Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Vurun gazeteciye !...

959
Bu ülkede 1909 yılından beri gazetecilerin öldürülmesi ülkeye özgü tuhaf bir “normallik hali” haline gelmiştir.
İttihat ve Terakki Fırkası’nın iktidarda olduğu dönemde Serbesti Gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909 yılında öldürüldü ve failleri bulunamadı.
O günden itibaren, gazeteci Metin Göktepe’nin öldürüldüğü 8 ocak 1996 tarihine kadar öldürülen gazetecilerin faillerinin bulunmaması geleneği sürüp geldi.
Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe’in devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltındayken maruz kaldığı uygulamalar sonunda yaşamını kaybetmesi sonrasındaki sahiplenme, bu cinayetin sorumlularının bulunup yargılanmasının sağlanması, bu geleneği değiştirdi.
Göktepe’nin katillerinin tüm koruma çabalarına karşı mahkeme önüne çıkarılıp, cezalandırılması; gazetecilerin dayanışması ve diğer demokrasi güçlerinin desteği ile gösterdikleri mücadele bu sonucu çıkarmış ve bir dönem ülkede gazeteci  cinayetlerine ara verilmiştir.
Cezaevinde katledilen iki devrimcinin cenaze törenini takip etmek için görevinin başında bulunan Metin Göktepe Evrensel Gazetesi muhabiri olmanın bazı polis şeflerinde yaratmış olduğu düşmanca etkinin sonucu olarak gözaltına alınmıştı.
Polislerin sarı basın kartını bahane ederek, Metin Göktepe’nin gazeteci kimliğini bilinçli olarak yok sayarak gözaltında sürdürdükleri işkence sonrasında yaşamını yitiren  Metin Göktepe, Türkiye basın tarihinde yeni bir dönemin açılmasına öncülük etmiş, bunun bedelini yaşamı ile ödemiş, emekten halktan gerçeklerden mağdurdan yana gazetecilik konusunda bir simge olmuştur.
Ailesinin, meslektaşlarının ve diğer demokrasi güçlerinin sahiplendiği bu süreç, o güne kadar faili meçhul tüm gazeteci katliamlarını düşündüğümüzde katillerinin bulunup cezalandırılması açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Metin Göktepe’nin ölümünden sonra gazeteciler üzerinde sürdürülen baskılar sürdürülmüş, Hrant Dink  ile gazeteci ölümleri yeniden başlatılmış ancak gazetecilerin toplumun diğer demokrasi güçleriyle birlikte sürdürdükleri mücadelede yeni bir boyut kazanarak basın özgürlüğü mücadelesi demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmiştir.
Bundan böylede bu mücadelenin sürdürülmesi, gazetecilerin örgütlenerek sorunlarına sahip çıktıkları bir mücadele zemininin yaratılması ihtiyacının çok daha önem kazandığı günler içersindeyiz.
Özellikle 2002 yılında iktidara gelen AKP hükümetinin anti demokratik uygulamaları neticesinde gazeteciler üzerindeki baskıların oldukça yoğunlaştığı günler yaşamaktayız.
Böylesi koşullarda 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle yine demagojik birçok nutuk dinleyeceğiz.
Ancak gazeteciler şunu biliyorlar; bugüne kadar çok söylediler, yazdılar, basın ve ifade özgürlüğü ve diğer taleplerini hep dile getirdiler.
Siyasi iktidar bu talepleri görmezden geldi, bilakis gazeteciler cezaevlerine tıkıldı, siyasi iktidarı eleştiren gazeteciler işlerinden atıldı.
Gazeteciler,sansür, oto sansür, güvencesiz çalışma, ekonomik zorluklar gibi koşullar altında sürdürdükleri gazetecilik faaliyetlerini, gelinen noktada sokaklarda hak mücadelesi içersinde olan toplumun diğer kesimleriyle  aynı kaderi paylaşarak sürdürmektedirler.
Onlarla birlikte gazlanmakta, coplanmakta şiddete maruz kalmakta, gözaltına alınmakta ve yargılanmaktadırlar.
Bu olumsuzlukları bertaraf etmenin tek yolu gazetecilerin örgütlü olarak mücadele etmeleri ve bu mücadelelerini toplumun demokrasi ve emek güçleri ile birleştirmeleridir.
Bu gerçek artık çok net bir şekilde ortadadır.
Daha 1 yıl önce gazeteci arkadaşımız Cemal Oral kimlikleri belirlenemeyen kişi veya kişilerin saldırısına uğramış, aradan bir yıl geçmesine rağmen failler bulunamamış ve bu konuda ciddi bir çaba da söz konusu değildir.
Cemal Oral, gazetecilik faaliyeti nedeniyle bu saldırıya maruz kalmıştır.
Bugüne kadar yaşadığımız diğer deneyimlerde karşılaştığımız gibi yapılan saldırıların üzerinin örtülmeye çalışılmasının bir örneğini şimdi Cemal Oral arkadaşımıza yapılan saldırı olayında yaşamaktayız.
Çanakkaleli gazeteciler olarak şimdi şunu çok net bir şekilde kamuoyuna aktarmak görevi ile karşı karşıyayız.
Cemal Oral’a yapılan saldırının sorumluları tespit edilip adalet önüne çıkarılmadan vicdanlarımız rahat olmayacaktır.
Onun için 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü gibi bir gün bizim için, şimdi bir şey ifade etmemektedir.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü nedeniyle 19yıl önce yitirdiğimiz Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe’yi saygıyla anarken Metin’in annesi, şimdi tüm gazetecilerin annesi Fadime ananın Gezi Direnişinde  öldürülen gençler için “Gezi’de ölen çocuklar var ya, onlar hep Metin gibi geliyor bana “sözlerine duyduğum saygı ve hayranlığı sizlerle paylaşmak istiyorum.
 Bu duygular ile, Cemal Oral’a yapılan saldırının faillerinin ve arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasını 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününün temel talebi olarak ele alınması gerektiğini, bu günün anlamını gözden düşürmek adına çeşitli girişimlerde bulunacak herkese önemle hatırlatırım.