havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

‘Kriz’ ve emekçi tutumu!

2036
Dünyayı sarıp sarmalayan ekonomik krizin tahrip edici sonuçları giderek ve artan ölçülerde açığa çıkıyor.
Başta uluslar arası finans kuruluşları Dünya Bankası, İMF olmak üzere hükümetler, merkez bankaları krizi önlemek adına ‘paketler’ açıklıyor.
Sermaye örgütlerinin ‘uyarı’, ‘öneri’ ve hükümetlerden beklentilerine yönelik demeçlerinin ardı arkası kesilmiyor…
İktisatçılar ‘kriz analizleri’ yapıyor…
‘Aynı  gemideyiz’ masalları yeniden ve yeniden önümüze sürülüyor…
Peki biz emekçiler ne yapmalıyız?
Önce, derin analizlere girmeden, basit sorular soralım.
Yaşanan krizi kim yarattı?
Patronlar mı, emekçiler mi?
Sermaye mi, emek mi?
Sermeye örgütleri ve hükümetleri mi, yoksa emek örgütleri mi?
Kimdir bu krizin sorumlusu?
Sanıyorum, sıradan bir emekçinin ve emek örgütü yöneticisinin bu sorulara vereceği yanıtları tahmin edebiliriz.
İkinci önemli nokta ise; hazırlanan ‘önlem paketleri’nin kimi kurtarmaya yönelik olduğunu anlamamız olacaktır.
Kim kurtarılacaktır; patronlar mı, emekçiler mi?
Tüm bu soru ve sorunlara vereceğimiz yanıtlar, alınacak tutum, ortaya koyulacak mücadele programı sonuçlar üzerinde, krizin faturasını kimlerin ödeyeceği konusunda belirleyici olacaktır.
Olana bitene ve gelişmelere baktığımızda, uluslararası sermaye örgütleri ve hükümetleri soygun ve talan program ve politikalarını, yeni duruma (kriz koşullarına) uyarlayarak, güncelleyerek hayata geçirmeye çalışmaktadırlar.
Peki, bu yeni durum karşısında (kriz koşullarında) emekçilerin ve emek örgütlerinin güncel bir tutuma ve politikalara ihtiyaçları yok mudur?
Eğer emek örgütleri, yaşanılan koşulları (iktisadi ve politik) doğru algılayıp, uygun bir politik/pratik mücadele hattı izlemezlerse, sermeye politikalarının edilgen bir izleyici ve krizin faturasını ödeyen taraf olmaktan kurtulamazlar.
Ne yazık ki, emek örgütleri bugüne değin, elle tutulur dişe dokunur bir tutum göstermediler. Söylem düzeyini aşan bir tavır ortaya koyulmalı.
Oysa soru, emekçiler açısından yakıcı, acil ve tahrip edici bir nitelik kazanmıştır, daha da kazanacaktır.
Şimdi, emek platformu; genel ve yerel düzeyde, programını ve politikalarını yenileyip güncelleyerek, tüm emekçileri birleştiren bir mücadele çizgisini hayata geçirmelidir,
Genelden yerele, yerelden genele bir etkileşim, derinleşme ve genişleme üzerine oturan politikleşme, örgütlenme ve mücadele yaşamsal bir önem taşımaktadır.
Krizden zarar gören tüm yoksulları, örgütsüz kesimleri de kapsayan bir program, çalışma ve eylem çizgisidir, emekçiler adına krizden çıkışın yolu…
Kuşkusuz ki, emekçilerin ve ezilenlerin uluslararası dayanışması da özel bir öneme sahiptir.
Ve yine, kapitalist/ emperyalist sistemi hedefleyen, emekçi iktidarlarını talep eden bir eylem çizgisi bugün daha fazla önem kazanmıştır.
İşyerleri, üretim alanları, semtler, hayatın her noktası bilinçlenme, örgütlenme ve mücadelenin ve çalışmanın konusu olmalıdır.
Sonuç olarak; uluslararası sermayenin finans merkezleri ve kuruluşları (DB, İMF gibi) ve hükümetler, krizi emekçi halkların sırtına yıkmanın hesabını- kitabını yapıp politikalar oluştururken; emekçi sınıfların ve halkların da ‘karşı politikaları’ oluşturarak, bunları hayata geçirecek örgütlenmelere ve birleşik mücadele hattına kayıtsız kalmaları tarihsel bir hata olmanın daha ötesinde bir anlam taşımaktadır.
Krizi yaratanlar sonuçlarına katlanmalı ve faturasını ödemelidirler…