Yeter artık!
Dünkü gazetemizde yazarlarımızdan Prof. Dr. Türker Savaş’ın yazısını okuyunca duygularım oldukça karıştı.
Önce insanlık adına utandım, sonra öfkelendim, bugüne kadar göstermiş olduğum tepkilerin haklılığını yaşadım, ÇOMÜ yönetiminin insanlıktan uzak vicdansız, haksız uygulamalarına karşı içinde biraz insani değerleri olan herkesin tepki göstermesini sağlamak adına daha çok sorumluluk almam gerektiğini hissettim.
Prof Dr. Türker Savaş’ın eşine uygulanan sürgünlerin eşi benzeri var mıdır, bugüne kadar duymadım.
Hukuk tarafından, sürgünlerin haksızlığına hükmedilmesine rağmen; ÇÖMÜ yönetimini bu denli fütursuzca saldırıya götüren, insanlıktan uzaklaştıran, vicdansızlaştıran sebep ne olabilir acaba?
Bu insan ne yapmıştır, suçu nedir, bu denli bir eziyet ve baskı, siyasal ihtiraslar adına nasıl yapılır?
Bu kararı verenlerin hiç mi insani değerleri kalmamıştır, aile kavramına hiç mi saygıları yoktur, empati yapacak kadar bile akıl sağlıkları kalmamış mıdır?
ÇOMÜ’de Rektör Olarak Sedat Laçiner’in işbaşına gelmesiyle birlikte çalışma barışı önemli hasarlar aldı.
Sistemli olarak Laçiner ve ekibi kendilerinden olmayan öğretim üyeleri, öğrenciler, çalışanlar olmak üzere her kesime karşı saldırı kampanyaları organize ettiler.
Bu organize saldırıların arkasındaki gerçeklik tamamıyla siyasi nedenlere dayanmakta olup, üstlenmiş oldukları rolün gerekliliklerini organize bir şekilde yerine getirmeye başladılar.
Bu süreci çeşitli yazılarımda dile getirdim, detaylarını sizlerle paylaştım.
Özelikle organize bir saldırı olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.
Prof. Dr. Türker Savaş’ın eşinin maruz kaldığı bu zulüm tamamen bunun sonucudur.
ÇOMÜ yönetiminin oluşturmuş olduğu sistemdeki kültür gereği; Prof. Dr. Türker Savaş ve eşinin cezalandırılması, baskı ve eziyete uğraması için özel bir şey olmasına gerek yoktur, bu zulmü uygulayanlar gibi düşünmemeleri eziyete uğramaları için yeterlidir.
Yapılan da budur.
Kaldı ki ,Savaş’ın eşinin kural ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirdiği bir fiil olsa bile; bunun karşılığı o kişiye eziyet yapacak şekilde cezalandırılması söz konusu olamaz.
Bu uygulamalar ancak demokrasinin olmadığı, faşizm, şeriat ve muhtelif diktatörsel uygulamaların var olduğu rejimlerde var olabilir.
Aile bütünlüğünün yok edildiği bu cezalandırmalar temel insan hakkı ihlalidir.
Bugün artık ÇOMÜ yönetiminin uygulamaları sabırları zorlayan, çizmeyi aşan boyuta ulaşmıştır.
Yapılan haksız, hukuksuz ,keyfi uygulamaların envanteri oldukça kabarıktır.
Sadece son bir hafta içersinde kamuoyuna yansıyan uygulamaların konumu bile hayrete düşürecek boyuttadır.
Kitap okuma temsiliyetiyle yapılan protesto, yasa dışı eylem kapsamında değerlendirilerek öğretim üyeleri hakkında soruşturma açılmış bir öğretim üyesi görevden uzaklaştırılmıştır.
Kitap okuma temsiliyetiyle yapılan protesto ne zamandan beri yasa dışı bir eylem olmuştur ?
Eğer bu yasa dışı ise; hafta sonu bu ÇÖMÜ yönetiminin bu uygulamasını protesto eden yüzlerce Çanakkaleli de aynı yasa dışı eylemi gerçekleştirmişlerdir !
ÇOMÜ yönetimi yapmış olduğu bu hukuksuz baskıları kamuoyu nezdinde meşrulaştırmak adına bir yandan da olayları çarpıtma konusunda manevralar içersine girmektedir.
Bu işin manevrası da “öğretim üyelerinin görev yerini terk etmesi” olarak yapılmıştır.
Bu manevrayı yaparken bile komik duruma düşen ÇOMÜ yönetimi, soruşturma evrakında, gerekçe olarak; “kitap okuma eylemine katılmak” şeklinde bir ifade de bulunmuştur.
