TOPRAKTAN DOĞAN DÜŞÜNCE: FİZYOKRASİ
Bugün ele alacağım yazımda sizlere iktisadi düşünce tarihinde yer edinen, insan tarihinin tozlu raflarındaymışçasına unutulan bir düşünce yapısı olan fizyokrasiyi anlatacağım.
Bu yüzden her ne kadar ana konumuz toprak ananın bize sunduğu üretkenliğin temelini savunan fizyokrasi düşünce ve fizyokratlar olsada öncelikle sizlere iktisadi düşünce tarihinden bahsetmem ve akabinde sizleri fizyokrasi düşüncenin oluşumuna götürmem en doğrusu olacaktır.
Tüm bunlardan size bahsettikten sonra gelin sizlerle iktisat ve iktisadi düşünce tarihine girişimizi yapalım. İnsanoğlunun varoluşundan günümüze kadar değişik ihtiyaçlarını karşılamak için farklı birçok faaliyetlerde bulunulmuştur. Bu bağlamda iktisat, insanoğlunun varoluşundan bu yana sınırsız olan ihtiyaçları arasında nasıl bir dağılım yapılacağını inceleyen sosyal bir bilim olarak doğmuştur. İktisat, bize; Neyi?, Kim için?, Ne kadar üretilecek? Ve Nasıl üretilecek? Sorularını sorar ve bu soruların cevabı ise içinde bulunulan toplumdaki bireylerin algı ve değerlerine göre değişmektedir. Peki iktisadi düşünce tarihi tam olarak nerede ve nasıl başlamıştır?
Aslında bu sorumuzun cevabını iktisadın tanımından da çıkartabileceğimiz gibi cevap olarak insanoğlunun varoluşundan bu yana süregelen uygarlıklar olan Eski Yunan, Eski Çin ve Eski Mısır toplumlarından başlamaktadır diyebiliriz.
İktisatçıların yaptıkları söylemler ile toplumun şekillenmesine katkı sağlayan bireyler olarak ele alacak olursam, iktisadi düşünce tarihinin işlevi de tam olarak iktisatçıların toplumu yönlendiren bu söylemleri ile belirir. Bu tarih iktisadi düşüncelerin bir bilgi formu ile nasıl ortaya çıktığı ile ilgilenmektedir.
İktisadi düşünce eski çağdan bu yana evrim geçirerek günümüzdeki yapısına ulaşmıştır. Eski çağ toplumlarının en belirgin özelliği tarımsal karakterleri olmasıdır. Lakin o dönemlerde tarım günümüze göre etkin kullanılan bir ekonomik faaliyet değildi. Yani eski çağlarda tarım faaliyetleri tarım dışı nüfusu besleyememekteydi. Eski çağdaki çiftçileri inceleyecek olursak bu kişilerin toprak sahibi olmayan ve sadece kölelik sistemi ile çalışan kişiler olduğu görülmektedir. Bu çağda toprak ise iktidarı elinde bulunduranların yönetiminde olmaktaydı.
Bu dönemlerde Doğu toplumlarında iktisadi düşüncenin iki temel kaynağı bulunmaktaydı. Bunlar; kutsal bir kitap olan Tevrat ve devlet yönetimine ilişkin kurallar bulunmaktaydı. Devlet yönetiminde kullanılan bu kurallara, eski çağ Hint ve Çin metinlerini sizlere örnek olarak sunabilirim.
Doğu toplumlarının iktisadi görüşlerine değinmişken Eski Yunan`ı ele almadan geçmem saygısızlık olurdu. Ksenefos M.Ö. 4. YY. "ekonomi" terimini ilk kullanan düşünürdür. Ekonomi adında bir kitabının olması kendisinin ne kadar değerli ve atlanılmaması gereken bir kişi olduğuna sizleri de inandırmış olmalıdır. Bunun haricinde Platon ve Aristo`da bu dönemlere damga vurmuş düşünürlerdi.
5. ve 15. YY. kapsayan dönem ise iktisadi düşüncenin orta çağdaki durumunu ele alan dönem olarak bilinmektedir. Bu dönemde Roma`nın yıkılışı ile iktisadi düşünce yapısı feodel örgütlenme ve kilise yapılarıyla şekillenmeye gitmişti. Bu dönemde orta çağ avrupasında tarım önem kazanmış ve tarımın organizasyonunda serflerin ve küçük işletmelerin etkili bir yeri bulunmaktaydı.
