Kadir Kenar

akadirkenar@hotmail.com

Uzun lafın kısası!

4017
Uzun lafın kısası, artı durum özeti! Başlığa sığmadığı için, durum özetini böyle aşağıya sığdırdım!. Hayırlı uğurlu olsun. Bakalım son durumumuz neymiş? Özetleye özetleye gidelim.  Sindire sindire! Çünkü, hızlı konuşursak bir şey anlaşılmıyor farkındayım. Algı düzeyimiz çok düşük. Düşünme eşiğimiz ise yerlerde sürünüyor! 
 
Pazar meselemiz halloldu çok şükür. Bol bol Pazar yaptık, paracağız bu hafta. Artık birbirimizi ezmeye, çiğnemeye gerek kalmadı. Açlıktan ölmeyeceğimiz kesinleşti. Ya da ölürsek, tok karna ‘oh be’ diyerek gideceğimiz de garantiye alındı. Çok şükür. Bu hafta bol miktarda pazarlaştık elhamdülillah!..
 
O zaman karnımız tok, sırtımız da pek olduğuna göre konulara girelim. Hasretle beklediğimiz doğalgaz faturalarımız geldi çok şükür!. Bu ayı öderiz ama,  gelecek ay naparız bilmiyorum. Çok şükür ki, havalar lodos gidiyor. Fakir havası, çal bir çiftetelli oynayalım. Oynarsak ısınırız da! Şubat martta böyle geçer. Oynaya oynaya!..  Ama o hani en tepemizde bir yer var ya, yukarda duruyor; onu fazla çalkalamamak lazım, hatırlatayım! Orası çok çalkalanırsa, aşağıya benzemez çünkü! Kötü eder bizi. Lütfen dengeli çalkalama yapalım!.. Tabi bu kış da böyle geçecek. Ne var ki; biz kaç kış geçirdik ömrü hayatımızda. Bu da gelir bu da geçer. 
 
Tabi biz bu yaşam savaşında yarı uyanık, yarı uyur, yarı sersem, yarı manyak. Yarı koronalı yarı grip bir hayat sürürken; birileri de bunların hiçbirine aldırmadan işlerini görmeye devam ediyor. Ne demiş atalarımız; “Su uyur, işini görmek isteyenler uyumaz!” Tabi üzüyor böyle şeyler hepimizi. Neyse ayrı konular tabi bunlar. 
 
Evet şimdi ‘uzun lafın kısası’na” gelelim ve kafamıza takılan bazı konuları sorup soruşturalım. Şimdi bir görünen gerçekler var tabi. Mesela, bizim doğurtmalık ve de dolayısıyla doğurmalık oranımız çok düşükmüş. Devlet organlarından öğrendik bunu. Yine bu sonucu yaratın bir istatistik daha geldi, boşanma oranımız da çok yüksek miş! E haliyle boşanan insan çocuk yapamayacağı için ilk konuya geri geleyim. Boşanan insan nasıl çocuk yapar? Ah Çanakkalem ah! Allah bizim sonumuzu hayr etsin!..
 
Tabi bunlar doğanın doğal seyri. Ama bir de doğal seyirde yüzen bizleri gafil avlayan işler de var tabi son süreçte ve biz de bunu tahlil  etmek zorundayız!.. Bu konuda ik maddemiz var halihazırda. Birincisi, medai iftarımız Terzioğlu Vakfı’nda gerçekleşen olay. “Dede Musa Baştürk İşmerkezi” meselesi. Şimdi bu Terzioğlu Şevkat Yuvası Vakfıyla ilgili benim uzmanlığım çok uzun yıllara dayanır. Bu fakın amacı sadece ve sadece okuyan dar gelirli Çanakkale çocuklarına yardım etmek üzerine kuruludur. 
 
Evet, kısa adıyla yazıyorum, Terzioğlu Vakfı’nın yapısı deforme olmuştur. Güngör Azim Tuna adındaki Çanakkale valisi burasının bütün kimyasını değiştirmiştir! Hoş sadece vakfın değil, Çanakkale’ni de kimyasını değiştirmiştir, çok uzun sürer anlatmamız. Vakıfta var olmayan bir kadro icat ederek,  Genel Sekreter diye bir ünvan uydurmuş, Köksal Ustabaş adlı akrabasını vakfın başına oturtmuştur! Ve yine , bizim anlı şanlı Terzioğlu Vakfı’nın başına Çanakkale’de kimse yokmuş gibi Yenice Kaymakamı Dede Musa Baştürk’ü de başkan tayin etmiştir. E tabi vali bu. İşi sağlama alacak, vakıf yönetimi şakaya şukaya gelmez!. Hak yemek, hukuk temin etmek büyük mesuliyet!. Ayrıca bundan sonraki valiler de burayı kaymakamlar eliyle yönetmeye devam etmiştir. Ama bu zamana kadar Çanakkale’de hiç ehil, emin insan yok mu neden böyle diyen de az olmuştur. Av. Murat Efe mesela. Bu işe itiraz etmiş, baya da uğraşmıştır.  Yalnız konu çok detaylı ve anlatılacak çok şey var, ve bu güne sığdıramayacağız. Ama şunu söyleyeyim. Terzioğlu Vakfı Çanakkale’nin çok önemli bir değeridir. Ve öyle kalması da gerekir. Bunun için de gereğinin yapılması şarttır. İlerleyen günlerde ayrıntılı bir şekilde konuyu ele alalım..