havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

18 MART VE SAVAŞ-POLİTİKA İLİŞKİSİ

1121
    18 Mart 1915’in yüzüncü yıldönümü anmaları gerçekleştirildi. Bu nedenlerle hükümet sözcüleri ve çok çeşitli çevreler değerlendirmeler yaptı. İlk göze çarpan söylemler; kahramanlar, kahramanlıklar, sembolleşmiş isimler, mekanlar üzerinden gerçekleştirildi. Kuşkusuz ki gerek Çanakkale savaşları ve yine aynı dönemde yaşanan Sarıkamış olayları ‘kendi içinde’, ‘özel hikayeler’ barındıran kahramanlıklara sahne olan savaş alanlarıdır.
     Ama biz 1915; birinci emperyalist paylaşım savaşı üzerine ve hatta bu savaşa dair bilerek veya bilmeyerek geri plana itilen, göz ardı edilen tartışmaların dışında bırakılan yönlere ilişkin bazı belirlemelerin yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
     Özellikle kimi analistlerin ve siyasi çevrelerin sanki Kurtuluş Savaşı 1919 yılında değilde, 1915 yılında başlamış, başlatılmış olduğu yanılgı ve yanılsamalarına da bir yanıt vermek istiyoruz.
     Birincisi 1914’de başlayan ve 18’e kadar süren savaşlar, bir emperyalist paylaşım savaşıdır. İkincisi savaşan devletlerin, başka bir ifadeyle savaşan devletler blokunun politikalarının hangi politikalar olduğunun bilinmesinin ve bu politikaların; yağma, talan, sömürgelerin yeniden paylaşılması ve nüfuz alanlarının genişletilmesi politikalarının sonucu ortaya çıkan savaşlardır.
     Üçüncüsü, Osmanlı İmparatorluğu açısından değerlendirme yapıldığında; tarihsel, iktisadi, sosyal ve politik açıdan ömrünü tamamlamış, çöküşe geçmiş bir devlet yapısının kaçınılmaz serüvenine ilişkindir. Osmanlı İmparatorluğu kendi varlığını ve geleceğini ekonomik ayrıcalıklar tanıdığı Alman emperyalizminin politikalarına eklemlenerek, ona tutunarak sürdürebileceğini esas alan bir diplomatik, askeri ve politik hat izlemiştir. 1915 döneminde Osmanlının; genelkurmay, donanma, kara savaşlarını yöneten karargah, Alman generallerinden oluşmuştur. Çanakkale cephesinin komutanı Alman Generali Liman Von Sanders paşadır. Kuşkusuz ki Çanakkale’de Anadolu halkları, büyük özveriler ve kahramanlıklar göstermişler, canlarını dişlerine takarak savaşmışlardır.
     Ancak bu kahramanlıklar 1915 savaşının bir emperyalist savaş, bir haksız savaş ve dünyanın en vahşi, en büyük iki savaşından birisi olduğu gerçeğini değiştirmez.
     Biz bu nedenlerle savaş ve politika arasındaki ilişkileri kurmadan bir savaşın, HAKLI veya HAKSIZ savaş olup olmadığını gerçekçi biçimlerde anlayamayız.
      Yine bu nedenlerle Marx ve Engels’den başlayarak, bütün devrimci partilerin, devrimci örgütlerin tarihe saygılı savaş analistlerinin esas aldığı ve hatta ilginçtir Hitler’in bile okuduğunu övünerek söylediği; ünlü Prusyalı general ve bir düşünür olan Clausewitz’in: ‘savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.(yani şiddet araçlarıyla)’ sözünü bir savaşın niteliğinin belirlenmesinde haklı ve haksız savaşların ayrımının yapılmasında esas olarak ele alınması, değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
      Bu söz, savaşların politika ile kopmaz bir bağa sahip olduğunu; bu politikaların, yani savaş öncesi politikalarının yağma, talan, sömürü, nüfuz alanlarını genişletme politikalarından mı kaynaklandığını yoksa ulusal bağımsızlık, özgürlük, sömürüden kurtulma, her türlü barbarlığı yok etme politikalarının bir devamımı olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.
