Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Unutulan Çanakkale…

2384
Biz insan değil miyiz? Başbakan çılgın projesini açıkladı. Karadeniz ile Marmara arasına yeni bir suyolu yapacak. Bu proje her yönü ile çok tartışılacak. Detaylarının açıklanmadığı fakat gerekçesinin İstanbul Boğazı ve yaşayanlarının güvenliği olarak açıklanan bu proje sonrasında bir Çanakkaleli olarak kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü. Böyle bir gerekçe ile bu projenin ortaya konması sonrasında Çanakkaleliler her halde şunları düşünecektir: ‘Çanakkaleli olarak bizlerin hiç mi değeri yoktur’ ‘İstanbul için, onların güvenliği için böylesi tedbirleri düşünenler, tehlike yaratan gemilerini acaba Ege Denizi’ne nasıl indirecek’ Bu çılgınlık öyle bir çılgınlık olsa gerek ki; bu yeni suyolu ile Marmara’ya ulaşan, Çanakkale Boğazı içinde risk oluşturan bu gemiler herhalde ışınlanarak Ege Denizi’ne ulaşacaklar.  
Çanakkale Boğazı’nı unutan bu “çılgın” projenin dayanak noktalarını bir irdeleyelim:
‘İstanbul Boğazı için risk olan bu gemiler herhalde bu çılgınlıktan nasiplerini alacaklar ki Çanakkale için risk oluşturmayacaklar’ tespiti birinci varsayımdır.
İkinci varsayım; ‘Çanakkaleliler efsunludur onlara bir şey olmaz’
Üçüncü varsayım; ‘hadi boş ver Çanakkalelileri, zaten onları şimdiye kadar hep ihmal ettik’ yaklaşımıdır.
Böylesi bir “çılgın” projeyi gündeme getirenlerin, Çanakkale Boğazı’ndaki riski göz ardı etmelerini düşünemiyorum.
Kaldı ki Çanakkale Boğazı için bu konunun çözümü, İstanbul boğazına göre çok daha kolay olması için gerekli şartlar var iken.
Bu proje gerçekten diğer ilgi noktaları ile de kabul edilemeyecek çılgınlıktadır.
Öncelik ile koskoca bir kentin iradesi yok sayılmaktadır.
İstanbul, mastır plan çalışmalarını bir şekilde çeşitli kesimlerin katılımı ile bugün bir noktaya taşımış ve bu çalışmalar sırasında bu “çılgınlık” için hiçbir belirti olmamasına rağmen ‘bu da nerden çıktı dedirtecek’ bir gelişim yaşanmaktadır.
Bu konuda yapılmış çalışmalar şimdi yok sayılmaktadır.
Başkan Kadir Topbaş’a bağlı olarak çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’ndeki akademisyenlerce çeşitli kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak hazırlanan “İstanbul Çevre Düzeni Planı” kamuoyu ile paylaşılmış. Plan, sivil toplum örgütleri ile üniversitelerin ve İstanbullular’ın görüşlerinin alınmasının ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin onayına sunulması aşamasına getirilmiş idi.
Bir ‘padişahlık’ tarzı ile şekillenen bu projenin, onca çözülmesi gerekli insan odaklı sorunlar var iken, ortaya konulması çeşitli tartışmalara yol açacaktır.
Teknik sorunları noktasındaki kaygıları, çevresel etkilerini şimdilik ayrı bir tarafa koyuyorum.
Vatandaşın çok daha ağır sorunlarının olduğu bu koşullarda böylesi bir projenin popülizm kokuları daha ağır basmaktadır.
Özellik ile Çanakkale’nin unutulması bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Çanakkalelileri yok sayan bu “çılgınlık” Çanakkaleliler’den gerekli cevabı alacaktır.

