Nalbant; “Geleceğimize sahip çıkacağız”

Türkiye`de tarımsal eğitim ve öğretimin 167. yılı nedeniyle Cumhuriyet Meydanı’nda çelenk sunma töreni düzenlendi.

445
 
 
Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası ile ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Dekanlığı tarafından, tarımsal eğitim ve öğretimin 167. yılı nedeniyle Atatürk Anıtı’na çelenk sunuldu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant, günün anlamına ilişkin bir konuşma yaptı.
 
Neoliberal politikalar sonucunda tarımsal üretimin düştüğüne dikkat çeken Nalbant, tarımın hızla artan nüfusu besleyebilme kapasitesini önemli ölçüde yitirdiğini belirterek; “Tarımsal Eğitim ve öğretimin 167. yılına geldiğimiz bu günde; 1980 li yıllardan itibaren tarımda neoliberal dönüşümler yaşandığı, devletin 1950-1980 yılları arasındaki tarımı destekleyen tavrının değiştiği, destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonları şeklinde üç ayaktan oluşan rolünün küçültüldüğü görülmektedir. Uygulanan politikalarla, devlet- köylü ilişkisinin yerini, sermaye-köylü ilişkisi almış, IMF-Dünya Bankası patentli programlarla, küçük ölçekli çiftçiler üretimden çekilirken, yerini tarım şirketlerine dayalı bir yapı almaya başlamıştır.2000’li yıllarda, Dünya Bankası aracılığıyla tarım reformu uygulama projesi (ARIP) uygulamaya sokulmuştur. Bu kapsamda tarımda fiyat, girdi ve kredi destekleri kaldırılarak, doğrudan gelir desteği sistemine geçilmiştir. Tarım birlikleri işlevsiz hale getirilmiş, bazı ürünlerde kota uygulanmasını, bazılarında ise üretim alanlarının daraltılmasını içeren programların sözde reform adı altında uygulanması; tarımda hızlı çözülme, kırsaldan kente göçler, tarımdaki dağıtım, pazarlama ve ar-ge etkinliklerinin yerli ve yabancı tekellere devredilmesi sonucunu doğurmuştur. Kısacası girdi sağlamadan, üretime, işleme ve pazarlamaya kadar tüm süreç çok uluslu tarım-gıda şirketleri ve onların taşeronları tarafından kontrol edilmeye başlanmıştır. Bu politikalar sonucu tarımsal istihdam azalmış, 2000 yılının başında 7.8 milyon kişi tarımdan geçimini sağlarken, 2011 sonunda bu rakam 6.1 milyona düşmüş, yani 1.7 milyon çiftçi tarımdan kopmuştur. Tarımın istihdamdaki payı 2000 yılında %36 iken, 2011 sonunda %25,5 e gerilemiştir. Bu dönemde ekonominin genelinde büyüme oranı %4,6 olarak gerçekleşirken, tarımdaki büyüme hızı %2.2 de kalmış, yani terim sektörü yoksullaşmıştır. 2011 yılında tarım ürünleri ithalatında Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılarak 17,6 milyar dolarlık ithalat yapılmış, buna karşılık 15,3 milyar dolarlık ihracat gerçekleşmiştir. Tarım ürünleri dış ticaret açığı 2,3 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece Türkiye tarımda net ithalatçı konumuna düşürülmüştür. Neoliberal politikalar sonucu tarımsal üretim düşmüş ve tarım hızla artan nüfusu besleyebilme kapasitesini önemli ölçüde yitirmiştir. 2000 yılında tarım alanı toplamı 26,8 milyon hektar iken, 2011 yılının sonunda 23,6 milyon hektara gerilemiştir. Yaklaşık 3,2 milyon hektar alan tarımsal faaliyetlerin dışına çıkarılmıştır” dedi.
 
“İktidar, tarıma gerekli desteği vermiyor”
Türkiye’de AKP iktidarının tarıma gerekli desteği vermediğini kaydeden Nalbant; “Türkiye nüfusu yılda % 1,8 oranında artmakta, şuanda 74 milyon dolayında olan nüfusumuzun 25 yıl sonra 100 milyonu bulacağı bilinmektedir. Şu anda 74 milyon nüfusu besleyemeyen Türkiye`de nüfus yüz milyona çıktığında açık daha da büyüyecektir. Ülkemizdeki bu gerçeklere rağmen siyasi iktidar tarıma gerekli desteği vermemektedir. Bu iktidar döneminde 2006 yılında çıkarılan Tarım çerçeve yasasında tarıma ayrılacak kaynak GSYİH nın % 1 den az olamaz denilmesine rağmen tarıma hiçbir zaman % 1 lik kaynak aktarılmamış, destek % 0,5-0,0 seviyelerinde kalmıştır. Bu desteğin parasal karşılığı çiftçinin kullandığı mazota ödediği ÖTV ve KDV kadardır. Buradan tarım sektörünün desteklenmediği, çiftçinin vergilendirildiği anlamı çıkmaktadır” diye konuştu.
 