     Eğer savaşlara buradan bakarsak proleterler açısından, halklar açısından herhangi bir savaşın haklı veya haksız bir savaş olduğunu anlayabiliriz. Ve yine politika ile savaş arasındaki belirleyen/belirlenen ilişkisini doğru kuramazsak, emperyalist burjuvazinin ve onların işbirlikçilerinin çıkarları uğruna başka ülkelerin halkları ile sınıf kardeşlerimizle, boğazlaşmak zorunda kalırız.
     İşte bu nedenlerle birinci paylaşım savaşında Alman ve İngiliz emperyalistlerinin, sömürgelerin yeniden paylaşılması özellikle Alman emperyalizminin, İngiliz hegomanyasında bulunan islam coğrafyasında yeni sömürgeler kazanma politikalarına Osmanlı’yı yedekleme stratejisi izlediğini söyleyebiliriz. Bu politikaların gerçekleşmesinde Almanlardan daha çok Almancı olan Enver Paşa’nın özel bir yeri olduğunu geçerken hatırlatmanın yararlı olduğunuda söylemeliyiz.
     Bir kez daha yineleyelim 1915 Çanakkale ve Sarıkamış emperyalist savaşların gerçekleştiği muharebe alanlarıdır.
     Peki 1915’i bir Kurtuluş Savaşı gibi gösteren yanılsama nereden kaynaklanmaktadır. Bu yanılsamanın kaynağı doğrudan doğruya Kurtuluş Savaşının önderi olan Mustafa Kemal isminin Çanakkale Savaşının da öne çıkan komutanlarından biri olmasıyla doğrudan ilgilidir.
     Kurtuluş Savaşı bilindiği gibi 1919 yılında başlamıştır. Ve bu savaş dünyanın haklı savaşlarına örnek olan bir ulusal kurtuluş savaşıdır. Ve bütünüyle 1915’i de içine alan 1. Emperyalist paylaşım savaşındaki bu savaş haksız bir savaştır, iki emperyalist kampın kapıştığı bir savaşdır. Ayrı olarak değerlendirilmelidir.
     Ve yine kuşkusuz ki Rusya coğrafyasında gerçekleşen Ekim 1917 proleter devrimi, 1.dünya savaşı ile onun ortaya çıkardığı siyasal, toplumsal, keskinleştirdiği sınıfsal çelişkilerle ne kadar ilintiliyse ( ki ilintilidir) Mustafa Kemal’in başlattığı ulusal kurtuluş savaşı da birinci emperyalist paylaşım savaşıyla farklı iki ülke, farklı iki siyasal-toplumsal ilişki ve çelişki gerçekliğini bir yana bırakarak söylersek, özellikle savaşın ortaya çıkardığı sonuçlarla o ölçüde ilintilidir.
     Ve yine bu nedenlerledir ki (haklı savaşlar olması nedeniyle) SSCB yönetimi ve Bolşevik Parti önderliği Mustafa Kemal’in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş savaşına önemli destekler sunmuştur.
     Sonuç olarak savaş öncesinin politikalarını sürdürülen diplomasiyi anlamadan, genel olarak savaşları özel olarak haklı ve haksız savaş ayrımını anlayıp buna uygun tutum takınmayı gerçekleştiremeyiz.
     Güncel açıdan birkaç cümle söylersek; bugün Osmanlıcılık hayali kuranlar, Osmanlı-İslam ideolojisini(sentezini) yeşertmeye çalışanlar Enver Paşa kadar serüvenci olmasalar bile ayaklarının çağın nesnel gerçekliğine basmadığını 18 Mart söylemlerinin, onların bu yönünü bir kez daha açığa çıkardığını not etmeliyiz.
     Son sözümüzü; demirci Kawa’nın yaktığı ateşin Newroz alanlarında, halkların mücadelesinde ışıldadığını ve Kobane’den başlayan savaşın haklı bir savaş olduğunu belirleyerek, ‘Yeni Gün’ şiarının ‘Yeni Bir Dünya’ kurma umuduna ulaşması dileğiyle NEWROZ PİROZ BE!