Damla Yeltekin

damlayeltekin@gmail.com

Yüzyıllık Yalnızlık ve begonyalar

5449
Dünya gezegenindeki "cansızların", canlıların, bitkilerin, hayvanlar her biri belli bir zaman içinde kendilerine düşen görevi tamamlamaya ve ya reddetmeye dayalı şekilde ömrünü sürdürmüştür. Dünyanın zamanını da bu "görev tamamlama ve ya reddetme" üzerinden tanımlıyoruz. Karanlık Çağ, Buzul Çağlar, Tunç Çağı, Rönesans, Cilalı Taş Devri, Milenyum Çağı...
 
Toplumların değişimi ve gelişimi ile bugüne kadar geldik...
 
Yalnızlık çağı...
 
***
 
Öyle bir döneme geldik ki... İnsanlar en yakınlarına bir duygu ve düşüncelerini anlatmakta zorlanıyor ya da kaçınıyor... anlaşılamamaktan, anlatamamaktan, o duygu ve düşünceleri anlayabilecek kelime olmamasından...
 
Kimi zaman anlatıcının dinleyeni gerçekten kulak vermiyor vermesine de kimi zaman ise yürek ve beynin akıl almaz çığlıklarının yükselişi arşa çıkıyor. Her bir insanın öfkesi, acısı...
 
Bahar bile bahar gibi gelmedi.
 
Çocuk istismarları, kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, hak gaspları derken 6 Şubat, içimizde derin bir yarığa neden oldu. Olsun da. 
İşte bir süredir, "Yüzyıllık Yalnızlık" gibi hissediyoruz. Latin Amerikada Gabo lakabıyla bilinen Nobel Edebiyat Ödüllü ünlü Kolombiyalı yazar, Gabriel José de la Conciliación García Márquez`in kaleminden çıkan o inanılmaz sayfalarda gibi...
 
Márquez eşsiz kitabı için şu sözlere yer veriyor, "Yüzyıllık Yalnızlık`ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık`ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık`ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."
 
Büyük bir devinim. Bir lanet, "Yüzyıllık Yalnızlık"
Her bir devam eden isimde tekerrür eden bir tarih. Lanetin dönüşümü, değişimi, ama hep varlığı. Ve tüm bireyler yok olduğunda, sona erecek bir hikaye... 
 
Kitabın içindeki insanlığa iyi gelen begonyalar bir tarafta iken bir tarafta da mutlak bir ölüm var. 
 
Türkiye toprakları başta olmak üzere, doğal felaketler ve doğalmış gibi gösterilen felaketler ve tekerrür eden bir ölüm anlatısı. İsimler, ülkeler, olan olaylar değişse de, tekerrür eden ana tema değişmiyor. 
 
Ama kim bilir, belki de begonyalar açar. 
 
(Yüzyıllık Yalnızlık tanıtım bülteni; Marquez, 464 sayfalık ünlü romanı "Yüzyıllık Yalnızlık"ı yazarken kendi kişisel tarihinden etkilendiğini belirtiyor. Özellikle romanda öne çıkan özgün anlatım biçiminin, babaannesinin karakteriyle yakından ilgili olduğunu söylüyor. Gabriel Garcia Marquez, "Yüzyıllık Yalnızlık" romanını 1967 senesinde Meksika`ya ilk gidişinde kaleme alıyor ve ortaya başyapıt diyebileceğimiz bu eser çıkıyor. Marquez; eserini, çocukluğunu geçirdiği Aracataca kasabasının adını "Macondo" ile değiştirerek fantastik bir anlatım üzerinden şekillendiriyor. "Çocukluk günlerini sanatsal bir dille arkada bırakmak" isteyen yazar, bu fantastik anlatım tekniği ile büyülü gerçeklik akımının da en önemli temsilcisi olmayı başarıyor. Marquez, kitabı yazarken yaşadığı çocukluğu ve onu etkilemiş her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceği bir yol olarak gördüğünü dile getiriyor. Roman, Buendia ailesinin bir büyü neticesinde 100 yıl süren bir lanetle yaşamak zorunda kalmalarını konu ediniyor. Kitabın anlatımı; ailenin son üyesi olan Aureliano`nun, Melquides adlı olağan dışı güçlere sahip bir çingenenin el yazmalarını okuması üzerinden şekilleniyor.)