12 Yıl içinde “cihan devleti” mi dediniz?
Dışişleri Bakanı Çanakkale’den 12 yıl içinde “cihan devleti” sözü verdi.
Ulaşılmaz bir kent kimliği ile tanınan bir kentten bu mesajın inandırıcılığı düşündürücü.
Ekonomik gelişimi ile ilgili olarak şimdiye kadar hep geriye giden bir ilden verilen bu mesaj Çanakkalelilere ne ifade eder, bilemiyorum.
Çanakkale’nin doğasının, tarihinin kültürünün tahrip edilmesi noktasındaki girişimlerin hız kazandığı bir dönemde bu “cihan devleti” nasıl bir şey acaba?
Çocuklarının açlıktan öldüğü, hastasını kabul etmeyen hastanelerin sorumluğu sonrasında 15 saat içersinde insanların hayatlarını yitirdiği bir ülkede “cihan devletini”, siz anladınız…
Sınav bile yapamayan, yüzüne gözüne bulaştıran, yandaş kadrolar yaratmak için her türlü entrikanın çevrildiği bir ülkede siz “cihan devletini” anladınız.
Yazılmayan bir kitap nedeniyle gazetecilerin tutuklandığı, kitap ile bombanın aynı kefeye konduğu bir ülkede siz “cihan devletini” anladınız…
Halkın iradesine ipotek konulmak için, zaten anti demokratik bir öze sahip olan seçim sisteminde, birde halkın adaylarına veto koyup, sonrada kendilerini de inkar edecek bir şekilde geri adım atan bir seçim hukukunun olduğu bir ülkede “cihan devletini” siz anladınız…
Mısır’da “sivil halka kurşun sıkılmaz” deyip, kendi ülkesinin insanına bu uygulamayı reva görüp, onlarca gencin hayatına mal olan bir yürütme mekanizmasının olduğu bir ülkede “cihan devletini” siz anladınız.
‘Öğlen namazı kaç rekâttır’ sorusuna cevap veremeyen insanların gözaltına alındığı bir ülkede “cihan devletini” siz anladınız.
Gelecekleri çalınan liselilerin gösterdikleri demokratik tepkilere karşı, “bizde 5-10 bin genci karşılarına yığarız” diyen bir ‘ileri demokrasinin’ olduğu bir ülkede siz “cihan devletini” anladınız.
Sendikalı oldukları için işten atılan, haklarına sahip çıkınca da dövülen, tutuklanan işçilerin olduğu bir ülkede siz “cihan devletini” anladınız.
Patronların daha çok kazanması için iş güvenliği ile ilgili tedbirleri hiçe saydığı için iş kazalarının iş cinayetlerine dönüştüğü bir ülkede siz “cihan devletini” anladınız.
Rüşvet ve yolsuzluk sıralamasında dünya ülkeleri arasında aldığımız dereceyi her halde yetersiz buldunuz ki, gelir dağılımı adaletsizliği konusundaki dünya ülkeleri arasındaki yerimizi yetersiz buldunuz ki;  “cihan devleti” hedeflerinizi gündeminize koydunuz.
Tüm bunlar yetmiyor ama “cihan devletine” evet .

İnsanlığın başını kopardılar.
Tayyip Erdoğan’ın Kars gezisinde ucube olarak nitelendirilen, aylarca sanat çevrelerinin tepki gösterdiği insanlık heykelinin sonunda başı kesildi.
Heykeller nezdinde sanata karşı yapılan bu çirkin saldırılar bir başka gerçekliğinde yansımasıdır.
Taliban yönetiminin Afganistan’daki İslam öncesi dönemin heykellerini yıkması gericiğin ifadesi olarak tüm dünyada kınanmıştır.
Ayrıca heykellerin yıkılması olağan koşulların değil, toplumsal düzendeki çeşitli uç noktadaki değişimlerin bir yansıması olarak gündeme gelmiştir.
Sovyetler’de Lenin heykellerinin yıkımı, Irak’ta Saddam heykellerinin yıkımı bir düzen değişikliği sonrasındaki uygulamalar olmuştur.
Kars’taki insanlık anıtının yıkımı ülkemizde yeni bir siyasal sistemin bir işareti mi?
Heykeli yıkan zihniyet işte tamda bu mantık ile hızını alamadı, demokratik çözüm çadırlarını da yıkmaya başladı.
Bu yıkımlar hayra alamet değil…
Sanatımız, kültürümüz çevremiz, ekonomik haklarımız, demokrasimiz, özgürlüklerimiz, barış değerlerimiz her zamankinden daha çok tehlike altında.

Sermet ATADİNÇ