
BM (Birleşmiş Milletler), günlerdir, Lübnan ve Filistin’de sivil hedefler bombalanırken, çocuklar katledilirken ve her gün savaş hukuku ihlal edilip, insanlığa karış suç işlenirken, değil barışı sağlamak, ‘ateş kes’ çağrısı bile yapamıyor. İsrail kınanamıyor.
ABD’nin BM’yi işgal (!) ettiği görüntü devam ediyor.
Bu nedenle; Onu durduracak tek güç, halkların örgütlü, bilinçli birleşik gücüdür.
Bugün; Irak, Afganistan, Lübnan ve Filistin’de olanlar bu gerçeği bir kez daha doğrulamaktadır.
Bu nedenle, halklara nefes aldıracak ‘ateş kes’ çağrılarını geçici barışları reddetmeden, asıl kalıcı barış mücadelesinin, anti-emperyalist bir eksen üzerinde sürdürülmesi gereğini ve gerçeğini unutmamak gerekiyor.
Gerçek ‘barış durumu’ yalnızca bir ‘savaşsızlık durumu’ değildir.
Savaşların tarih sahnesinden silinmesi, ancak emperyalist tehdidin ortadan kalkması, onun ‘dişlerinin sökülmesi’ ile olanaklıdır.
Uluslararasında eşitliğin özgürlüğün ve adaletin gerçekleştiği gün, barış; insanlığın ortak kültürü durumuna yükselen bir ‘değer’ olacaktır.
Bugünün barış çaba ve söylemlerinin birikimleri, gerçek barış için birer adım olacaktır!...