Doç.Dr.Coşkun Bakar Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Hikâye dünyaca ünlü aktör Leonardo DiCaprio’nun çocukluğundan hatırladığı bir resimle başlıyor: Hieronymus Bosch’un “Dünyevi Zevkler Bahçesi”. Bosch’un 1500’lerde resmettiği bu tasvir üç panelden oluşmakta. Birinci panelde içinde Adem’le Havva’nın ve huzur içindeki tüm canlıların bulunduğu cennet; ikinci panelde içinde ölümcül günahların, nüfus fazlalığının, ahlaksızlığın tasvir edildiği dünya; üçüncü bölümde ise tam bir kabus; DiCaprio’nun değişiyle yozlaşmış ve parçalanmış bir cennet ya da cehennem…
Leonardo DiCaprio imzasıyla 2016 yılında yayınlanan, küresel ısınma sorunu ve çözümleri aranan belgeselde Birleşmiş Milletler Genel Sekreter’i Ban Ki-moon çok önemli bilgiler sunmuş. Ban Ki-moon, iklim değişikliğinin çok hızlandığını ve hepimizin batışına neden olacak olağan dışı hava modelleri gördüklerini söylüyor. DiCaprio iki yıl boyunca tüm küreyi gezerek hazırladığı belgeselde küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en yakıcı etkisiyle mücadele edenleri ve yaşanılanları gözler önüne seriyor.
Belgeselde ortaya çıkan en önemli sorun enerji üretimi. 19.YY’dan itibaren günümüzde ulaştığımız yaşam standardını sağlayan enerji üretim biçimlerimiz görünen o ki sonumuzu da hazırlamakta. Belgesel petrol ve kömür maden alanlarının çevrede yaptığı tahribatı üretenlerin gözünden anlatarak başlıyor. Kumlu petrolü ayıklama işleminin nasıl bir çevre felaketi olduğunu gösteriyor. Al Gore’un yıllar önce ona anlattığı bilim kurgu filmi gibi olan felaket senaryolarının artık gerçekleşmeye başladığını söyleyerek, Kuzey Kutbunda bulunan Baffin Adasına gidiyor. Ada yerlileriyle yaptığı görüşmede, eskiden mavi ve katı buzların olduğunu; ancak şimdi sadece dondurma kıvamında buz olduğunu öğreniyor. Kendisine eşlik eden bir bilim insanı, 2040 yılında Kuzey Kutbunun gemiyle geçilebileceğini söylüyor ve Antartika’nın yok olması durumunda hava modellerinin değişeceğini, sellerin ve kuraklığın çok daha yıkıcı olabileceği uyarısını yapıyor.
DiCaprio buradan Florida’ya geçiyor. Miami Belediye Başkanı Philip Levine ile görüşüyor. Anlaşılan o ki küresel ısınmanın gözle görülür sonuçları Miami’de görülmeye başlanmış. Başkan Levine, “Varlığına inanmıyorsanız bize gelin” diyor. Miami’de güneşli gün seli dedikleri bir olayla boğuştuklarını, sokakların birden suyla dolduğunu ve bununla mücadele etmek için de yolları yükselttiklerini ve pompalar yerleştirdiklerini anlatıyor. Projenin 400 milyon Dolara mal olduğu ancak sadece 50 yıl zaman kazandıklarını, belirtiyor. Başkan Eyaletin Vali’sinin ve kabinesinin yaşanılanlara inanmadığını ve Florida’daki yöneticilerin “İklim Değişikliği” tabirini bile kullanmasını yasakladığını söylüyor. Hal böyle olunca çözüm üretmek oldukça zor oluyor. Başkanla yapılan sohbette bilime karşıtlığın temelinde politikanın yattığını; okyanusların Cumhuriyet’çi ya da Demokrat olmadığını; ancak yükselmesini bildiklerini söylüyor.