“İşbirlikçileri tarih affetmeyecektir”
Çanakkale’de yaşanan bazı çevre katliamlarına da dikkat çeken Nalbant, tarım alanlarının büyük bir tehlike altında olduğunu kaydederek şu şekilde konuştu: “Yine Türkiye`de tarımsal üretim yetersiz olduğu halde tarım toprakları amaç dışı kullanılmakta, topraklarımız çarpık kentleşmenin yanında, ilimizde olduğu gibi madenlerin, yanlış yerlere kurulan termik santrallerin, çimento fabrikalarının, taş ocaklarının tehdidi altındadır. Özellikle Kazdağlarında çok uluslu tekeller tarafından sondaj çalışmaları tamamlanıp, işletme aşamasına geçmek üzere olan metalik maden işletmeciliği sonucu ormanlarımız yok olacak, havamız kirlenecek, sularımız kirletilip yok edilecek, kısacası yöremizde yaşam bitirilecektir, Türkiye şu anda su zengini bir ülke değildir. Nüfusumuz 100 milyona çıktığında su fakiri ülkeler arasında yer alacağımız açıktır. Acilen yapmamız gereken su kaynaklarını korumak ve suyu tasarruflu kullanmaktır. İlimizde tarım alanlarının % 31 i su beklerken altın tekellerine kirletip yok etsinler diye milyarlarca ton su tahsis etmek gibi bir lüksümüz asla olamaz. İlimizde yanlış yerlere 10 bin megavata varan termik santral ve çimento fabrikaları kurulmaktadır. Termik santrallerin ve çimento fabrikalarının bacalarından doğaya salınan kül ve zehirli gazların oluşturacağı asit yağmurları tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı kirletecek ve ormanlarımızı yok edecektir. Görüldüğü gibi Çanakkale büyük bir çevre felaketi ile karşı karşıyadır. Bu felakete göz yumanları yardım ve yataklık yapanları, işbirlikçileri tarih affetmeyecektir. Özellikle ilimizi de yakından ilgilendiren 6 bin yıldır insanlığın hizmetinde olan barışın, bereketin ve sağlığın simgesi olarak bilinen kutsal ağaç zeytin tehdit altındadır. Şimdi altın tekellerinin, termik santrallerin, çimento sanayicilerinin hedefinde zeytinlikler vardır. Bu güne kadar zeytine yapılan 4 saldırı odamızın başında olduğu sivil toplum örgütlerinin mücadelesi sonucu önlenmiştir. 5. saldırı zeytinlikleri korumakla görevli Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı`nın yaptığı yönetmelik değişikliği ile gerçekleşmiştir. Bundan önce olduğu gibi, bundan sonrada gereğini yapmak ve saldırıları püskürtmek boynumuzun borcudur.”
 
“Ülkemizi vahşi kapitalizme teslim etmeyeceğiz”
“Geçtiğimiz dönemde Türkiye ilk kez kurbanlık hayvan ithal etmek zorunda kalmıştır” diyen Nalbant; “1984 -2009 döneminde büyük ve küçükbaş hayvan varlığımız 85 milyondan 41 milyona düşmüş, başka bir değişle 44 milyon baş azalmıştır. Yine Türkiye Cumhuriyeti 2012 yılında ilk kez saman ithal etmek zorunda bırakılmıştır. Hayvan stoğundaki azalma kırmızı et üretim ve tüketimine de yansımış 1985 yılında kırmızı et tüketimi kişi başına 10 kg iken, günümüzde 6.5 kg a düşmüştür. Türkiye`de her kurban bayramında 500 binden fazla büyükbaş, 2 milyondan fazla da küçükbaş hayvan kesildiği değerlendirildiğinde, kesilen hayvanların yerine yenisinin konulmaması durumunda yaşanan krizin daha da derinleşeceği bilinmektedir. Siyasi iktidarın göreve geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye neoliberalizmin şekillendirdiği hızlı bir değişim sürecine girmiş, hükümet "çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa" geçerken Türkiye`de ekonomiden siyasete toplumsal yaşamdan kamu yönetimine kadar yeniden yapılandırma politikaları ile, hayatın tüm alanları emperyalizmin yeni döneminin gereklerine göre şekillendirilmiştir. Siyasi iktidara buda yetmemiş, genel seçimlere 2 ay kala, meclisi devre dışı bırakan , hükümete 6 ay süreyle kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisi veren yasa TBMM nin 6 Nisan 2011 tarihli oturumunda kabul edilmiştir. Söz konusu yetki kanunu ile AKP 6 aylık dönemde 35 adet kanun hükmünde kararname çıkararak, bakanlıklar kurdu, kapattı, birleştirdi, ayırdı. Kamu yönetimi baştan aşağıya yeniden şekillendirilirken meslek alanlarımız, mesleğimiz ve örgütümüz üzerine planlanan değişikliklere ilişkin yasal zeminin oluşturulmasının da ilk adımları atıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü`ne "Mimarlık ve Mühendislik Meslek Kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek" görevinin verilmiş olması meslek odaları ile bu bakanlık arasında hiyerarşik bir ilişki yaratarak, kamu yararına verilen mücadelenin zayıflatılmak istenmesi anlamına gelmektedir. Özetle mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, yasanın muhatabına sorulmadan, görüşü alınmadan, kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklarla tasfiye edilmek, kısacası TMMOB etkisizleştirilmek, yok edilmek istenmektedir. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının sesi kısılırsa bu ülkenin sesi kısılır. Ülkemizi vahşi kapitalizme teslim etmeyeceğiz. Geleceğimize sahip çıkacağız, örgütlü gücüne ve halkına güvenen TMMOB bu yağmaya ve saldırıya sonuna kadar direnecek ve sonunda kazanan halkımız ve ülkemiz olacaktır. Odamız tarımla, ekonomik ve sosyal yaşamla, çevreyle ilgili, emekten, bilimden, doğadan ve halktan yana tavrını bundan böyle de titizlikle sürdürecektir” şeklinde konuştu. Yapılan konuşmanın ardından çelenk sunma töreni sona erdi.
Paylaş