havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

KARABASAN İKLİMİNİ DEĞİŞTİRMEK!...

1995
Aslında Çanakkale üzerine bir yazı düşünmüştüm. Özel halk otobüsü ile eve giderken, tahminen kırklı yaşlarda bir bayan, yanında oturan arkadaşına;”Bu şehir insana kendisini yaşamayı öğretiyor. İnsan burada kendisi için, kendisi olarak yaşayabiliyor. Altı aydır bu şehirdeyim ve çok mutluyum.” diye anlatıyordu.
 
Çanakkale ile ilgili söylenen bu sözler benim de bir ölçüde duygularımı yansıtıyordu. Bu nedenle de kulak misafiri olduğum bu sözler ekseninde bir yazı düşünmüştüm…
 
Olmadı, çünkü toplumsal iklim değişti. Çukurca’da 24 askerin ölümü üzerinden yayılan acı, üzüntü ve öfke bir anda toplumsal iklimi değiştiriverdi.
Açıklamalar, kınamalar, lanetler sokaklara taştı…
Cumhurbaşkanı “intikam” dedi.
“İntikam” nedir ve nasıl alınır?
Suçun ve cezanın bir hukuk devletinde tanımı açık değil mi?
İntikam sözcüğünün anayasal, yasal ve hukuk açısından pratik değeri nedir?
100- 500,1000 ve ya daha fazla PKK militanını öldürmek, sorunları çözecekse ve intikamın karşılığı ise açıklanmalıdır.
Bugün değilse, zor zamanlarda değilse, kritik anlarda değilse, akıl ve sağduyu ne zaman gereklidir?
Bu sözün, bu ifadenin bir sürç-ü lisan olmasını temenni etmeliyiz…
Başbakan ise yaptığı değerlendirme ve açıklamalarda “iç” ve “dış” destekçilerden söz etti. Medya patronları ve genel yayın yönetmenleri ile toplantılar yaparak, haberlerin veriliş biçimi konusunda öğütler verdi, önerilerde bulundu.
Muhalefet partilerinin tutumları eleştirerek, bu konuları öz olarak “bu acıları siyasetin malzemesi yapmayın” çağrısında bulundu. Ama başbakanın kendisi tamda bu noktada siyaset yaptı.
İç ve dış destekçiler vurgusu ile yetinmeyerek, BDP’ yi hedefe koydu. Yalnızca kendi hedefine değil, sokağa çıkan kitlelerinde hedefine koydu.
Birçok il ve ilçede BDP parti binaları saldırıya uğrayarak, tahrip edildi.
Özellikle toplumsal hassasiyetlerin yükseldiği anlarda, siyasi liderlerin söylediği her sözün sokakta bir karşılığının olacağı bilinmiyor olamaz.
Başbakan, medyaya ders vermek, onlara görevlerini nasıl yapacaklarını anlatmakla yetinmiyor. Siyasi partilere de nasıl siyaset yapmaları konusunda akıl veriyor. Sorunlara, olaylara ilişkin olarak, herkesten ve her kurumdan kendisinin belirlediği siyasi çizgide kenetlenmelerini istiyor.
Neredeyse; barış isteyenler, demokrasi isteyenler, halkların eşit ve gönüllülük temelinde birlikte yaşamasını isteyenler, askeri yöntemlerin sorunu çözmeyeceğini söyleyenler, suçlu ve hatta düşman ilan ediliyor.
Biz yurttaşlar olarak, adına ne derseniz deyin, ister “terör sorunu”, isterseniz “Kürt sorunu”, isterseniz başka bir tanımlama getirin, bugüne kadar operasyonlarla neden çözümlenemediği sorusunu sorma hakkına sahibiz.
Hadi bizim aklımız ermiyor, işi bilmiyoruz diyelim. Peki, emekli kuvvet komutanlarının, orgenerallerin, askeri yöntemler konusunda söyledikleri sözlerin, yaptıkları değerlendirmelerin, özetledikleri tecrübelerin hiçbir anlamı yok mudur?
Biz; barış isteyenler, şiddetin ve silahın gelinen noktada bu sorunu çözemeyeceğine inanlar, hayatı, yaşama hakkını savunanlar; bir tek insanın bile bu coğrafyada ölmesini istemeyenler olarak, soru sormaya devam edeceğiz, etmeliyiz.
Soru sormanın giderek doğru sorular sormaya götüreceğini ve bu doğru soruları, gecikmeden, zamanında sormanın gerekli olduğu, yaşamsal olduğu bilincine ulaştıracağına inanıyoruz.
Her şeye rağmen; acıların, öfkelerin bir karabasana dönüştürdüğü toplumsal, siyasal iklime rağmen, sağduyulu, akılcı davranmak görevi, sorumluluğu ile karşı karşıya olduğumuz günlerdeyiz.
Bu toplumsal zemin, provokasyona açık, şiddeti üretmeye uygun, günlük yaşamı terörize edebilecek unsurları içerisinde barındırmaktadır.
Herkesin, hepimizin, her kademedeki yöneticilerin, sağduyulu ve dikkatli davranması bir zorunluluktur.
Başbakan, kendi penceresinden “susmak, onaylamaktır” diyor, bende kendi penceremden barış için, demokrasi için, şiddetin son bulması için, yaşama hakkı için, sözümü söylemeye, inancımı dillendirmeye devam edeceğim…
Umuyor ve diliyorum ki, barışın, kardeşliğin, birlikte yaşamanın inancını taşıyanların, sözünü söyleyenlerin estireceği rüzgarlar, bu karabasan iklimini değiştirir; ağıtlara, acılara ve gözyaşlarına son verir.