Dr.Michael E.Mann ile yaptığı görüşmede ise iklim değişikliği ile ilgili çalışan bilim insanlarının nasıl korkutulduğu ve itibarsızlaştırıldığının örnekleri veriliyor. Dr.Mann, Penn State Üniversitesi, Dünya ve Çevre Sistemleri Enstitüsünde iklim değişikliği üzerine çalışan bir bilim insanı. İklim bilimcilerinin %97’sinin iklim değişikliği konusunda hem fikir olduklarını söylüyor. Dr.Mann “Hokey Sopası” adı verdikleri grafiği yayınladıkları andan itibaren tam bir itibarsızlaştırma ve saldırı kampanyası ile karşılaştığını anlatıyor.
DiCaprio daha sonra son yılların büyüme devi olan Çin’e gidiyor. Dünyanın sanayi üretimini en ucuz şekilde üzerine alan Çin’in bedelini ülkesinde yaşayan insanların sağlığı ile ödettiğini anlatıyor; Toplum ve Çevre İşleri Enstitüsü Yöneticisi olan Ma Jun. Ma Jun, Şandong Yarımadasında tüketilen kömürün ABD’de tüketilene eşit olduğundan bahsediyor. Pekin’de yaşayan insanların hayatını hava kirliliğinin nasıl etkilediğinin çarpıcı örnekleri belgeselde sunuluyor.
DiCaprio oradan Yeni Delhi’ye geçiyor. Hindistan’ın dünya üzerinde en fazla fosil yakıt tüketen üçüncü ülke konumunda olmasına rağmen yüz milyonlarca insanın elektriğe hiç ulaşımının olmadığından bahsediyor, Bilim ve Çevre Merkezi’nden Sunita Narain. DiCaprio’nun karşısına Hindistan’da yoksulluk ve eşitsizlik çıkıyor. Biryanda fazla enerji kullandığı için küresel ısınmaya neden olan bir dünya, diğer yanda binlerce yıl önceki koşullar altında yaşayan ve küresel ısınmanın en yıkıcı etkilerine ilk önce maruz kalacak yoksul dünya. Doğaldır ki Sunita Narain bu çelişkileri DiCaprio’nun nezdinde gelişmiş dünyanın suratına çarpıyor. Hindistan’ın Nuh köyünde halen tezekle ısınmaya ve yemek yapmaya çalışan insanlar ve altı aylık yağmuru beş saatte aldığı için tüm ürünü yok olan çiftçiler çıkıyor, karşısına DiCaprio’nun… Narain, dünyayı değiştirmek için önce kendi evinizden başlayın ve siz başarın ki biz de politikacılara dönelim ve “bakın ABD yapıyor, bizde yapabiliriz diyelim” diyor. Narin çok ciddi bir uyarı yapıyor. “Siz geçmişte sorun yarattınız biz de gelecekte yaratabiliriz. Hindistan’da yaşayan ve biyokütle kullanarak yemek pişiren 700 milyon hane kömür kullanmaya başlarsa dünya kavrulur” diyor. Narin konuşmasında ABD’ye nazaran daha fazla yenilenebilir enerji yatırımı yaptıklarını da belirtiyor.
DiCaprio daha sonra Büyük Okyanus’ta bulunan Kiribati ada devletine gidiyor. Bu adalar küresel ısınmanın en hızlı ve yıkıcı etkilerine maruz kalacaklar. Kiribati Devlet Başkanı Anote Tong (2003-2016) ile yaptığı görüşmede adaların su altında kalmaya başladığını ve bilim insanlarının yaptıkları tahminlere göre de tamamen su altında kalacağını söylüyor. Şimdiden insanların henüz suların yükselmediği bölgelere taşınmaya ve Fiji’de toprak satın almaya başladıklarını ifade ediyor. Ancak Başkan bu önlemlerin tüm ada halkını kurtarmaya yetmeyeceğini söylüyor.
