Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Yalanda birleşmek!

1250
Gezi mücadelesini karalamak adına başvurulan yalan furyası, bir bir gün yüzüne çıkıyor.
Kendimizi bildiğimizden beri yalan söylemenin ne kadar kötü bir şey olduğu öğretilir hepimize.
Annelerimiz, babalarımız, büyüklerimiz öğretmenlerimiz ilk elden bizlere yalan söylenmemesi gerektiğini anlatmışlardır.
Gel gelelim bugün ülkemizde siyasal irade yazık ki yöntemselliğini yalan üzerinden işletmektedir.
Çünkü yalan ile gerçeklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor.
Yalan, gerçeklerin gizlenmesi için başvurulan en çirkin yöntemlerden biridir.
İşte bunun için bu düzenin devamından yana olanlar; yolsuzlukları, yağmayı yoksullukları, sömürüyü, haksızlıkları, hukuksuzlukları, baskıyı şiddeti gizlemek adına her zaman yalana başvurmaktadırlar.
Kapitalist sitemin ayrılmaz bir parçasıdır yalan.
Bunu içindir ki yalan mekanizması yaşamımızda her zaman karşımıza çıkmaktadır.
 Ne zaman gerçeklerin gizlenmeye ihtiyacı kalmayacak, buna uygun bir ekonomik sistem ve böylesi bir sistemin değerleri üzerinden yükselen kültür ve ahlaki değerler gelişecek işte o zaman, yalan denilen bu illetten de kurtulacağız.
Gezi mücadelesi sırasında şu Kabataş’da yaşandığı iddia edilen türbanlı bir kadının çocuğu ile birlikte tacize uğradığına dair başbakanın meclis kürsüden bağıra bağıra söylediği şeyler ne oldu; hepsi, yalan çıktı.
Yakıştı mı ?
Aynı yalancılıkla Çanakkale’de gezi mücadelesini destek verenleri karalamak isteyenler yok muydu?
Demek ki ülkemizde ‘yalanda birleşenler’ olarak var olan bir kesim var.
AKP’li aday tarafından, şimdilerde CHP Belediye Başkan Adayı ve mevcut Başkan Ülgür Gökhan hakkında devam eden davalar nedeniyle yapılan bazı  açıklamalar var ki; gerçekleri anlamaktan uzak ve müthiş bir zorlamayla Ülgür Gökhan hakkında bir yıpratma kampanyasına dönüştürülmeye çalışılıyor.
Tabiki hemen sihirli yöntem devreye giriyor, gerçeklerin göz ardı edilmesi için yalan kutusu açılıveriyor.
Ülgür Gökhan bu konuya ilişkin pek çok defa gerekli bilgilendirmeleri yapmasına rağmen anlamazlıktan gelerek sürdürülen bu çabalar, boş çabalar
Çünkü Çanakkale halkı bu gerçekleri biliyor.
Son olarak da Gökhan’ın Avukatı Muharrem Erkek konuya ilişkin bir açıklama yapma gereğini duydu.
Bir hukukçu gözüyle çok daha ayrıntılı bilgilendirmede bulundu.
Anlamak isteyen için her şey bu açıklamada var.
Anlamak istemeyen yalan kutusundan çıkardıklarıyla devam edebilir yoluna.
Önce şu, su işine bir bakalım;
İnsaf doğrusu , bir yolsuzluktan bahsediyorsunuz Gökhan’ı bu yolsuzluğa bulaşmakla suçluyorsunuz,fakat Ülgür Gökhan’ın mahkemede ifadesi bile alınmıyor.
Üstelik kendisi suçtan zarar görme ihtimaline binaen ceza davasına katılma talebinde olan bir kişi durumunda, yani davanın müdahili.
Zanlı olarak yargılanan 170 yakın kişiyi görmeyerek davanın müdahili olmuş bir kişiyi yolsuzlukla itham edecek şekilde açıklamalarda bulunmak ne kadar ahlaki, siz karar verin.
Bu davada kendi partili yandaşlarının da bulunduğu önemli bir vatandaş topluluğunun iddia edilen borç sildirme olayının bir parçası olma konusundaki gerçeği görmeden AKP adayının bu davayı algılayabilmesi söz konusu olamaz.
Tam da bu noktada bir toplumsal zayıflıkla karşı karşıya olduğumuzun bilincine varmalıyız.
Ülgür Gökhan’ı suçlayarak bu gerçeğin üzeri örtülemez.
Gelelim kooperatif davasındaki gerçeklere
Ülgür Gökhan’ın dava ile ilgili açıklamalarını bile anlamadan, ya da anlamazlıktan gelerek Ülgür Gökhan’ı “halka doğruları söylemiyor” diye eleştirmek bir hukukçu olarak AKP adayına yakışmamıştır.
Av.Muharrem Erkek süreci dünkü gazetemizde açık olarak anlatmış.
Tekrar etmeye gerek yok, gerekirse; http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=88454 linkinden okuyabilirsiniz.
Ancak şu gelişmeleri özelikle vurgulamak istiyorum.
2008 yılında açılan bir soruşturmaya Ülgür Gökhan 2010 yılında dahil ediliyor.
O yıların da CHP’li belediyeler üzerindeki siyasi linçlerin en yoğun olarak devreye sokulduğu zamanlar olduğunu unutmayalım.
Çanakkale Savcılığının İstanbul Özel Yetkili Savcılığına havale ettiği soruşturma İstanbul Özel Yetkili Savcılığı tarafından ‘herhangi bir örgüt suçlaması söz konusu değildir,kooperatifin iç işleyişidir” diyerek yetkisizlik kararı ile geri gönderiliyor.
Daha sonra Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinin İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği dosya, bu seferde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yine aynı gerekçe ile ret edilmesinden sonra yasa gereği görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay’a gönderiliyor.
 Yargıtay tarafından da yetkili mahkemenin Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi olduğuna karar verilmesiyle; bir kez daha örgüt iddiasının boşa çıktığına hükmedilmiş oluyor.
Örgütün olmadığı bir davada örgüt üyesi olmak suçlaması; ‘dam üstünde saksağan vur beline kazmayı’ türünde bir suçlamadan ibarettir.
Ülgür Gökhan bunları birçok kez aktarmışken, devam eden bir dava üzerinden bir suçlama girişiminde bulunanlar geldikleri noktada yargı üzerinde yaptıkları operasyonları hiç mi görmüyorlar acaba?
Yargı üzerindeki bu operasyonlar ne için yapılıyor dersiniz?
Hani şu ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar,yatak odalarındaki para kasaları, para sayma makineleri,üç beş kuruş olarak ifade ettikleri paraların trilyon liralardan ibaret olduğu türü olaylar size, hiç mi bir şey hatırlatmıyor?
Eskiden yalancının mumu yatsıya kadar yanar derlerdi, şimdi artık hiç yanmıyor.
Vatandaş her şeyin farkında; inanmıyor, tepki gösteriyor, gösterecek.