havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

‘Orantısız Güç Kullanma’ ve İki Küçük Not!..

2004
İsrail, bir askerinin Hamas militanları tarafından kaçırılmasını gerekçe göstererek, yeniden Filistin’e girdi. Kural tanımaz bir barbarlıkla, katliamlara ve tutuklamalara girişti. Her zaman olduğu gibi, sivil insanlar ve hedefler vuruldu…
Sonra, Hizbullah iki İsrail askerini esir aldı. Bu kez Lübnan’a yönelik saldırılar başladı.
Çeşitli devletler ve kuruluşlar, işgal konusunda tutumlarını açıkladılar…BM Güvenlik Konseyi’nin, İsrail’i ‘kınama’ kararı yine ABD vetosuna takıldı.
Tepkilerin en ilginç olanlarından birisi de, Başbakan Erdoğan tarafından gösterildi. Erdoğan, İsrail’i ‘orantısız güç kullandığı’ için eleştirdi(!).
‘Orantısız güç kullanma’ ifadesi, daha çok iç asayiş olaylarında ve bazı durumlarda da, eşit ve egemen iki devlet arasındaki diplomasi sorunlarında, doğan problemi anlatmak veya karşılamak için (aynı sözcüklerle olmasa da) kullanılabilir…
Diyelim ki, bir toplantı veya gösteri esnasında göstericiler emniyet güçlerine leblebi fırlattı ya da slogan attı. Buna karşılık ve yine varsayalım, emniyet güçleri gösteri yapanlara karşı silah kullandı. İşte böylesi durumlarda emniyet güçlerinin, ‘orantısız güç kullandığı’ şeklinde ifadeler kullanılır.
Devletler arasında ise, diplomatik karşı tavırların ‘ağırlığının’, ‘oranının’ simetrik olmasına özen gösterilir.
Burada Başbakan Erdoğan’ın, İsrail’in ‘orantısız güç kullanma’ eleştirisi, Filistin’in işgalini onaylama anlamına gelmektedir. Çünkü; bugünkü realiteye karşın; İsrail’in hiçbir koşulda Filistin halkına karşı, ‘orantılı’ veya ‘orantısız’ güç kullanmasının haklılığı ve meşruiyeti yoktur.
Türkiye’nin ve Başbakan Erdoğan’ın alması gereken tutum; İsrail ile mali, askeri ve diplomatik tüm ilişkileri, işgal sona erinceye değin askıya almak olmalıdır. Filistin halkının yanında saf tutmanın ve İsrail barbarlığına karşı olmanın tek geçerli ve etkili yolu budur!..
İsrail yalnızca Filistin topraklarını değil, aynı zamanda ve bir başka açıdan da BM’yi de işgal etmiştir. Birleşmiş Milletler’in de, saygınlığı, etkinliği ve işleyişi tartışılır duruma gelmiştir.
Egemen devletler ve halklar, BM’nin bu tutumunu ve çalışma yöntemlerini sorgulamalı ve tartışmaya açmalıdır.
***
Bu hafta iki küçük not daha düşmek istiyorum…
Birincisi; bir tümgeneralin telefonunun dinlenmesine ilişkindir. Sayın generalin telefonu eğer mahkeme kararı ile dinlenmişse, hangi kurum, hangi gerekçe ile bu izni almış olabilir.
Eğer dinlenme, yasal olmayan yol ve yöntemlerle yapılmışsa kimler tarafından ve niçin yapılmıştır. O zaman da, bu yasadışı dinlemeyi yapanlar bulunup açığa çıkarılmalıdır.
Eğer bir generalin telefonu dinlenebiliyorsa; yazarların, aydınların, gazetecilerin, kısaca muhaliflerin ‘vay haline’ demeliyiz!..
***
İkincisi; 18. Dünya Kupası final maçı, Zinedin Zidane’nın müthiş kafası ile sonuçlandı.
Zidane, kariyerinin bu son final maçında gördüğü kırmızı kart nedeni ile, bazı çevreler tarafından eleştirildi.
Bence Zidane, bilmeden bir tartışmayı da başlatmış oldu.
Rakip oyuncunun motivasyonunu bozmak ve hatta oyundan ihraç edilmesine sebep olacak kadar tahrik edici küfürler etmenin spor ahlakı açısından tartışılmasının gereğini…
Kazanmak için ‘her şey mübahtır’ anlayışı, bir spor kültürü olamaz. Olsa olsa, şike ile hastalıklı bir ‘dejenere kültürün’ ürünü olabilir!..