Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yok öyle “masum” rollerine soyunmak!..

1206
Yok ediciler, şimdi de Kumburun’da karşımıza çıktı.
Hem de öyle bir “masum”  rolle karşımızdalar ki; neymiş doğalgaz çevrim santraliymiş?
Ama kombine yapmayı da ihmal etmemişler, olurda doğal gaz muslukları kesilir falanda,  kömürle işi idare ederiz diye düşünmüşler.
Söz konusu kazanacakları dolarlar olunca her şeyi çok ince düşünürler, hatta işbirliği içersinde oldukları bazı kolaylaştırıcılara çikolata kutularında bile sunmayı ihmal etmezler, ama insan sağlığı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı söz konusu olunca; bunların ne önemi vardır deyip geçerler.
Yaşamsal değerlerimizi yok etmek adına, yok edicilerin saldırıları sağanak yağmur gibi geliyor.
Yaşam savunucuları şimdi daha çok kenetlenmeli, daha çok çalışmalı, bu saldırılardan direkt olarak etkilenecek bölge halkıyla dayanışma içersinde bizzat onların bu mücadeleyi sürdürecekleri bir çalışmayı örmelidirler.
Neymiş doğal gazmış, çevreye zarar vermezmiş, sen onu git paran ile satın aldığın sana uşaklık yapanlara anlat.
Doğalgaz da bir fosil yakıt olarak, kömür petrol gibi fosil yakıtların karakteristik özeliklerini aynen taşır; çevreye vereceği zarar anlamında eksileri olduğu kadar, bilakis fazlalıkları da vardır.
Öncelikli olarak tüm bu fosil yakıtların ortak özelliği yanınca ortaya çıkan; karbondioksit, metan ve azot oksit gazlarının iklim değişikliklerine neden olan sera gazı etkisi yaratmalarıdır.
Aşırı sıcaklar, kuraklık, sel fırtına gibi normalin dışında yaşanan iklimsel olaylar, fosil yakıtların yakılmasıyla atmosfere salınan gazların sera etkisiyle oluşan küresel ısınmanın sonucudur.
Sera gazı etkisine yol açan azot oksit gazları özelikle doğalgazın yakılması sonrasında meydana gelmektedir.
Daha yeni yaşadığımız fırtına sonrasında 6 kişinin yaşamını kaybetmesini ve yaşanan diğer olumsuzlukları düşündüğümüzde; küresel ısınmanın getirdiği iklim değişiklikleri nedeniyle fosil yakıtlar ile enerji üretiminde ısrar edenlerin yaşama verdikleri zararları acı bir şekilde tecrübe ettik.
Gerek kömür gerekse doğal gaz gibi fosil yakıtlar ile çalışan termik santrallerin bacalarından atılan kükürt ve azot oksitler, hakim rüzgârlarla ortalama 2 - 7 gün içerisinde atmosfere taşınırlar.
 Bu zaman süresi içinde bu kirleticiler, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bileşenlerle tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asit oluştururlar.
Bunlar da yeryüzüne yağmur ve kar ile ulaşır.
Böylece baca gazları ikinci kez ve daha geniş bir bölgeye etki etmiş olurlar. Bölgenin arazi yapısı ve hava koşullarına bağlı olarak, etki yüzlerce kilometreye kadar yayılabilmektedir.
Asit yağmuru denilen bu olgu yalnızca canlılar için değil, taş yapıtlar ve eski sanat eserleri için de önemli bir tehlike oluşturmaktadırlar.
Özellikle masum rolüne soyunmuş doğalgaz çevrim santralleri bacasından salınan azot oksitler  atmosferdeki su partikülleri ile birleşince meydana gelecek nitrik asitin solunması, toprakla, suyla temas etmesi insan sağlığı için son derece tehlikelidir.
Ayrıca bugün doğalgaz, kanserojen olan radonun en önemli kaynağı olarak kabul edilmektedir.
Bu konuda son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar bu gerçeğe dikkat çekmektedir.
Doğalgazın yanması sonucu radon ürünleri atmosfere salınır.
Radon ve ürünlerinin akciğerlerde depolanması vücut içi radyoaktif birikimine ve dolayısıyla sağlık riski oluşumuna neden olur
Kumburun’a kurulacak bir doğalgaz çevrim santrali; Geyikli, Yeniköy, Bozcaada gibi doğa harikası sahillerimizdeki eko sistemi de yok edecek birtakım gelişmelere neden olacaktır.
Soğutma suyu olarak kullanılacak deniz suyu sıcaklık dereceleri yükselmiş olarak tekrar denizle boşaltılacak,  suyun sıcaklığı yüksek olduğu için sularda yaşayan canlıları olumsuz etkileyecektir.
İşte “masum” rolüne soyunmuş doğalgaz çevrim santrali insan sağlığı başta olmak üzere doğaya vereceği bunca zarara rağmen yine bildik yöntemlerle yani yalanlarla aklanmaya çalışılmaktadır.
Dondurma Köyü’nde altıncı şirket saman alevi ile donduruldu, bakalım Kumburun’da termikçiler nasıl bir kumdan heykele dönüştürülecekler?
5 Şubat Perşembe günü yapılacak ÇED toplantısında tepkimizi gösterelim.
Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımıza sahip çıkalım.