YOZLAŞMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

1739
Gün geçmiyor ki televizyon kanallarında yeni bir dizinin fragmanını izlemeyelim. Kanalın politik duruşuna göre senaryoları hazırlanan diziler, reklam pazarlaması için televizyonların kurtuluşu haline gelmiş durumda. Sosyal psikoloji unsurlarının toplumun yapısına uygun şekilde kullanıldığı bu sözde sanat yapıtlarında, dram, şiddet, ihtiras duygularının istismarı o kadar güzel yapılıyor ki izleyenlerin dizi oyuncularını rol model almaları ve hayatlarını dizideki kahramanlar gibi yaşamak istediklerini görmek gerçekten ürkütücü.
Televizyon kanallarının gündüz programları ise ayrı bir sosyolojik olay. Nereyi açsanız ayrı bir dram. Türk toplumu nasıl olsa duygusal, en iyi satan ne? Dram ve trajedi, ver acıyı. Gündüz programlarının komik olan başka bir formatı da yıllardır GDO lu besinlerle beslenen toplumun zayıflama ve sağlıklı yaşamasını sağlama adına akıl vermek isteyen akademisyenler. O kadar komik telefon diyalogları kurulmakta ki bu programlarda Aziz Nesin yaşasaydı bir kitaplık malzemeyi buradan çıkartırdı. Kendi hastalığını ve tedavi yöntemini bildiği halde telefonla programa bağlanıp edineceği bilgiden medet uman yurdum insanlarına şaşmamak elde değil.
Ya evlenme programlarına ne demeli? Katılımcıların heyecanı, yapılan yorumlar Brezilya dizilerini aratmayacak cinsten.
Başka bir sanat alanı olan müzik kültürümüzün son yıllardaki durumuna baktığımızda ise öz müziğimiz olan halk müziği ve sanat müziğinin de yozlaşmadan nasibini fazlasıyla aldığını görüyoruz. Emek harcamadan, elektronik cihazların yardımıyla, estetik cerrahların yeniden imal ettiği boyalı kızların okuduğu şarkıları dinlemek müzikten soğumaya yetiyor.
Sanat neden vardır ya da nasıl oluşur? Toplumsal ya da toplumlar arası ilişkilerden oluşan sanat belirli bir ideolojinin ürünü olduğunda ya da belirli bir ekolü olan sanatçı tarafından üretildiği zaman değer kazanır. Boyalı saçlarıyla, üstü açık arabanı üzerinde şarkı söyleyip lüks yaşam tarzı için her türlü ahlaki ve kişisel değerlerini unutabilen hanımefendilerin de ben sanatçıyım diyebilmeleri sanatçı kimliğini sorgulamamızı gerektirmiyor mu? Hiçbir entelektüel ve sanatsal birikimi olmadan sesini değil de bedenini pazarlamaya çalışan genç kızlarımızı gördükçe rahatsızlık duymaktayım.
Yozlaşmak sadece sanat ve kültürde mi devam ediyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Maç esnasında birbirleriyle tartışan futbolcuların mikrofonlara ”seni evinden aldıracağım” demeleri, bir dizi repliği gibi. Spordaki yozlaşma da üst sınırları zorlamakta. Özellikle futbolcuların sporculuğun üst kimlik futbolculuğun ise bir alt kimlik olduğunu unutmaları yoz kültürün ayrı bir ürünüdür.
Yozlaşmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamak kendi isteğimizle mi olmakta? Üretim güçlerini ellerinde tutanlar,  düşünceyi yönetenlerin her isteğini yapar zorunluluğunda olan büyüklerimizin, düşünmeyelim, sorgulamayalım diye uygun psikoloji unsurlarıyla önümüze koyduklarına alışarak bu hale gelmedik mi? Psikolojide “duyarsızlaşma” terimine uygun, toplumun ve bireyin değerlerini rahatsız ve rencide edici durumlara zamanla alışmak genlerimize zorla enjekte edilmiş durumda.
Yoz kültürün dayatılmasıyla dizi kahramanı gibi yaşamak isteyen kavruk delikanlılar bir tarafta, süslü kızlar bir tarafta, dayatmayla mücadele eden entellektüel kesim bir tarafta. İşin sonu nereye gidecek.
Düşünen sanatçılarımızın bizi aydınlatması dileklerimle.