Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

BİRLİK, MÜCADELE, DAYANIŞMA!...

1941
Yarın 1 Mayıs!
Dünya’ nın bütün coğrafyalarında işçiler, emekçiler, kapitalizmin mazlumları alanlara çıkacaklar…
Sömürüye ve zulme “hayır” diyerek, taleplerini haykıracaklar…
Ülkemizde de başta büyük kentler olmak üzere, birçok il ve ilçede 1 Mayıs alanlarda ve sokaklarda kutlanacak.
Ama ne yazık ki,  işçi sendikaları konfederasyonları 1 Mayıs’ı farklı alanlarda ve ayrı kutlama kararı aldılar.
 
Bu durum, öncelikle ve özellikle başta işçi sınıfı olmak üzere, emekçilerin birliğini bölen, güçlerini zayıf düşüren, dayanışma ruhunu zedeleyen, mücadele potansiyelini zaafa uğratan bir sonuca yol açma tehlikesini doğurmakta, ortaya çıkarmaktadır.
 
1 Mayıs’ların tarihsel değerleri ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu koşullar açısından bakıldığında, konfederasyonların bu ayrılıkçı tutumları en hafif ifade ile savunulamaz, onaylanamaz.
 
1 Mayıs’ın en temel ve vazgeçilemez önermesi, yalnızca işçi sınıfının değil, diğer bütün emekçi sınıf ve tabakaların, toplumsal katmanların birliği, dayanışması ve mücadelesi olarak özetlenebilir.
 
Sendikaların ortaya koyacağı hiçbir gerekçe 1 Mayıs’ın bu tarihsel değerlerinden daha önemli, ikna edici, haklı olarak kabul edilemez.
 
Mesele yalnızca 1 Mayıs’ın tarihsel referanslarına, değerlerine bağlı kalmakla da sınırlı değildir.
Ülke gerçekleri, başta işçi sınıfı ve diğer emekçilerle birlikte halkların yaşadığı baskı, sömürü, eşitsizlik; sosyoekonomik ve politik iklimin yanı sıra kışkırtılan savaş çığırtkanlığı, ülke içi çatışmalar, yeni bir hukuk ve anayasa arayışları, tartışmaları; birliği, dayanışmayı ve mücadeleyi en başta da sendika konfederasyonlarının önüne tarihsel bir sorumluluk, ertelenemez bir görev olarak koymaktadır.
Sendikal rekabet, küçük hesaplar, işçi sınıfının ve şehir ve kırın diğer yoksullarının değil, kaçınılmaz olarak sermayenin ve burjuvazinin çıkarlarına sonuçlar doğuracaktır.
 
Birlik ve dayanışma olmadan, sınıfın mücadelesini örmek, genişletmek, kalıcı sonuçlara ulaştırmak imkansızdır.
 
Zaten sendikaları bir örgüt biçimi olarak ortaya çıkaran, sınıfın birlik, dayanışma ve mücadele isteği ve ihtiyacı değil midir?
 
Bu tarihi tecrübe ve somut ihtiyaçlar gözetilmeden, gerçek anlamda bir sendikacılığın yapılabileceğini savunmak mümkün müdür?
 
Bugün 1 Mayıs kutlamalarında ortaya çıkan bu ayrılıkçı tutum nedeniyledir ki, bu çatlağı ve zaafı gören İstanbul Valisi seneye Taksim’i kutlamalara kapatabileceğini söylüyor.
 
Konfederasyon yöneticileri, İstanbul Valisi’nin açıklamalarını doğru anlamalı ve değerlendirmelidirler.
Sendika yöneticileri açısından ya 1 Mayıs’ın özüne uygun yaşanılan sürecin ihtiyaçlarına cevap veren bir tutum takınarak, sınıfın çıkarlarına uygun davranacaklar veya burjuvazinin işçi sınıfı içerisindeki Truva atı olma durumuna düşmelerini/düşürülmelerini kabul edip, içlerine sindirecekler.
 
İşçi haklarının kısıtlandığı, işsizliğin devasa boyutlara ulaştığı, ücretlerin ve sosyal hakların tırpanlandığı, savaş naralarının atıldığı, emperyal güçlere ve devletlere bağımlılığın arttığı bu günlerde sınıfın birliğini, dayanışmasını ve mücadelesini gerçekleştirmek için adımlar atmayacaksak, bunu ne zaman yapacağız?
 
Konfederasyonlar ve sendikalar, bu temel gerçekliğe gözlerini kapatarak, sınıfın örgütleri olduklarını, göğüslerini gere gere savunabilecekler mi?
 
Bölen, parçalayan, paralize eden bu sendikal anlayış, görülmeden, anlaşılmadan, değiştirilmeden, bu liberal pespayelikten kurtulmadan sınıfın gerçek bir sendikal mücadeleyi, örgütlemesi, kazanımlar elde etmesi, giderek daha çok zorlaşmaktadır.
 
Sevindirici durumun örneği ise İzmir’den geldi. Türk-iş’e bağlı 30’a yakın sendika şube yönetimi konfederasyonlarının kararına rağmen 1 Mayıs’ı diğer sınıf kardeşleri ile birlikte kutlama iradesini ve cesaretini ortaya koydular.
 
Bu doğru devrimci tutumun, sendikal tarzın diğer illerdeki sendika şubelerine de örnek olmasını umuyor ve diliyoruz.
 
Konfederasyonların tepesine çöreklenmiş, bir avuç sendika bürokrasisini yalnız ve Truva atı rolü ile baş başa bırakmak, sendikal mücadelenin bugünü ve yarına bırakacağı sağlam gelenekler açısından, tarihsel bir öneme sahip olacaktır.
 
Şimdi gösterilecek tutum, takınılacak tavır, 1 Mayıs’ı sahiplenme biçimi, yarının mücadelesine, hakların elde edilmesine, kazanımların kalıcılaştırılmasına, en temel dayanakları oluşturacak, birikimleri sağlayacak, moral değerleri yaratacak, özel bir öneme sahiptir.
 
Çanakkale’de de 1 Mayıs’ı kutlayacağız.
20 yıla yakın süredir yapılan kutlamalara yeni bir halka eklenecek.
Kendi içinde demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcıların iradesine saygılı ve daha kitlesel bir 1 Mayıs!…
Herkesin Salı Pazarı’nda buluşacağı, sloganlarla, pankartlarla, dövizlerle Cumhuriyet Meydanı’na yürüyeceği birlik, dayanışma duygularının gelişeceği, mücadele iradesinin yükseleceği, coşkulu bir 1 Mayıs!...
Farklı renklerin, dillerin, inançların, kültürlerin elele, omuz omuza, baskıya, zulme, sömürüye karşı sloganlarının, dünyanın öteki ülkelerindeki sınıf kardeşlerinin seslerine eklendiği kitlesel bir 1 Mayıs!...
 
Haydi, hep birlikte Salı Pazarı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na!...