“Çevreci Başbakan”, duydunuz mu?

Kazdağ Kurşunlu köylüleri 100 metre yakınlarındaki maden işletmesinin, yaşam alanlarına vereceği zarar ve oluşturacağı riskler karşısında anayasal hakları olan sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına sahip çıkarak bu felakete karşı durdular.
Köy halkı birlik oldu.
Bülent Özüren adlı vatandaş seslerini duyurmak için 22 gün açlık grevi yaptı ve Çanakkale Valiliğinin bu konunun takipçisi olma noktasındaki girişimi sonrasında açlık grevini sonlandırdı.
Bu süreçte yaşam savunucuları bu mücadeleye destek oldular, Kurşunlu köylülerini yalnız bırakmadılar.
Gelinen süreçte süren mücadelenin belirli bir mesafe kat etmesine rağmen henüz sorun çözülmüş değil.
Bu süreç sürerken Başbakanın “biz çevreciyiz” söylevini de en iyi anlayabilecek olanlar bu felaket tablosunu bizzat yaşayarak gelişmeleri gören bu mücadelenin içindeki insanlar olacak.

584
Bir eko sistemi yok etmek uğruna kesilen binlerce ağacı görmeden yada göz yumarak ağaç dikmek faaliyetinin arkasına sığınmak ile çevreci olunmuyor.
Bu yaklaşım bir aldatmacadan öte bir anlam taşımadığı gibi, yaşam alanlarına yapılan saldırıların da olmayacağı anlamına gelmez.
İşte bundan ötürüdür ki Bülent Özüren’in temsiliyetinde Kurşunlu Köylülerinin çığlığı “çevreci” başbakanımız tarafından duyulmamıştır.
Başbakanın bu konudaki yaklaşımı ‘tavşana kaç, tazıya tut’ mantığından beslenen sermaye çevrelerinin çıkarlarına uygun olarak doğanın tahribatına yol açacak girişimlere yeşil ışık yakmak üzerinden kurgulanmaktadır.
Bu tavra karşı en güzel cevap yine Kurşunlu köylülerinden gelmiştir.
Kurşunlu köylülerinin yaşam alanlarına yönelik gündeme gelecek her türlü tasarruf için halkın onayına başvurulması talebi son derece anlamlıdır.
Açlık grevi ile Kurşunlu köylülerinin çığlığını duymayan ya da duymazlıktan gelen zihniyet biraz olsun demokrasiden nasibini almış ise bu talebin gereğini yerine getirmelidir.
Kurşunlu köylülerinin taleplerine bağlı olarak maden ocağının yaratacağı riskler konusunda bir çalışma yapılacağını belirten Çanakkale Valiliği bunun gereğini en seri bir şekilde bilimsel ve objektif olarak hayata geçirmelidir.
Tüm bu gelişmeler olurken AKP siyasetçilerinin sessizliği dikkat çekmektedir.
Yaşanan çevre felaketlerine karşı çıkmadan, sessiz kalmak; bu saldırılara onay vermekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Çevreci olduğunu iddia eden bir başbakanın yereldeki temsilcilerinin bu konudaki sessizliği son derce manidar olup, başbakanında imajını olumsuz etkilemektedir.
Bunca gelişme sonrasında göreceğiz; çevrecilik konusundaki samimiyet nasıl şekillenecek?
Bu arada Kurşunlu köylüleri mücadelesini sürdürürken bazı yandaş kesimlerinde o bildik klasik tavırlarını bir kez daha gördük.
Karalama çabalarıyla Kurşunlu köylülerinin mücadelesini gözden düşürmek için yoğun bir uğraş içersine girdiler.
Yaşam alanlarına sahip çıkma, çevresel tehdit ve risklere karşı halkın duyarlığı geliştikçe böylesi çabalarında nafile olduğu gün yüzüne çıktı.
Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar, oynasınlar bakalım onlara da böyle bir rol biçilmiş nede olsa.
Kurşunlu mücadelesi, üretime geçmeye hazırlanan altın madencileri açısından çok daha anlam taşıyan bir pratik olarak değer kazanmıştır.
Kazdağ köylülerinin yaşam alanlarına, toprağına, suyuna, havasına sahip çıkmaları kendi köylerinde tarım ve hayvancılığa dayanan yaşam koşularının zarar görmemesi için önlerindeki tek alternatif birlik ve dayanışma içersinde bu saldırılara karşı durmalarıdır.
Bizzat sahada, maden sahasında üretimi durduracak bir tepki kaçınılmaz bir pratik olarak önem kazanmıştır.
Bu tepki anayasal bir hak olarak meşru bir tepkidir
Dayanışma ve destek ile örülerek güçlü bir tepkinin yaratılması yaşam alanlarına sahip çıkılması konusundaki tek alternatiftir.
Aynı zamanda bu mücadele sürekli kılınmalı, tek tek mücadele alanlarındaki taleplerin birleştirildiği, birleşik kitlesel mücadelenin örülmesi için seferber olunmalıdır.
Belirleyici olan halkın gücüdür,”çevreci başbakan” söylevleri lafı güzafdır.
Paylaş