Tutuklu gazeteciler şampiyonu olan ülkede “Basın Bayramı”
Ülkemizde gerçeklerin altüst edilmesi, gizlenmesi ve çarpıtılması için en güzel yöntemlerden biri de; bazı günleri, bayram ilan etmektir.
24 Temmuz “Basın Bayramı” tam da böylesi bir uygulamadır.
24 Temmuz 1908 yılında ikinci meşrutiyetin ilanı ile sansürün kaldırılmasına bağlı olarak 1950 yılında ilan edilen “Basın Bayramı” için en anlamlı tepki; basın çalışanlarının “bu koşullarda bayram mı olur” tepkileriyle , “bize her gün bayram ”mesajlarıyla iletmek istedikleridir.
Buna karşın, içinde bulunduğumuz koşullarda “basın bayramı” kutlamasında bulunan “basın” çalışanları için söylenecek çok fazla bir şey yoktur.
Çünkü bu ülkede bir de yandaş basın gerçeği söz konusudur.
Ülkemiz basın özgürlüğü anlamında 170 ülke arasında 154. sıradadır.
Tutuklu gazeteciler bakımından dünya birincisidir.
İfade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, terörle mücadele yasasının gazeteciler üzerinde bir baskı aracı olarak sallandırıldığı, ekonomik olarak son derece zor şartlar altında sendika ve örgütlenme özgürlüğünden yoksun olarak çalışan gazeteciler, birde çalıştıkları kurumların oto sansürü altında mesleklerini sürdürmektedirler.
Sokaklarda, meydanlarda coplanarak gazlanarak görev yapan gazeteciler bununla da kalmayıp görevlerini yaparken gözaltına alınmaktadırlar.
Bu ülke takip ettiği bir haber sırasında gözaltına alınarak uğradığı kötü muamele nedeniyle yaşamını yitiren gazetecilerin olduğu bir ülkedir.
Eleştiride bulunmak gibi demokrasinin en temel kriteri olan ifade özgürlüğü özelikle siyasi iktidarın çıkarlarına dokunulduğunda, eleştiri yapan gazeteciler siyasi iktidarın hışmına uğramakta işlerinden olmakta,cezaevlerine atılmakta ve çeşitli şekillerde linçe tabi tutulmaktadırlar.
Ülkenin başbakanın gazetecilere “tasmalarınızdan kurtardık”,” batsın sizin gazeteciliğiniz” gibi hakaretler yağdırırken basın bayramından bahsetmek kadar anlamsız bir şey olamaz.
İş güvencesi olmayan, her an işsizlik tehlikesi ile karşı karşıya olan basın çalışanları, medyanın ülke gerçeklerine uygun olarak almış olduğu pozisyonun altında sürekli ezilmekteler, ve koşulları her geçen gün olumsuzlaşmaktadır.
Medyanın mevcut sistemin mülkiyet ilişkilerinin getirdiği sonuçlardan etkilenerek vesayet altına girmeleri de bir başka sorundur.
Kısaca tablo budur.
Hala bayram havasında hareket edenler için artık söylenecek bir şey kalmamıştır.
Bu hal teslim olma durumunun kaçınılmaz çaresizliğinden başka bir şey değildir.
Hala “basın bayramı” diyenler varsa uzak dursunlar
Onların yeri, demokrasi düşmanlarının, baskı ve teslim alma politikalarıyla sözde demokrasicilik oynayanların yanıdır.
Basın çalışanlarının bu zinciri kırmaları için önemli sorumlulukları vardır.
Öncelikle gerçeklerden, emekten, özgürlüklerden, mağdurdan, haksızlığa uğrayanlardan, haklı olduğu halde gücün altında ezilenlerden yana gazetecilik mesleğini sürdürmeleri ve örgütlenerek kendilerine dayatılan koşulların değiştirilmesi için mücadele etmesi gerekir.
Basın bayramlarını kutlayacağımız günlerin koşullarını yaratmak basın çalışanlarının elindedir, fedakarlık ve sorumluluk gerektirmektedir.
Mevcut sistem ile uyum sağlayarak bayram günlerine kavuşmak mümkün değildir.
Onun için basın emekçileri muhalif kimliklerini korumalı ve boyun eğmemelidirler.