Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yok sayılan belde; Erenköy

1875
Yaşanılan heyelan sonrasında yok olan Erenköy bağlantı yolu için Karayolları Bölge Müdürlüğü bu yolun yapımının sorumluluğunun kurumlarına ait olmadığı bildirdi.
Bu durum karşısında Erenköy halkı seslerini duyurmak için bir imza kampanyası düzenliyor.
Bir belde halkının yolunun yapımı için, devletin kurumlarının sorumluluk almaması demek; artık sosyal devlet anlayışının sonu gelmiş demektir.
Ülkemizde ne yazık ki yaşanılanlar, bu noktaya kadar gelmiştir.
10 yıldır sürekli sorun yaşanan bu yolda aynı zamanda bir başka gerçek ile de yüzleşmek durumunda kalıyoruz.
Şimdi karayollarının sorumluluk almamasının nedeni biraz da bununla ilgili…
Geçen sene Zonguldak Çayçuma ilçesinde çöken ve 15 kişinin ölümüne neden olan köprü ile ilgili Karayolları ve DSİ için soruşturma açılmasına izin verilmemesinin, son olarak Danıştay kararı ile de onanmasından sonra artık anlaşılıyor ki kamu kuruluşlarının vatandaşlara karşı
sorumlulukları kalmamıştır.
Durum böyle olunca; Erenköy bağlantı yolu için Karayolları Bölge Müdürlüğü`nün sorumluluk almaması daha iyi anlaşılmaktadır.
İşte bu gerçekler; kamu kuruluşlarının sosyal sorumluklarının artık dejenere olmuş halinin göstergesidir.
Ta başından beri Çanakkale İzmir karayolunda Erenköy altında, önce doldurma yöntemi ile yapılan, sonra viyadük tarzı geçiş ile ilgili olarak Erenköy Belediye Başkanı Alaatin Özkurnaz, çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum örgütleri bu uygulamanın yanlışlığına dikkat çektiler çeşitli platformlarda dile getirdiler.
Buna rağmen yapım süreci devam etti.
Çok önemli maliyetler üstlenildi.
Yapanın yaptığının yanına kar kaldığı ülkemizde şimdi gündemdeki bir sorun için daha fazla sorumluk almak Karayolları Bölge Müdürlüğü`nün işine gelmiyor olsa gerek.
10 yıldır yaşanılan sorunlar kapsamında şimdi Erenköy bağlantısı için sorumluluk almaya ne lüzum var.
Ya birileri çıkar da yapılan bunca uygunsuzluk temelinde hesap sormaya kalkar da; bir bağlantı yolu yüzünden bürokratlarımızın başı belaya girer mi ?
İşte kaygı bu; bu alanda 10 yıldır yapılan yanlışlardan uzak durma refleksi.
Erenköy halkının ulaşım hakkı kimin umurunda!
Gazla, tazyikli su ile, copla barış olmaz.
En küçük bir demokratik hakkın kullanımı, devletin güvenlik güçlerinin şiddeti ile karşılandığı koşullarda çözüm süreci inandırıcılığını kaybetmeye mahkumdur.
Sinemaseverler, sanatçılar,aydınlar, gençler Emek sinemasının yıkılmasını protesto etmek için yapmış oldukları protesto sonrasında; gaza, tazyikli suya, copla müdahaleye maruz kaldılar.
Onlarca kişi yaralandı, gözaltılar yaşandı.
Neydi bu müdahaleye neden olan; vatandaşın kültürel değerlerine sahip çıkma hassasiyeti?
Vatandaşını bu kadar masum bir talep karşısında şiddet ile bastırmaya çalışan zihniyetin; barış adına, şiddetin durması anlamındaki girişimlerin inandırıcılığı adına bir kez daha sorgulanması gerekir.
Yine Silivri`de yaşanan hukuksuzlukları protesto etmek için toplanan vatandaşlar aynı şekilde şiddet uygulanılarak engellenmeye çalışılmıştır.
Silivri özel mahkemelerinde yaşanılan onca hukuksuzluğun vatandaşlar üzerindeki etkileri ve buna bağlı olarak gelişen protesto etme hakkının bu şekilde şiddet ile bastırılmaya çalışılması ciddi bir insan hakkı ihlalidir.
Vatandaşlar üzerinde sürdürülen bu şiddetin olduğu zeminde barış sürecinin sürdürülmesi yara alacaktır.
Demokrasi ve özgürlükler adına, ülkenin normalleşmesi kapsamında artık böylesi müdahalelerin olmaması gerekir.
Demokrasi ve emek güçlerinin önünde şiddet içeren bu uygulamalara karşı, demokratik kazanımlar için mücadele etme görevini yaygınlaştırmak acil bir görev olarak durmaktadır.
Yaşadıklarımız göstermektedir ki; çözüm sürecinin barışa evrilmesi demokrasi ve emek güçlerinin mücadele sonrası kazanımlarının üzerinde yükselecektir.
Pembe tablolar ile hayaller yaymak bu süreçteki en tehlikeli kavrayış olarak; bugüne kadarki bütün kazanımların da yok olmasını gündeme getirebilir.