havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

12 EYLÜL’Ü ANLAMAK VE YARGILAMAK!

2462
Bugün 12 Eylül!...
Askeri faşist darbenin yıldönümü!...
Ya da zulmün, baskının, işkencenin, idamların, sömürünün katmerleşmesinin, yasakların ve yasaklamaların zirveye çıktığı bir iktidarın kurulduğu günün yıldönümü!...
Binlerce kez soruldu.
Bir kez daha soralım; Bu faşist darbe neden yapıldı, hangi koşullarda yapıldı ve arkasındaki güçler kimlerdi?...
Yoksa, Kenan Evren ve diğer generallerin, kötü niyetlerinin(!), diktatörlük heveslerinin(!) bir sonucu muydu?...
Bu sorulara verilecek yanıtlar, faşizme karşı mücadele, Türkiye’nin geleceği, dost ve düşmanların saptanması açısından yaşamsal önem taşımaktadır.
12 Eylül darbesi üzerinden devam edersek şunları rahatlıkla söyleyebiliriz:
Birincisi, bu darbenin arkasındaki esas komuta merkezi ABD yönetimi, CIA ve pentagondur.
O günlerin ABD-Sovyetler Birliği ilişki, çelişki ve çatışmalarının merkezinde olduğu uluslararası güç ilişkileri…
ABD tekelci sermayesinin ve ona bağlı ve bağımlı Türkiye işbirlikçi-tekelci burjuvazisinin ihtiyaçları…
(“24 Ocak Kararları”nı hatırlayınız.)
İkincisi, Türkiye’de yükselen devrimci-demokrasi mücadelesinin boyutları, emek eksenli hareketler, grevler, direnişler, toplumsal örgütlenme düzeyi, gelişen sosyalizm bilinci, talebi ve yeni bir dünya kurma özlemleri…
Bu genel tablo içerisinde, bir faşist darbenin koşullarını yaratmak, geniş halk yığınlarının desteğini darbe için yedeklemek ve askeri cuntaya meşruiyet kazandırmak için sayısız provokasyon ve psikolojik savaş argümanlarının sürekli örnekleri yaşandı.
Buradan uzatmadan ve toparlayarak söylemek gerekirse; faşizm tekelci sermayenin bir yönetim biçimidir. İdeolojik olarak burjuva ideolojisidir; emek düşmanı, baskıcı, ırkçı, şoven ve asimilasyoncu bir ideolojidir...
Ulusal ve uluslararası güç ilişkilerinin ve koşulların sonucu olarak gerçekleşir ve ya gerçekleşemez. Burada belirleyici olan, işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere, halkların bilinç, örgütlülük ve mücadele düzeyidir.
Bir noktanın daha altını çizmekte yarar var; Faşizm, toplumsal maliyeti son derece ağır olan, yalnızca “yaşanan an”ı değil geleceği de tahrip eden insanlığın belleğinde kötü ve derin izler bırakan bir yönetim tarzıdır.
İnsanlığın biriktirdiği bütün değerlere, bütün alanlara saldırarak kendi ideolojisini ve kültürünü yaygınlaştırıp, derinleştirmek ister.
İnsanlığı ilerleten, halkçı olan kültür, sanat, estetik bilinç, iyi ahlak, dostluk, mertlik vb. bütün ortak değerler, faşist ideolojinin ve diktatörlüklerin düşman gördüğü, bozmak istediği değerler ve kavramlardır.
Bu genel çerçeve içerisinde 12 Eylül ile hesaplaşmak, yalnızca cuntacı eskisi Kenan Evren’in yargı önüne çıkarılmasından ibaret olamaz. Kenan Evren’in ve 12 Eylül’ün bütün işkencecilerinin yargılanması belki toplumun moral değerleri açısından simgesel bir anlam taşıyabilir.
Asıl sorun faşizm tehlikesini ülkemizden ve yeryüzünden silip atmaktır. Çünkü faşizm, faşist diktatörlük özlemleri, tekelci sermayenin masası üzerinde her zaman bir seçenek olarak bulunmaktadır.
Ve bu diktatörlükler yalnızca generaller eliyle gerçekleştirilmez. Daha tehlikelisi siviller eli ve marifetiyle gerçekleştirilen faşist diktatörlükler ve demokrasi dışı baskıcı rejimdir.
Bu nedenle ülkemiz emekçilerinin, aydınlarının, demokratlarının, bütün antifaşistlerin önünde duran görev, bugünde 12 Eylül dönemini aratmayan baskılara, hak ihlallerine karşı güçlerini birleştirmek olmalıdır.
Basın, ifade, örgütlenme, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarına sahip çıkmak, dillerin ve kültürlerin tam hak eşitliğini savunmak, hukuk alanından sanat ve kültür alanlarına, bilim alanından çevre sorunlarına uzanan 12 Eylül’ün tüm izlerini silecek bir birlik ve mücadele perspektifine sahip olmak…
Yeni anayasanın, tüm bu yazılanları içerecek şekilde halkçı, demokratik, faşist ideolojinin bütün izlerinden arınmış bir içerikte gerçekleşmesi için sürekli, dinamik, örgütlü, birleşik bir mücadele…
12 Eylül ve faşist darbelere karşı mücadelenin, bu anlamda ve bu eksende sürdürülmesinin önemli olduğu düşüncesindeyim.