Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yazacak ne kaldı ki?

1385
Bir süre yazılarıma ara vermiştim.
Gelinen noktada kapitalist sistemin insanı yok sayan vahşi sömürü mekanizmasının sonucu olarak Soma’da yaşanan, hepimizi acılara boğan maden işçilerinin ölümü sonrasında içimden bir türlü yazı yazmak gelmedi.
Çünkü artık yazılacak yazının da, söylenecek sözün de hiçbir anlamı kalmamıştı.
Kapitalist düzen iğrenç yüzünü bu sefer çok acı bir şekilde gösterdi.
Olaya nereden bakarsanız bakın, gelişmeleri hangi penceren incelerseniz inceleyin,  yaşananlar ekmek parası için en zor koşullarda çalışan emekçilerin kara bir tablosudur.
Tüm bunları bir kez daha konuşmanın, yazmanın anlamı kalmadı.
Yaşananlar ortada.
Kapitalist toplumlarda emeği ile geçinen insanların hiçbir değeri olmadığı gerçeğini,  bu acıyla bir kez daha yaşadık.
Bu düzen, kapitalist patronların daha çok para kazanması üzerine kurgulanmıştır.
AKP hükümeti de, bu sistemin en koyu uygulayıcısı ve düzenleyicisi olarak bu iğrençliğin tam anlamıyla ortaklığını üstlenmiş durumda.
Gerçekler böyle iken birde ortalığa çıkıp, kendilerini “ak” gösterme çabaları yok mu!...
İşte bütün mesele bu; bu sahteliği açığa çıkarmak teşhir etmek…
Soma’daki kömürün karasının hepimizi acıya boğan kara tablosu onların “ak” imajını yerle bir etti.
Artık bu gerçek hiçbir şekilde  ret edilemez, yaşananlar tüm çıplaklığı ile ortada..
Şimdi önemli olan bu iğrenç düzenin insanlıkla ilişkisi olmayan bu uygulamalarına karşı nasıl tavır alınması gerektiğidir.
Bu konuyu düşünmeye başladığımda kafam allak bullak oldu.
İnsan hayatını hiçe sayarak maden emekçilerini katleden bu sistem ve onun temsilcileri, tüm gerçekler ortada iken;  sebep oldukları bu katliama tepki gösteren herkese karşı aynı fütursuzluklarla sürdürdükleri tavırlar nedeniyle iğrençliklerine iğrençlik kattılar.
Soma’da maden çalışanları, yakınları tokatlandı, tekmelendi.
 Ölümleri protesto eden madenciler, yakınları vatandaşlar gazeteciler, avukatlar baskı ve şiddet gördüler, gözaltına alındılar.
Tüm Türkiye’de terör estirildi; amaç sebep oldukları iğrençlikleri gizlemekten başak bir şey değildi.
Böylesi bir dönemde peki bizler üzerimize düşeni yerine getirebildik mi?
Bunu hep birlikte bir kez daha düşünelim, irdeleyelim!...
Bunu yaparken, halkımızın AKP hükümeti başta olmak üzere sistemden kaynaklanan her türlü uygunsuzluğa karşı gösterdikleri tepkileri de göz ardı etmeyelim, bu mücadele içinde olanlara karşı da haksızlık yapmayalım.
Bir gerçek artık çok net olarak ortadadır;kapitalist sistemin emek düşmanı, halk düşmanı her türlü uygulamasına karşı belirleyici olacak olan halkın mücadelesi olacaktır.
Bu temelde mücadele eden herkese bin selam olsun.
Sözün, yazının artık bir anlamı kalmadığı günümüz koşullarında meydanlarda sokaklarda mücadele eden, bu mücadeleye destek olan herkesi takdir ediyorum.
Gelecek güzel günleri bu mücadele yaratacaktır.
Sistemin temsilcileri, onların yalakaları, silahşorları AKP hükümetini aklamak için her türlü yola başvuruyorlar.
Böylesine büyük bir acı karşısında tepkilerini gösteren kesimleri klasik olarak, her zaman yaptıkları gibi siyaset yapmakla, terör yaratmakla suçladılar.
Bu kadar büyük bir acı karşısında insanlar tepki vermeyeceklerde ne yapacaklar?
İşte bütün mesele burada gizli; boyun eğen, tepkisiz, biat eden bir toplum yaratılmak istenmektedir.
Sömürü düzeninin sürdürülmesi ancak buna bağlıdır.
Düzen kalemşorlarının  “vandalizm” nitelemesiyle başlattıkları nakarat bunun içindir.
Dünyanın dört bir yanında bu tepkiler yükselirken, bu tepkileri karalayarak son tahlilde sistemin çirkinliklerini gizlemeye çalışan bu kesimler vicdanlarını yitirmiş insanlardır.
İnsani değerlerini yitirmiş, uşaklık ruhunun güdümüne girmiş tehlikeli sularda yol alan bu tipler  her gün karşımıza başka bir kılıkla çıkmaktadırlar.
Yükselen bu mücadele aynı zamanda bu yalakalıkları da ezerek yükselecektir.
Vicdani değerlere sahip her onurlu insan böylesi bir katliam karşısında sessiz kalamaz.
Görüldüğü üzere, kapitalist sistem kendi düzenini korumak adına çok yönlü bir organizasyon ve saldırılar ile yaşamı emekçiler için çekilmez bir hale getirmiştir.
İnsan hayatı yok sayılmaktadır.
Bu uygulamalara karşı olanlar, tepki gösterenler en şiddetli bir şekilde baskı altına alınmakta, şiddete maruz kalmaktadırlar.
Yandaşlar aracılığıyla gerçekler çarpıtılmakta, yalan ve iftiralar ile sistem ‘ak’lanmaya çalışılmaktadır.
Bunun  adı faşizmdir.
Faşizme karşı mücadelenin de kendine has yöntem ve yolları vardır.
Bugün bu mücadele sokaklardan geçer.
Bu bilinç her geçen gün daha bir ete kemiğe bürünecek, faşizme karşı mücadele muhakkak kazanacaktır.
Bu mücadeleye, bu sütunlardan yazı yazan bir kişi olarak ne kadar katkı sunabilmekteyiz?
Bu soru, Soma katliamından sonra kafamdaki en önemli sorudur.
Bu sorunun cevabını şimdilik, faşizme karşı verilecek mücadele de bir nebze de olsa katkımız olursa ne mutlu yüreği halktan, emekten yana atan basın emekçilerine diyerek cevaplandırsam da; yine de içim çok rahat değil.
Bugün Çanakkale’de, seçim döneminde AKP’yi teşhir ettikleri için bazı devrimciler yargılanacaklar.
Onları yalnız bırakmayalım, desteğimizi gösterelim, adliye önünde buluşalım.
Sayıları 301 olarak açıklanan, ama hala netleşmeyen ve maden önünde duvarlar örerek bir takım soru işaretlerinin oluştuğu, ölü sayısının çok daha fazla olabileceği kaygısı sürerken, aynı zamanda bu olayın sorumluları gizlenirken, AKP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkaran devrimcilerin mahkemelerde yargılanması bu sistemin en karakteristik özelliğidir.
Böylesi koşullarda daha neyi yazacağız ki?
Bu soru kafamda takılı kaldı…