Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Vay Memleketim Vay!

2466

Afşin Elbistan termik santral kömür üretim havzasında hala göçük altında kalan 9 işçiyi düşündükçe kafam allak bullak oluyor. Aklıma göçük altında yaşamını yitiren maden işçileri için Başbakanın “bu işin fıtratında var” sözleri gelince bir kez daha titredim. İş cinayetlerinin damgasını vurduğu Şubat ayı, şöyle bir gözlerimin önünden aktı geçti. Kapitalizmin kar dürtüsü nedeniyle, insan hayatının yok sayıldığı bu azgın sömürü düzeninin devamı için, siyasi iktidarın akıl almaz çabaları her alanda yoğunlaştı.  
Güvencesiz çalışma koşullarında, patronların daha çok kar elde etme hırsı nedeniyle işçilerin yaşamlarını yitirmesi ile sonuçlanan iş kazaları(cinayetleri) için hükümet sorumluğunu hep göz ardı ederek, topu taca attı.
Ostim Sanayi Sitesinde meydana gelen iki patlamada 20 işçi can vermişti.
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in patlamaların ardından “İşletme belgesi bile yok” diye suçladığı işyerlerinin belge alma zorunluluğunun bakanlığı tarafından kaldırıldığını ise unuttu!
2009’da çıkarılan yeni yönetmelikle 50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerine belge alma koşulu getirildi.
Böylece yurt genelinde binlerce işyerinin belgesiz çalışmasının önü açıldı.
Antalya Liman’ında bulunan Petrol Ofisi Dolumu Tesisleri’nde patlama meydana geldi; 2 işçi öldü.
Afşin-Elbistan Termik Santrali’nin kömür üretim sahasında, 4 gün arayla ikinci göçük yaşandı.
İlk göçükte 1 işçi yaşamını yitirdi. 4 gün sonraki göçükte ise 1 işçinin cenazesine ulaşılırken, 9 işçiden hala haber alınamadı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı çıkıp ”bu çöküntünün dünyada benzeri yok” dedi.
Yine işçileri ölüme götüren vahşi çalışma koşulları gizlenmeye çalışıldı.
İş cinayetlerinin sonu gelmiyor idi; Batman’ın Kozluk ilçesinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na ait tesislerde gaz sıkışması sonucu patlama meydana geldi; 3 kişi öldü.
Ölen işçilerin taşeron firma çalışanı olduğu belirlendi, taşeron çalışma ve denetimsizliği sorgulamayan hükümet bakalım bu cinayet için ne bahane üretecek…
İnsan hayatına verilen değerin bu denli ayaklar altına alındığı koşullarda yaşam alanlarımıza suyumuza toprağımıza göz diken “’altıncı filo”da ne ki…
Onlar ulvi amaçlar ile memleket ekonomisine ‘katkı’ yapıyorlar nede olsa…
Bu gerçekliği iyi analiz etmek; gerek çevre değerleri, gerekse güvenceli iş koşulları ve diğer talepler için verilecek mücadelenin sistemsel gerçeklerine dikkat çekmek, birleşik mücadele ağları örmek ertelenemez bir sürece dönüşmüştür.
Bakın daha nelere tanıklık ettik…
Bir ilahiyat “profesörü” çıktı dedi ki;”dekolte giyinene tecavüz edilir”
Bu hastalıklı kafaların beslendiği damar da bu çürümüş sistemdir.
Birde İçişleri Bakanımız çıktı; Türkiye’deki basın özgürlüğüne atıfta bulunarak, “Türkiye’deki basın özgürlüğünün ABD’den bile gelişmiş olduğunu” söyledi.
ABD’deki basın özgürlüğü konusunu bir yana koyalım şimdilik.
Ülkemizde basın özgürlüğünün gelişmişliğinden dem vuranlar gazetecileri hapishanelere tıkmak ile ünlendi.
50‘ye yakın basın mensubu cezaevlerinde, daha geçen hafta içersinde
Gazeteci Soner Yalçın, ve Oda Tv ekibinden 2 kişi tutuklandı.
Muhalif sesleri susturmak amacıyla hareket eden siyasi iktidar, gerekçesini de yine bildik sebepler ile  sundu.
Fakat, artık inandırıcı olamıyor klasik gerekçeleri ile.
Gazeteciler, gazeteci örgütleri, siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları tutuklamayı kınadılar, tepki gösterdiler.
Bazı “gazeteciler” ise gazetecilik etiğinin dışında tutuklamaları destekleyen tutumları ile bir kez daha ‘yandaş gazetecilik’ örneği sergilediler.
Önümüzdeki günler, gazetecilerin daha yoğun olarak baskı altında tutulacağı günler olacak.
Toplumsal hareketlerin gelişmesi, Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Cezayir, Yemen halklarının mücadelesi, çok doğal olarak bazı kesimleri kaygılandırıyor.
Bunun için; önümüzdeki günlerde basın üzerinde daha yoğun baskıların gelişeceğini söylemek yanlış olmaz.
Gazeteciler üzerindeki baskı ve genelde toplum üzerinde estirilen korku bir şekilde gazeteciler üzerinde etkisini gösteriyor.
Özellik ile yerellerde farklı düşünme ve muhalif fikirlerin sesi her geçen gün azalmaktadır.
Gazeteciler meslek örgütleri vasıtasıyla birliklerini güçlendirmeli ortak seslerini oluşturmalıdırlar.
Çanakkale’deki gazeteci arkadaşlarında bu konuda adım atmaları gerekmektedir.
Bu alanda örgütsüz ve tepkisiz olan Çanakkale’deki gazeteciler, meslek örgütlerine sahip çıkarak birleşik seslerini yükseltmelidirler.
Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Çanakkale Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere var olan örgütlülük dahilinde kendi gerçeklerine uygun olarak tercihlerini yapıp, birleşik örgütlü bir yapının parçası olmak, günümüz koşullarında çok daha fazla önem kazanmıştır.
Ülkemin gariplikleri bitmiyor ki; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “3000 kişi dinleniyor” diyor, yetkililerden tık yok…
Trafik canavarının katliamları ile dünya liginde üst sıralarda yer alan ülkemizde, hız limitinin arttırılması, alkol sınırının yükseltilmesi kapsamında yeni düzenlemelerin adımları atılıyor.
Bu ne yaman çelişkidir, anlamak gerçekten zor.
Vay benim memleketimin haline…
Sermet ATADİNÇ