Leanorda yaklaşık 1,5 saat süren belgeselinde Obama’dan Papa’ya kadar birçok liderle görüşüyor ve okyanuslardaki adalardan kutuplara kadar dünyanın birçok bölgesinde küresel ısınmanın etkilerini gösteren izler arıyor. Buluyor da…
Belgesel içinde küresel ısınmaya inanmayan politikacı, bilim insanı ve gazeteciler de yer alıyor. Bir tanesi o gün havanın çok soğuk olmasından yola çıkarak, “Nerede bu küresel ısınma?” diye soruyor. Tüm bunları izlediğimde Ortaçağ’da veba salgını sırasında yaşanılanlar aklıma geliyor. Yüzlerce yıl veba Avrupa’yı ve Akdeniz dünyasını kasıp kavururken insanlar inançlarının aymazlığı içinde, Tanrılara yalvarmak ve günah keçisi aramak dışında bir şey yapmamış ve kendilerini hastalığın insafına bırakmışlardı. Nitekim hastalık bir şekilde insafa gelmiş ve bugün bile tam olarak anlamadığımız bir sebepler dizisi sayesinde tüm insanlığı yok etmeden tarih sahnesinden çekilmişti. Doğa sizin inançlarınızı anlamaz ve inançlarınızla onu anlayamazsınız. Doğa akıl yoluyla, gözleme ve deneye bağlı olarak izlenmeyle öğrenilir. Günlük menfaatleriniz ya da inançlarınız üzerinden hayalini kurduğunuz dünya doğanın gerçekleriyle çelişiyorsa, sonuçları sizin için ölümcül olabilir. Dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğunu en sonuncusu 65 milyon yıl önce olmak üzere beş büyük kitlesel yok oluş yaşadığını ve insanın sadece 200 bin yıldır yeryüzünde olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Üzerinde bulunduğumuz küre bizim neslimizden çok yaşlı ve birçok canlıya ev sahipliği yaptığı gibi mezarı da olmuştur.
Sanayi devrimi ve kapitalizm sonrası yarattığımız dünya ve alışkanlıklarımız, dünyanın kırılgan düzeni üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Eğer akılcı bir şekilde yaşam tarzımızı bu düzenin sınırları içine çekmeyi öğrenemezsek, Ortaçağ’daki kara ölümden çok daha büyük bir yıkımı yaşayacağımız şimdiden görülmeye başladı. Bilim bunun kanıtlarını sunmakta. Leonardo DiCaprio da belgeselinde bize bu kanıtları göstermeye çalışmış.
Bu yüzen bu belgeseli toplumun tüm kesimlerinin izlemesini öneriyorum!
Milletvekilleri, siyasi parti yöneticileri, belediye başkanları, valiler, kamu idarecileri izlemeliler! Çünkü alacakları ve uygulayacakları kararlar geleceği etkileyecek; ancak farkında değiller ya da görmek istemiyorlar. Paris Konferansı kararlarına rağmen hâlâ ülkemizde termik santral yapma inadı devam ediyor. Çan’daki hava kirliliğini sağır sultan bile biliyor; ancak ikinci termik santral inşaatı başladı, üçüncüsü de yolda. Siyasi partilerin toplumun sorunlarını çözmektir; ancak ülkemizde neredeyse hiçbir siyasi partinin ayağı bilime dokunan çevre politikası yok.
Çevreciler izlemeli! Çünkü savunuculuk nasıl yapılır; tam olarak bilmiyorlar. Toplumun tüm kesimlerine ulaşamıyorlar ve bölgesel öncelikli sorunlarını gözlemleyip sunamıyorlar.
Bilim insanları izlemeli! Çünkü günlük yaşadıkları keşmekeşin içinde bölgelerinde ya da ülkelerinde ne yaşanacak; bilimsel olarak izleyemiyorlar. Bir bilim insanının günlük yaşantısını devlet ve sanayi o kadar fazla yönetiyor ki gerçek sorunları bilimsel olarak tartışmak; gündemlerinde yok.
Toplum izlemeli! Çünkü belgeselin de sonunda belirttiği gibi küresel ısınmaya ve çevreye duyarsız politikacıları sandıktan çıkarmamayı öğrenmeli…