Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yoksullar sokakta, işçiler tersanelerde ölüyor… ‘Mutlu Türkiye’

1950

  Çanakkale’de yaşlı bir vatandaş işlerinin kötü gitmesi sonrasında sokakta yaşamını sürdürür iken, yoksulluğun vazgeçilmez bir sonucu olarak tek varlığı yorganına sarılı olarak sokakta ölü bulundu.
  78 yaşındaki vatandaşın hala bu acımasız yaşam koşullarında yaşam mücadelesinin bir tarafı olması bu sistemin ayıbıdır.
  Hiç bir güvencesi olmayan, 78 yaşındaki bir yaşlı vatandaşımızın evsiz, tamamen sağlıksız koşullarda sokaklarda yaşamını devam ettirmeye çalışması, hiçbir şekilde kabul edilemez.
  Yaşlısına sahip çıkamayan bu sistem için bir takım rakamların sihirlerine dayanarak ne söylenir ise söylensin; ‘şöyle büyüdük, şöyle geliştik’ gibi tespitlerin hepsi bir demagojiden ibarettir.
  Çanakkale gibi hepimizin medeniyet, çağdaşlık değerleri ile övündüğü bir ilde, bu acı gerçek üzerinde şimdi hepimiz düşünmeliyiz.
  Her geçen gün yaşam koşullarındaki zorlaşmalar, bunun yanında sosyal niteliğini kaybetmiş bir devlet ile, bu acılar artık daha yoğun olarak yaşanmaktadır.
  Çanakkale’de bu acı yaşanırken, tersanelerdeki güvencesiz iş koşullarının getirdiği acı son,  4 işçinin ölümü ile geldi.
  Her gün, her saat başı ülkemizde vuku bulan, insanlık ile bağdaşmayan bu olaylara daha ne kadar tahammül edeceğiz.
  Artık ‘HAYIR’deme zamanı…
  Kapitalist sistemin vicdansızlığı ortada.
  Buna dur diyecek kesimlerin, şimdilik örgütsüzlüğü, siyaset mekanizmasının sistemin çıkarlarına uygun olarak işletildiği, mağdurların, yoksulların, hak ihlallerine uğrayanların seslerini duyuramadıkları bu koşullarda bu acılar elbette bir karşı duruşu yaratacaktır.
  Yılmadan sabır ile örülecek bu karşı duruş bir gün meyvelerini bulacak .

  EDP’nin hazırlıksızlığı her yönü ile belli…
  EDP(Eşitlik ve Demokrasi Partisi) 30 ilde gerçekleştirdiği  “Yönünü arayan Türkiye’nin sorunları ve çözüm önerileri” içerikli demokrasi forumlarından birini de kentimizde gerçekleştirdi.
  Çanakkaleliler foruma ilgi göstermedi.
  EDP’nin Çanakkale örgütlenmesinin henüz çok yeni olması itibarıyla bu durum olağan karşılansa da, aşırı sıcakların getirdiği olumsuzlukları da göz ardı etmeden, siyasetin ısındığı böyle bir dönemde özellik ile Çanakkale’de aydın geçinen, sözde demokrasi ve toplumsal sorunlar ile ilgili bir kesimin bu denli duyarsızlığı, kent gerçekleri açısından ayrıca tahlil edilmesi gerekli bir durum.
  Forum konuşmacılarının belirlenen kişiler dışında olması, bu durum ile ilgili bir bilgilendirme bile yapılmamasını çok garipsedim.
  Foruma, Temel Haklar ve Siyasi Politikalardan Sorumlu Gn. Bşk. Yard. Saruhan Oluç, Parti Meclisi üyesi Abdurrahim Doğan’ın katılacağı programlanmıştı.
  Bilgilendirilmediğimiz nedenlerden dolayı foruma, EDP  Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Gn. Bşk. Yard. Servet Demir ve Parti Meclisi Üyesi Sinan Tutal katıldı.
  Konuşmacılar, EDP olarak politikalarını çözüm önerilerini anlattılar.
  Güncel bir gündem olan referandum konusunda EDP tarafından belirlenen ‘evet’ yaklaşımı konusunda EDP içinde kafaların karışık olduğunu, konuşmacıların belirtikleri görüşlerinden anlamak çok zor olmadı.
  Foruma katılan vatandaşların, ‘evet’ tavrının sol siyaset açısından kabul edilemeyecek bir siyasi tavır olduğu noktasındaki düşünceleri, ayrıca dikkat çekti.
  EDP, yol yakın iken bu ‘evet’ tavrını yeniden gözden geçirerek, kendi söylevlerine uygun, yeni bir politik tavır geliştirmelidir.
  Kuruluş aşamasında daha geniş kesimlerin desteğini bulmuş iken bunu gerçekleştiremeyen ve kısır bir doğuş gerçekleştiren EDP, şimdi de  ‘evet’ tavrında ısrarını sürdürür ise; kan kaybı süreci hızlanacaktır.

  Böyle şoförler de var…
  Toplumsal yaşamın belirlenmiş bir takım kurallarına uymamak ve bunları delmek konusunda üstümüze yoktur.
  Bunu yaparken de hep çeşitli nedenlerimiz olmuştur.
Ya kişisel, mesleksel  kariyerimizin arkasına sığınır, yada bir şekilde kuralları  görmemezlikten gelme hallerimiz oldukça yoğundur.
  Tüm bunları da çok aleni bir şekilde yaparız, toplumsal yaşamın kurallarını tamamen devre dışı bırakarak.
  Bundan dolayı da toplumsal yaşamımız sürekli sorunlar ile devam eder, trafik sorunlarından kurtulamayız, çevresel sorunlar ile yaşamımızı her geçen gün olumsuzlaştırırız, insan ilişkilerimiz zaafa uğrar vb.
  Böylesi durumlarda alınacak tavır, birey olmanın getirdiği yaşama karşı basit sorumluluklarımızdır aslında.
  Çok önemli yetenek ve becerilerde gerektirmez, ama yapısal özeliklerimizden gelen sorunlarımız, gerekli eğitimden yoksun oluşumuz gibi nedenler sonrasında bazen toplumsal hayatın uyumu sorunu bir dizi olumsuzlukları beraberinde getirir.
  Bütün bunları bir iki gün önce halk otobüsünde yaşadığım bir olay üzerine yazıyorum.
  Yaşadığım olay sonrasında son derece moral bulduğumu da söylemeliyim.
  Trafik ışıklarında durmak zorunda kalan halk otobüsüne resmi üniformalı bir polis, durak olmamasına rağmen kurallara aykırı bir şekilde binmek istedi.
  Otobüsün şoförü, doğru bir tavır koyarak binmek isteyen polise kapıyı açmadı.
  Sesli bir şekilde de düşüncelerini otobüstekiler ile şöyle paylaştı:
“bunu bir polis talep ediyor ise vay halimize, ama şimdi ben doğru olanı yapıyorum ”diyerek, kapıyı açmayarak yoluna devam etti.
  Bu olaydan çıkarılacak dersler gerçekten önemlidir.
Polis yada bir başkası, kimliğinden dolayı imtiyazlı bir konuma kendini taşıyarak kuralların dışında bir talepte bulunamaz.
  Şoför, polis deyip kuralsızlığı seçmeyerek, toplumsal yaşamın kurallarının her daim uygulanması konusunda doğru bir vatandaşlık görevini sergilemiştir.
Sakın ola, bu şoför bu tavrından ötürü; ‘ben sana gösteririm’ dürtüsü ile bu polisimizin herhangi baskısına maruz kalmasın.
  İşte o zaman toplumsal sistem onarılmaz yaralar alacaktır.