TÜTTÜRÜ DÜNYA...
karanfilim tomurlanmış
yani direniyor
yani diren diyor,
üç kere öpüyorum da
başıma koyuyorum umudu.
güneş doğacak diyor bulutlar,
yani güzel günler var,
yani çekip gitme şiirden.
ihtimal ikimiz de görürüz,
bu kavgadan sonra bahar...
1 Temmuz itibariyle nargile salonları dışında her yer açıldı, tüm kısıtlamalar kaldırıldı. Eeee, şöyle bir yayılıp, bacağımızı karşı mahalleye uzataraktan, boynumuzu hafif öne eğerekten, dudaklarımızı aşağıya doğru büzerekten marpucumuzdan hani. Yok, ona daha sıra var; zaten oldum olası nargileye ısınamadım gitti. Sağlığa zararlı olması bir yana, görünüm olarak da bence rahatsız edici. Şark toplumlarının tembel ve kaderci, hayata boş vermiş ruh halinin görsel sunumu olarak değerlendiriyorum. Yine de bu işten ekmek parası kazananlar açısından bakınca üzülüyorum elde olmadan.
Kısıtlamalar kalktı, aşılar hemen her yaş grubuna açıldı. Bu yazımı da 2. doz Biontech aşımı olduktan 1 saat sonra yazıyorum. İlk dozda yaşadığım bir baş ağrısı dışında sorun olmadı. Umarım bu defa da pek bir sorun yaşamam. Aşı olmadan önce doldurduğumuz ve onayladığımız formu bu kez daha dikkatli okudum. Aşı karşıtlarının öne sürdüğü gerekçeleri haklı gösteren pek çok ifade var içerikte; "ya siz bu aşıyı oluyorsunuz ama daha neyin ne olduğu pek belli değil, üretim hatasından kaynaklananlar dışında bi sıkıntı yaşarsanız ben karışmam ona göre, sonra papaz olmayalım" minvalinde cümleler. Tedirgin oldum ister istemez, yine de ilk dozdan sonra hala hayatta olduğum için "bize bişi olmaz, olsaydı şimdiye kadar olurdu ya" diyerekten hemşire kardeşime teslim ettim kolumu. Her ihtimale karşı 15-20 dakikalık beklemeden sonra hastaneden ayrıldım. Bu pandemi gerçekten çaresiz bıraktı bizi. İlk virüs tipinden sonra onlarca kez mutasyona uğrayarak, insanlığın başına bela olmaya devam ediyor. Uzmanlar aşılar konusunda oldukça umutvar konuşuyor. Umarım aşılar yan etkiler yaratmadan işlevini yerine getirir ve bu belayı başımızdan defederiz kısa zamanda. Aşı karşıtlarının kaygılarını anlamakla birlikte insanları paniğe sürükleyebilecek ve aşı olmaktan kaçınmalarına yol açabilecek komplo teorilerini kendilerine saklamalarını salık veririm. Şu anda tek geçer akçe aşılanmak ve toplumsal bağışıklığın sağlanmasına katkıda bulunmak.
Geçtiğimiz hafta sonu üç ayaklı üniversite giriş sınavları (YKS) yapıldı. Uzaktan eğitimle geçen son 2 eğitim-öğretim yılına rağmen, uzmanlara göre oldukça zor sorular sorulmuş. Bu sınav sisteminin kaldırılması konusunda Bahçeli ile hemfikirim. İlkokuldan başlayarak, çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerine göre nesnel bir şekilde değerlendirilerek yönlendirilmeleri daha uygun olacaktır. Batıda bu konuda örnek uygulamalar mevcut. Gençlerimizi daha fazla yıpratmayalım. Laik, mümin otobüs gibi saçma sapan kavramlar ile uğraşacağımıza geleceğimiz gençlerin, hayata sen sağlıklı ve en nitelikli nasıl yetiştirileceği, nasıl hazırlanacağı konusunda kafa yormak gerek. YKS yanında ortaokul çağı çocuklarımızın karabasanı LGS de kaldırılmalı. Hazır ritmi tutturmuşken arada YÖK`ü de kaldırsalar ballı börek.
