Yok yok, şaka…

1 Nisan’dan itibaren elektrik ücretlerine %9.26 oranında zam yapıldı, doğalgaza da %19...
Herhalde 1 Nisan şakasıdır diyorsunuz!
Ben de öyle diyorum; çünkü hükümetimiz bizlerin refah seviyesinin artması için, bizleri enflasyona karşı ezdirmemek için çalışmıyor mu?

557
Yok yok şakadır 1 Nisan şakası.
1 Nisan şakası gelenektendir, AKP’ de şakayı çok seviyor gerçekten.
Bakın vekillerimiz ne demişler…
Çok şakacılar gerçekten...
 
Nisanın ilk haftasının kanser haftası olması nedeniyle “Çevreyi temizlemek, suyu, toprağı çevreye ve insan sağlığına uygun hale getirmek ve bunların denetlemesini yapmak bizlerin görevidir. Gelecek nesillerimize yaşanılabilir bir Türkiye bırakmanın gayreti içindeyiz” şeklinde demeç veren AKP’li vekillerimizin şakacılığının üzerine yok doğrusu.
 
Siyanürcü şirketlerin Kazdağları’daki katliamlarına, termikçilerin havamızı, toprağımızı, suyumuzu katledecek girişimlerine sessiz kalanlar, adeta ellerinden tutarak katliama ortak olanların bu sözlerinin şakadan başka bir açıklaması olmaz.
 
Bu kadar şaka yeter biraz gerçeklere dönelim.
 
Türkiye’den ihraç edilen tarım ürünlerinin bir kısmında önemli miktarlarda kimyasal ilaç kalıntıları olduğuna dair var olan araştırmalara başta Tarım Bakanımız Mehdi Eker’den tepki geldi. Çanakkale Ziraat Odası Başkanı da, temenni düzeyini geçmeyen bir kriter ile bu tespite katıldığını deklare etti.
Halk sağlığı açısından bu konu geçiştirilecek bir konu değil.
Öncelikle ülkemiz insanları için, bizlerin sağlığı için önemli.
İhracat ürünleri deyip geçiştiremeyiz, aynı politikalar ile süren bir tarım politikasının sonuçları öncelik ile bizleri etkilemektedir.
Kimyasal  ilaç kalıntıları direkt olarak insan sağlığını kanser düzeyinde etkileyen çok önemli bir konu.
 
Çiftçi Sendikaları Konferedasyonu bu konuya ilişkin bir açıklama yaptı.
Tarımsal üretimde kullanılan kimyasal ilâçların, insanlar dâhil, tüm canlılar, doğa ve ekosistem için zararlı ve öldürücü olduğuna vurgu yapılan açıklamada, bu ilaçların zehirli olduklarının altı çizildi.
Endüstriyel tarım tarzında kullanılan böcek, ot ve mantar öldürücü ilaçların dünyada her yıl 2 milyon ton, Türkiye’de ise 32 bin tonun üzerinde kullanıldığı belirtilen açıklamada, “İlâç kullanımı ile yok edilen canlıların, birçoğu yararlı ve ekosistemi dengede tutmak için, yaşaması gereken canlılar olduğunu düşündüğümüzde; kimyasal ilâçların ekosistemdeki yıkıcılığı, yok ediciliği kolayca anlaşılacaktır” denildi.
 
Birçok böcek öldürücü ilacın, böceğin sinir sistemi üzerine etki yaparak, böceğin solunum kaslarında felce yol açma suretiyle ölümlerine neden olduğu ifade edilen açıklamada, bu etkinin sadece böceklerle sınırlı olmadığının altı çizildi. Açıklamada, bu ilaçların insan ve diğer hayvanlar üzerinde de aynı zararlı etki gösterdiği belirtildi. Buna göre, kimyasal ilâçların akut veya kronik zehirlenmeyle oluşturdukları başlıca riskler şöyle:
Kanser, düşük, ölü doğum, düşük doğum tartısı, doğumsal sakatlıklar ve yeni doğan döneminde ölümler gibi doğumla ilgili riskler, zekâ özrü ve davranış bozuklukları gibi sinir sistemi hasarları; kısırlık, sperm sayısında azalma ve üreme organlarında kanser gibi endokrin sistem bozuklukları. Kimyasal ilâç uygulayıcı çiftçilerin, kalp hastalığı, inme ve kanser gibi nedenlerden dolayı ölme risklerinin yanında; çocuklarının da kansere yakalanma riskinin arttığı uzmanlarca da belirtiliyor.
 
Bütün bu gerçekleri görmezden gelen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, Greenpeace’in hazırladığı raporda Türkiye’de üretilen biber, armut ve üzümün en tehlikeli ürünler arasında yer almasına tepki göstermektedir. İddiaları Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verdiğini söyleyen Tarım Bakanı böylesi bir durumun ortaya çıkmasının nedeninin ülkede uygulanan tarımsal politikaların sonucu olduğunu ve bu politikaların değişmesi gerektiğinin üstünü örtmektedir.
 
Bu gerçekler temelinde ilimizde geçen yıl yapılan bir panelde ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Başkanı Prof.Dr. Hasan Özcan  bölgemizde yapılan araştırmalarda bazı bölgelerde  kimyasal ilaç kalıntılarının topraklarımız üzerindeki olumsuzluklarının tespit edildiğine ilişkin verileri  paylaşmış idi.
 
Böylesi  direkt sağlımızı etkileyen bir konu noktasında ilgili birimlerin daha hassas olmasını sağlamak zorundayız.
 
Hakan Vural’ın işaret ettiği gerçekler...
Siyasetçi kimliği dışında işadamı kimliği ile Hakan Vural önemli tespitleri ile her zaman dikkat çeken bir isim.  Siyasetçi gömleği Hakan Vural’ın üzerine iyi oturmamaktadır.
Bu tartışmayı bir yana bırakarak, ÇASİAD Yüksek Danışma Kurulu toplantısında Hakan Vural’ın tespitlerine bir göz atalım.
 
Kalkınma ajanslarının  çarpık gelişimini gündeme taşıyan Vural, yaşamın her alanında  sivil toplum örgütleri olarak müdahil olmanın öneminin altını çizdi.
ÇASİAD’ın bu performansa uygun bir işlerlik kazanması gerektiğini belirtti.
Gündem yaratılmasından ,kentin her türlü sorunları noktasında fikir üretilmesine kadar  geniş bir alanda ağırlık oluşturulmasının altını çizerek; konuşan, araştıran paylaşan bir iş dünyası profili çizdi.
 
Bu  tespitler önemlidir.
Demokrasinin gelişiminden, hedefler temelindeki yönetim mekanizmalarının yaratılmasına kadar olan cephede siyaset dünyasının kısır ve güdük etkisini kıracak verimlilik anlamında sonuç getirecek adımların başlangıcıdır bu yaklaşım.
Başkan Salih Yıldız ile birlikte gelişecek ÇASİAD’ın  bu performansı kentimizin gelişimine katkı sunacaktır.
Siyasi iktidarın kanatları altına sığınan iş dünyasının bu kente hiçbir katkısı olmaz.
Yıllardır bunu gördük, bunu yaşadık.
Paylaş