Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Üniversite kenti olmak... 25.11.2009

1936

Kentimiz gelişme vizyonu kapsamında bir seçeneğini de üniversite kenti olarak belirledi. Böyle olunca, bu noktada yapılması gereklilikler konusunda kent dinamiklerine düşen bazı görevler ve sorumluluklar objektif olarak ortaya çıktı. Makûs geri kalmış talihini yenmekte zorlanan kentimiz acaba bu noktada neler yapabildi? Bu surecin neresinde nasıl konumlanabildi? 

Eski siyasilerin başta M. Cumhur Ersümer olmak üzere o dönemdeki destekleri dışında üniversite kenti olma vizyonundaki bir kent için çok önemli bir şey yapılamadı.

 Sadece genel bütçeden ayrılan paylar ile üniversitemiz kendi kabuğunun içine hapsedildi, bir üniversite kenti olma iddiasındaki bir kent için yeterlilikler ve destekler sağlanamadı.

Yine bu noktada en duyarlı kesimler kentin iradesini temsil eden yerel yönetimler oldu.

Onlar sahiplendi ve ellerinden geleni yapma konusunda iradelerini beyan ettiler.

Çanakkale Belediyesi bu konuda özellik ile kent üniversite kaynaşmasında önemli görevler üstlendi.

Şimdi de Kepez Belediyesi bu noktada önemli bir destek kampanyasına soyundu.

Şimdi hep birlikte Kepez Belediyesinin talebine destek vermek zamanı.

Siyasi iktidar Kepez’deki atıl konumdaki bir Toprak Mahsulleri Ofisi için yıllık 138 bin TL fiyat ile ihaleye çıkarak son derece çarpık ve dejenere bir tarzın temsilcisi konusunda kötü bir görüntü vermiştir.

Neden mi?

Öncelik ile bu kent bir üniversite kenti olarak vizyonunu belirlemiştir.

Kent halkının sağlığına yapılacak katkıların bedeli herhalde 138 bin TL’ler ile falan ölçülemez.

İşte şimdi bütün bu gerçeklikler sonrasında Kepez Belediyesinin açmış olduğu Toprak Mahsulleri Ofisi ÇÖMÜ Tıp Fakültesine devredilmelidir kampanyasına hep birlikte ciddi destekler verme zamanıdır.

Çanakkale şimdi bir samimiyet sınavı ile karşı karşıyadır.

Ya hep birlikte kendi iradesi ile belirlediği “üniversite kenti Çanakkale” olmanın gereği için tercihlerini kullanacak, bunun için çeşitli platformlarda mücadele edecektir.

Yada bir kez daha samimiyetsizliğinin pratiğine teslim olacaktır.

Bakalım bu sınavda nasıl sonuçlanacak?

 

Bu işin sonu nereye varacak…

Halkın toplu olarak bulunduğu mekânlarda sigara içilmesi yasaklandı.

Çok ta iyi oldu, ilk aşamada bazı esnaflarımız olumsuz etkilense de süreç içersinde vatandaşlarımız bu mevcut duruma uyum sağlayarak yine alışkanlıklarına bağlı olarak tarzlarını sürdürdü.

Yine kahvehanelerine gitti, yine restaurantlarda  oldu.

İlk zamanlarda nispeten bir çekince yaratan sigara yasağı vatandaşın mekânlara ilgisi noktasında etkisini yitirmeye başladığı, vatandaşların yasağa uyum gösterdiği koşullarda ortaya bomba gibi bir gelişme düştü.

Hafiyeler ile bundan böyle mekânlar gözlenecek, sözde sigara yasağına uyum göstermeyen mekânlar kontrol altına alınacaktı.

Sigara yasağına uyum noktasında çok önemli bir problem yok iken; sözde kış koşullarını bahane eden yetkililer hafiyecilik uygulamasına soyundu.

Bu her şeyden önce bu noktada faaliyette bulunan esnafımıza dönük bir saygısızlık dışında daha tehlikeli sonuçlar doğuracak bir gelişmenin ifadesi.

Değil mi ki bu ülkede insanlar kanunsuz olarak istendiği gibi dinlenebiliyor. Şimdi de özel ajanlar ile gözlenmeye başlanabilir.

Hem de bu iş için şimdilik 400 kişilik bir kadro yaratılmış.

Bu durum insan hak ve özgürlüklerine aykırı, bu bağlamda da yetkililerin organizeli bir biçimde kişi hak ve özgürlüklerine yaptıkları kanunsuz bir saldırıdır.

Bugün sigara yasağı kontrolü amacıyla başlayan bu yasa dışı organizasyon yarın başka neleri kontrol eder, nelere müdahale eder varın siz düşünün.

Bu adımlar korku cumhuriyetine doğru atılan adımlardır.

Hal böyle iken siyasi iktidar bir yandan da demokrasi havariliğine soyunmuş, sözde Kürt halkının sorunlarının çözümü için “açılım” politikaları ile prim yapmaya çalışmaktadır.

Uyarı grevine çıkacak kamu çalışanlarını tehdit eden bir başbakan, ajan kadrosu ile halkını izlemeye soyunan bir bakanlık, sonrasında da bu ülkenin demokratikleştirilmesini ağzından düşürmeyen örtülü faşist bir siyasi irade.

Tehlikenin farkında mısınız?

 

Sermet ATADİNÇ