Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yoğun bir haftanın ardından

1390
Bir haftayı daha bitirdik. Zaman geçip gidiyor,yaşam sürüyor,ülkemizin içinde bulunduğu koşullar itibarıyla çözüm anlamında ne yazık ki, ileri adımlar atılamıyor.
 
Gündemi en çok meşgul eden konulardan biri cezaevlerinde süren 66 günü geride bırakan açlık grevleri. Hükümet bu konuda olayın ciddiyetini bir türlü kavramıyor, yada kavramak istemiyor. Hassas bir sınıra gelen açlık grevlerinin ölümler ile sonuçlanmasının getireceği son derece olumsuz sonuçların sorumluluğu hükümetin olacaktır. Bunun ötesinde ölümler üzerinden yapılan siyasetin hiçbir vicdani ve insani yanı yoktur. Bu sürecin sonlanması konusunda atılacak adımlar için hükümet sorumluluk almalıdır.
 
Artık zaman kalmamıştır.
Ölüm değil çözüm için duyarlı davranma zamanıdır.
 
Yeri gelmiş iken geçen hafta içersinde CHP İl Başkanın açlık grevleri ile ilgili açıklamasının yeterli bir açıklama olmadığını da belirtmek isterim.
“CHP çözüm merci değildir” diyerek kenara çekilmek insani bir tavır değildir.
Belki il başkanı anlatmak istediklerini tam olarak ifade edememiş olabilir.
Ben CHP’nin bu konuda takındığı tavrı önemseyerek gerek Genel Başkan gerekse MYK düzeyinde bu konuya ilişkin değerlendirmelerini sizler ile paylaşmak istedim.
 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu bu konuya ilişkin şunları kaydetti:” "Adı, sıfatı, aldığı ceza ne olursa olsun tutuklananların tutulma ve cezaevi koşulları ulusal hukukumuz ve uluslararası hukukunda güvencesi altındadır. Bizim ceza infaz yasamız var. Ayrı davranamazsınız. Yasadan kaynaklanan haklarını kullandırmak zorundasınız. Koster bozuk avukat gönderemiyoruz diyorlar. Uzaya uydu göndereceksiniz, dünyanın en büyük ordusuna sahip olacaksınız, Gemlik`ten İmralı`ya bir koster gönderemeyeceksiniz. Cezaevinde ölmek dışarıda ölmeye benzemez. Açlık grevi ve ölüm orucuyla ölmek hiç benzemez. İnsanın kendi canı üzerinden eylem yapmasını hayatım boyunca kabul etmedim. Bizim bu işi bir ölüm, geri dönülmesi imkânsız bir rahatsızlık olmadan sonlandırmamız lazım. Siyasal talepleri var bunlar bir tarafa ama bizim insani ve vicdani olarak başta siyasetçiler olmak üzere bu işin sonlanması için duyarlı olmamız lazım. Bu noktaya biz getirmedik. Ana Muhalefet olarak hiçbir katkımız yok. Bu noktaya getiren bu hükümet. Açlık grevi yapmayacakları bir ortamı sağlayacaksınız. 10 yıldır siz iktidardasınız”.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu da şunları kaydetti:” Eğer cezaevinde herhangi bir yurttaş yaşamını yitirirse, bunun sorumlusu hükümettir. Neden? İster tutuklu, ister hükümlü olsun, bir kişi cezaevine konulduğu andan itibaren onun can güvenliğinden hükümet sorumludur. Hükümet, sorumluluğunun farkında olmalıdır. ``Başbakan toplumu ne kadar gererse oradan o kadar kazançlı çıkacağını sanıyor. Hiç kimsenin ölmesini istemeyiz. Adalet Bakanı olayla ilgili sivil toplum örgütleri ile görüşüyor, `bu beni aşar` diyor. Sormak gerekiyor, `sizi aşarsa, sizi aşmayacak kişi kim-`. Sayın Başbakan bizden çözüm mü istiyor- Hayır bizden çözüm istediği de yok. 2002`nin Türkiye`si ile 2012`nin Türkiye`sini tüm yurttaşlarımın karşılaştırmasını isterim. Bu ülkeye 10 yılda ne oldu, neden biz bu noktaya geldik, neden kutuplaştık, neden bu kadar kan akmaya başladı- Analar ağlamasın edebiyatı yaptılar, şimdi bu edebiyatı yapamıyorlar onların elinden aldık bunu. Sen çözüm üreteceksin arkadaş.
 
Millet sana ülkenin sorunlarına yeni sorunlar ekle diye sana oy vermedi. Türkiye`nin yeni bir iklime ihtiyacı var. Yeni bir anlayışa ihtiyaca, barışa, huzura, birbirini kucaklamaya ihtiyacı var. Türkiye`nin sert söylemlerden kaçınan bir başbakana ihtiyacı var. Türkiye`nin kimliği, inancı ne olursa olsun tüm yurttaşlarını kucaklamaya hazır bir yönetime ihtiyacı var. Bu yönetim bunların hiçbirisini yapamaz. Tüm yurttaşlarıma Diyarbakır`dan çağrı yapıyorum, `barış mı, huzur mu, bir arada yaşamak mı, anaların ağlamadığı bir Türkiye mi istiyorsunuz- Şapkayı önünüze koyup düşünün 2002`de Türkiye ne idi, 2012`de ne oldu- Bu ülkenin aydınları, gazetecileri, üniversitelileri konuşmak zorundadır. Hepsi suskun, hepsi korkuyor.
 
Sorumluluğun bilincinde olan hiçbir yurttaşın, hiçbir aydının, hiçbir politikacının yılmadan ve korkmadan baskı rejimi kurmak isteyen siyasi iktidara karşı mücadele etmesi lazım. Biz CHP olarak bu mücadeleyi sonuna kadar yapacağız”
 
Bu yaklaşımın gerekleri için CHP daha aktif bir sorumluk almalıdır. Ülkenin de buna ihtiyacı vardır. Ayrıca CHP’nin de kendi kabuğunu kırması; böylesi bir sorumluluk ile sürdüreceği pratikten geçer.
 
Öncü, konuştukça batıyor
Bu haftaya damgasını vuran olayların başında AKP İlçe Başkanının daha evvel yapmış olduğu bir açıklamaya karşı CHP Merkez İlçe Başkanının ve Belediye Başkanının vermiş olduğu cevaba karşı yine ‘pantolon olmadı gömlek verelim’ misali yapmış olduğu açıklamaya Başkan Gökhan’dan gelen cevap damgasını vurdu.
 
Başkan bu açıklaması ile yapılan birçok spekülasyona da son noktayı koymuş oldu.
Kepez Belediye Başkanı’nın klasik hale getirdiği AKP propagandalarını boşa çıkarma noktasındaki açıklaması AKP İlçe Başkanı Öncü için ikinci bir deprem oldu.
Öyle anlaşılıyor ki seçim ortamı ısındıkça diyaloglar da oldukça renklenecek.
Bakalım bu renklilikten ne karanlık işler çıkacak …
Birilerinin taksilerinin bagajları taşıyabilecek mi bilemiyorum!