Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yazsan ne olacak?

Öyle bir ülke haline geldik ki, anlamak için akıl sır ermiyor. Bir binanın bodrum katında sığınmış yaralı vatandaşlar, her geçen gün bir bir yaşamlarını yitirirken yetkililer hiçbir şey yapmıyorlar, insanlar göz göre göre ölüme terk edilmiş durumda! Mecliste "yeter artık" diyerek ağlayarak isyan eden, açlık grevine başlayan milletvekillerini dikkate alan yok! Dikkate alınmadıkları gibi, ölümleri, öldürmeleri savunan AKP milletvekilleri kürsüden hakaret üstüne hakaretler savurarak nefret söylevinde bulunmaktalar. Polis, asker ölümleri devam ediyor, sokağa çıkma yasakları, evlerini terk etmek zorunda bırakılan vatandaşlar derken; tablo tam bir felaket.

1192

 Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül , gazetecilik faaliyeti nedeniyle biri ağırlaştırılmış olmak üzere  haklarında iki kere müebbet hapis cezasına çarptırılması istemiyle açılan davada, birde promosyon cezası olmak üzere 30 yıl hapis cezası talebi ekleniyor.

12 Eylül askeri faşist darbe döneminde de binlerce yıl istemiyle açılan davalar vardı.

Tamamıyla politik, tamamıyla hukuk dışı uygulamalar aynen sürdürülüyor.

Tek delil olarak köşe yazılarının gösterilmesi; bu ülkede düşüncelerin açıklamasından rahatsızlık duyan diktatör zihniyetin ne denli yol aldığını ortaya koymaktadır.

Şeffaflık ve İnsan Hakları Örgütü `Freedom House’ tarafından hazırlanan “Dünyada Özgürlük 2016” başlıklı raporda, Türkiye’nin özgürlük statüsü “kısmen özgür”, basın özgürlüğü statüsü ise “özgür değil” olarak tanımlandı.

Daha başkasının olması herhalde mümkün olamazdı.

Uluslararası basın kuruluşları temsilcilerinin gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ ile yapacakları görüşmelere izin verilmedi.

Uluslararası basın kuruluşları temsilcileri bu kararı protesto ederek umut nöbetine katılıyorlar.

IŞİD adlı katliam örgütü, bu seferde Diyanet İşleri Başkanı tarafından 60-70li yılların sol örgütlerine benzetilerek masumlaştırılmaya çalışılıyor.

“Diktatör bozuntusu” dediği için Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhuriyet Meydanı’nda protesto edenlerin, “alçak”,” hain”,” güruh”,” aydın müsveddesi” şeklinde ki sözlerle akademisyenlere yapılan hakaretlere söyleyecek bir şeyleri yok mu?

Benim de sorduğum soruya bak, nerede o tutarlılık!

 Bir kadına tecavüz ediliyor; “o saatte sokakta işi neydi” diyenden tut  “caddenin imajını bozmayın” diyene kadar varan akıl almaz yaklaşımlara ne diyeceğiz!

İş cinayetlerinin politik olduğu gerçeği gün gibi ortadayken, CHP merkez ilçe başkanının “ölümü siyasete konu yapamayacağız” çıkışına ne demeli…

İş cinayetini siyasete konu yapmayacaksanız neyi yapacaksınız, bu nasıl bir siyaset anlayışıdır!

Mahcup bir şekilde sürdürülen AKP eleştirileriyle ancak sermaye düzeninin emek düşmanı politikalarının üzerinin örtülmesine aracılık etmiş olursunuz.

İş cinayetlerinin sorumlusu kapitalizmin vahşi sömürü düzenidir, bunun gereği de AKP tarafından uygulanan emek düşmanı politikalarla yerine getirilmektedir.

Bu gerçeği görmeden, vatandaşlara en etkili bir şekilde anlatmadan sosyal demokrat siyasetin gereği yerine getirilemez.

Tüm bu yukarıda yazdıklarım ülkemizde bir gün içerisinde yaşanmış olayların trajik halidir.

Böylesi bir ülkede yaşayan biri olarak; şekerdi, tansiyondu, karaciğerdi böbrekti derken vücut sağlığımı yitirdim, ancak akıl sağlığımı korumak için çabalıyorum.

Böyle giderse o da zor olacak gibi gözüküyor!