Sedat Peker yine salvolar savurdu ama konuşurken yaptığı esprileri ağzından duymayıp, yorumlayacak kripto emareler de göremeyince sanırım eskisi kadar yüksek reytinge ulaşamadı gibi. Sıkı takipçiler dışında Twitter pek rağbet görmedi sanki. Bir de iddialarda adı geçenlerin sessiz kalması, deve kuşunu oynaması da bunda etkili olmuş olabilir. Fakat her şeye rağmen bazı savcıların iddialarla ilgili harekete geçtiğini öğrenmek sevindirdi. Bu arada, Sedat Peker`in iddialarından bir şekilde nasiplenen Deniz Baykal`ın artık siyasi ömrünü tamamladığını ve elini eteğini partiden çekmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Geçtiğimiz günlerde en ses getiren olaylardan biri de LGBTİ destekçilerinin Onur Yürüyüşü`nde yaşanan polis şiddeti idi. Asıl sorumluluğu etkinliğin güvenliğini sağlamak olmalı iken, anlamlandıramadığım bir şekilde etkinliğe katılanlara ve gazetecilere yönelik tutumu yüzünden, Madonna`nın da katkılarıyla bir kez daha dünya gündemine oturduk. Ama Liana Georgi`nin polis kortejinin önünde salına salına dans ederek, düdük öttürerek yürümesine bayıldım. Polis kardeşlerimin de gülümseyerek, kaçamak bakışlar attıklarını görmedim değil. Hani aslında üstlerinden baskı gelmese, aynı İsveç polisi gibi onlar da salsa, samba, baçata dallarındaki yeteneklerini gösterebilirdi. Özgürlükten korkmaya gerek yok, gelin bu ülkenin emeklisi, işçi-memuru, polisi, doktoru, sanatçısı müzikler, danslar eşliğinde yürüyelim güzel günlerde. Yollar, binalar, ağaçlar, bütün dünya güzellik görsün. Biz Avrupalılara değil, onlar bize gıpta etsin. Unutmadan, şort giyen kadını uyaran, tehdit eden, utanmazlıkla suçlayan adam hak ettiği yanıtı o hanım kardeşimizden aldı: SANA NE!
Şu imamlar meselesi vardı aklımda; Avusturya`da Diyanet tarafından görevli olarak gönderilen bazı imamlar camilerde fazlaca siyaset yapıyorlar diye sınır dışı edilmelerine karar verilmiş. Vallahi biz de siyasetle uğraşan imamları sınır dışı etmeye kalksak, geriye kalan imamların sayısı bir elin parmakların sayısını geçmez gibi geliyor bana. Diyanet, imamları bu konuda uyarmalı, eğitmeli. Bu ülkede 150 bin öğretmen bir o kadar da doktor ihtiyacı varken, yaklaşık 100 bin imam-müezzin fazlası olması nedeniyle iş yükleri az da acaba bu yüzden mi siyasete de el atmak isteyenler, bir partinin neferi gibi tutum sergileyenler çıkıyor içlerinden, bilmiyorum. Asıl işlerini yapsınlar, kadına ve çocuğa şiddet ve istismarın, haramın, çalmanın, doğayı talanın ne kadar büyük suç, ne büyük günah olduğunu anlatsınlar bir yandan.
Kısıtlamalar kalktı demiştik başta; kordon ne şenlenecek şimdi. Nasıl özledim memleketimi. Neyse ki az kaldı, haftaya doya doya içime çekeceğim Çanakkalemin, denizimin kokusunu. Bir de şu musilaj belasını savsak da denizimin tuzuna bulansam gönül rahatlığıyla. Bir de trafik karmaşası olmasa, yetkililer bu derdin çözümüne bir el atsa. Olur mu dersiniz, olur olur, olmalı, olacak. Yarınlar daha özgür, daha mutlu yaşanacak bu kentte. Sağlıkla kalın, umutla...