Bu çelişki bile; uygulamanın sadece baskı ve yıldırma amacıyla yapıldığının bir başka göstergesidir.
ODTÜ öğrencilerine destek vermek amacıyla fidan diken öğrencilere özel güvenlik güçleri vasıtasıyla saldıran ÇÖMÜ yönetimi Rektör Laçiner’in “keşke bütün protestolar fidan dikmek gibi olsun” demesine rağmen fidan diken öğrenciler için soruşturma başlatılmıştır.
Yine gerekçe olarak “adam yaralamak” gibi bir saçmalığı gündeme getiren soruşturmacı ÇOMÜ yönetimi bununla da yetinmeyerek birde iki öğrencinin eğitim hakkını gasp ederek, üniversiteye girmelerini yasaklamıştır.
Bu üniversite de araştırmacılık değil, soruşturmacılık empoze edilmektedir. Soruşturmalarda görevlendirilen öğretim üyelerinin soruşturmaktan, araştırmaya vakit ve enerjilerinin kalmadığı algısı her geçen gün daha da güçlenmektedir.
İşten atılan ÇOMÜ’lü işçilerin kazandıkları hukuk mücadelesini yok sayarak; Yargıtay kararını uygulamayıp, yüksek yargı kararlarını bile yok sayan bu mantığın daha neler yapabileceğini varın siz düşünün.
Zaten yapıyorlar; üstlenmiş oldukları rolün gereği kendilerinden olmayan herkesime karşı bir eziyet, baskı ve yıldırma politikası içersindeler.
Her gün bu temelde yeni bir uygulamanın yapıldığına tanıklık etmekteyiz.
Peki bu böyle mi gidecek, tabiî ki hayır.
Her fırsatta, her alanda, her koşulda bu hukuksuzluklara karşı tepkimizi göstereceğiz.
Buradan bir kez daha çağrıda bulunuyorum; İnsani değerlere sahip, vicdanlı adaletten yana, haksızlığa karşı herkesin bu zulüm politikalarına karşı yapabileceği bir şeyler vardır.
Bu bilinci hayata taşıyalım, böylesi insanlıktan uzak zulüm ve baskı uygulamalarına karşı sesimizi yükseltelim..
Her noktada protesto edelim, basın açıklamaları yapalım, çevremize anlatalım, sosyal medyada teşhir edelim,maille fax yolu ile tepkilerimizi bildirelim.
“Yeter atık “noktasına gele bu baskılar için tepki göstermek insanlık görevidir.
Bu baskılar aynı zamanda sadece üniversite sınırları içersinde yapılan baskılar olarak ele alınmamalıdır.
Bu baskılar organize olmuş, sonuçta; Çanakkale halkının ilerici, çağdaş değerlerini hedef alan politikanın parçasıdır.
Üniversite sınırları içinde sürdürülen bu hukuksuzluğun, çeşitli örneklerini kent ile ilişkilenen çeşitli olaylarda yaşadık, yaşıyoruz.
Daha dün Çanakkale halkına hakaretler, yine aynı organizasyon tarafından yapıldı. Çanakkalelilere; ‘alkolik olmaktan tembelliğine, üreme sorunlu olmalarından, gelişime karşı durmalarına’ kadar birçok konuda yapılan hakaretler bu planın bir parçasıdır.
Her fırsatta Çanakkale Belediyesi başta olmak üzere özellikle CHP’li belediyeleri karalayarak sürdürülen itibarsızlaştırma bu organizasyon tarafından yapılmakta ve böylece üstlendikleri görevin gerekleri yerine getirilmektedir.
Üniversite sınırları içinde gasp etikleri demokrasinin sınırlarını, diktatörlük edasıyla kentin kurumlarına kadar genişleten bu anlayış; kitap okuma temsiliyeti ile yapılan protestonun suç sayılması sonrasında açılan soruşturmalara karşı çıkan yerel yönetimi, ‘sen sus bizim işime karışamazsın ‘ şeklinde susturma yoluna gitmiştir.
Çanakkale basının kendilerini eleştiren haberleri karşısında “korkak Çanakkale basını” değerlendirmeleri yine bu organizasyon tarafından yapılmıştır.
Üniversitede sürdürülen bu baskı ve zulüm politikası, üstlenilmiş stratejik planın gereği Çanakkale halkı için de ciddi bir tehdittir.
Adalet, vicdan sahibi tüm Çanakkaleliler göreve,
Diren ÇÖMÜ, Çanakkale seninle