ZÜBÜK KÜLTÜRÜYLE BÜYÜYEN ÇOCUKLAR
Sosyo kültürel değişimin çocuk gelişimine etkisi nasıl olur?
Gelişim psikolojisinde ‘Tarihsel Zaman Etkisi ‘ denilen önemli bir kavram vardır. Bireyin yaşadığı toplumda o zaman diliminde olan olay ve olgulardan etkilenmesiyle açıklanabilen bu durumu çocukların yaşadıkları zaman diliminde gelişimlerini etkileyen sosyal olayların etkisinde kalması şeklinde de düşünülebiliriz.
Ülkemizin tarihsel sürecini incelediğimizde 2.dünya savaşından sonra ekonomik özgürlüğünü kaybetmek üzere olan bir ülkenin tablosunu görmekteyiz. Marshall yardımı, stand –by anlaşmalarıyla dışa bağımlılığın dipsiz kuyusuna itilmeye başlandığı ülkemiz, bu dönemde süttozları ve ekmek karneleriyle tanışmıştı. Yatırımların stand-by anlaşmalarıyla IMF kontrolünde yapılması ekonominin ellerine ayaklarına takılan kelepçeler gibiydi. Yapılamayan yatırımlar nedeniyle eğitimde, sağlıkta, teknolojide, ekonominin tüm dinamiklerinde dışa bağımlılık kanser hücresi gibi çoğalmaya başlamıştı. Üstüne üstlük bir de Köy Enstitülerinin kapatılması insana yapılacak yatırımların hepsinin önüne geçmişti. Uzun lafın kısası Süttozlarını verenler ‘Biz istersek olur’ demeye başlamışlardı.
O dönemden itibaren gerçek ülke milliyetçiliği kavramı yerini değişik siyasi fragsiyonlara bırakmıştı. Toplumun kutuplaşma sürecinin başladığı o yıllardan günümüze kadar geçen sürede yapılan siyasi ve askeri müdahaleler ekonomiyi de içinden çıkılamaz duruma soktu, yama büyüdükçe büyüdü artık dikiş tutmaz hale geldi. Ekonominin bozulması yaşam standardı düşen ailelerin çocuk yetiştirme olanaklarını da kısıtlamaya başlamıştı. Asgari ücrete mahkum bırakılan milyonlarca aile tarhana ve bulgurla doydukları için çocukların gelişimi de gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarından geride kalmaktaydı.
Dışa bağımlılık, yabancı sermayenin yatırımları yapıp kazandığı parayı ülkelerine aktarmasıyla devam etti. Üretmeyen ama tüketen bir toplumun temelleri sağlam atılmıştı. Az para ver itaat etsin zihniyetiyle yönetilen ülkenin dar gelirli aile popülasyonu her geçen gün arttı.
Ekonominin sosyal değişime bu etkisi 12 eylül sonrası yetişen çocuklar üzerindeki tarihsel zaman etkisi olarak kısa yoldan zengin olma amacı, önlenemez bir mülkiyet edinme isteği şeklinde ortaya çıktı. Bu mantıkla yetiştirilen çocuklar, güce tapmayı, iltiması, emeksiz para kazanmayı öğrenmeye başladılar.Okumayan daha doğrusu okuyamayan, öğrenemeyen, sorgulamayan, iş bulabilmek, para kazabilmek için aklını kiraya veren bir genç nüfusun olduğu bir ülkenin geleceği için tedirgin olmakta haksız mıyız?
Bir tarafta Montessori, J.J Rousseau, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç lar, diğer tarafta her gün değişen eğitim sistemi. Maksat ne, düşünemeyen sorgulamayan bireyler yetiştirmek. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek o yılanların zübükzade kimliğiyle çoğalmaları sağladı.
İtaat etmek zorunda bırakılan, ötekileştiren insanları gören çocukların nasıl bir benlik ve kimlik algısı oluşturması beklenir? Böyle bir ortamda büyüyen çocukların kendileri ve vatanları için sağlıklı bireyler olabilmeleri mümkün olabilir mi? Yalan dolanın taktir edildiği, namuslu olmanın ayıplandığı bir ülkede yetişen çocukların ahlaki ve vicdani değer yargıları nasıl oluşur? Yaşam kültürü tüketim üzerine kurulu bir toplumda büyüyen çocukların kendilerine değer katması noktasında nasıl bir rol modeli içselleştirip birey olma kimliğini kazanması beklenebilir?
Tüm zübüklerin çocuklarımızdan uzak durmaları dileklerimle.