Bu dönemin akabinde ise 16. YY. Batı Avrupa`da başlayan merkantilizm düşüncesi ortaya çıkmıştır. Dillendirmesi zor olabilecek merkantilizm düşüncesini ticaretçilik düşüncesi olarak Türkçeleştirebilirim.
Peki, size iktisadi bir soru yönlendirmem gerekirse, üretkenliğin ve kazancın temeli olarak ticaret yapmayı mı örnek gösterirdiniz yoksa tarıma dayalı bir elverişlilik ile kazanç sağlamayı mı? Tam olarak bu sorumuz merkantilizm ile fizyokrasi arasındaki çakışmayı ve fizyokrasi düşüncenin ortaya çıkma sebebini dile getiriyor. Çünkü 15 YY. ile 18 YY. arasında ortaya çıkan merkantilizmin savunduğu ticaret ile iktisadın gerçekleşme düşüncesi 18 YY. sonlarında yerini fizyokrasinin yani topraktan gelen üretkenliğin sınırsız olan insan ihtiyaçlarını karşılayabileceği düşüncesini savunan iktisadi düşünce yapısını doğurmuştur.
Bu yüzden asıl konumuz olan fizyokrasi ve fizyokratlara girmeden önce bir miktar merkantilist düşünce yapısından bahsetmekte fayda olacaktır. Merkatinlizm, 15. YY. ile 18. YY. arasında ortaya çıkan yani Avrupa iktisadi düşüncesinin ve ulusal ekonomisinin geleneksel biçimde ele alındığı dönem olarak da bilinen bu dönemde Adam Smith`in ticari ya da merkantilist sistem olarak adlandırmasıyla isimlendirilmiştir. İktisadi düşüncede merkantilizm, bir ulusun zenginliğini o ülkenin sahip olduğu altın veya gümüş gibi değerli madenlerin fazlalığına dayandıran bir anlayış yapısına sahip düşünce biçimidir.
Merkantilist düşünce yapısında bir ülkenin ticaret ile elde ettiği ekonomisi (altın, gümüş) o ülkenin gücünü göstermektedir. Bu durum ise bölgesel ekonomiden ziyade milli ekonomilere geçişi ve günümüzdeki modern milli devletlerin kurulmasında da bir öneme sahip olmuştu. Paraya dayalı ticaret felsefesine sahip olan bu iktisadi düşüncede devlet ekonomik olarak güçlü ise halkı mutlu ve huzurlu olacaktır felsefesi bulunmaktadır.
Merkatilist düşünce felsefesi ticaret ile elde edilen zenginliğin ülkeye sağlayacak olduğu ekonomik güç ve ekonomik zenginliğin çağa getirdiği en büyük sorun ise ülkelerin sürekli savaş eşiğine gelmeleri olmuştur. Çünkü o dönemlerde piyasada bulunan altın ve gümüş sınırlı idi ve ticaret ülkeler arasında hareket halindeydi. Bu durumda eğer bir ülke zenginliğini ilan etmiş ise bu başka bir ülkenin fakirleştiği anlamına gelmekteydi. Kısaca bir ülkenin ticaret ile kar elde edebilir oluşu diğer ülkelerin zarara uğradığı anlamına geldiği için, ülkeler kendilerine kuvvetli bir ordu ve donanma kurma ihtiyacı artmış ve ticaret için ülkeler arası savaş rüzgarları esmesine sebebiyet vermiştir.
Merkantilist düşünce ile tarım tamamen göz ardı edilmişti, sanayiye önem verilip ülkeye altın ve gümüş girişini sağlayacak ticaretsel faaliyetler ile zenginleşme girişimlerde bulunulduğu için merkantilist düşünce kendi dar çerçevesi içerisinde boğulmaya başlamıştı. Merkantilist ilkelerin 300 yıl boyunca kullanılması ise çok güçlü ideolojik tepkiler oluşturmuş ve bu ideolojik tepkilerden biride fizyokrat düşüncenin doğuşuna sebep olmuştu.
Peki "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" gibi bir düşünce nasıl gelişmişti? 18. YY.`ın ortalarında çıkan ve ilk liberaller olarak kabul edilen fizyokratlar, fizyokrasi düşüncesinin savunucuları olarak bilinirler. Aynı zamanda fizyokratlar ekonomiyi bir bütün olarak ele aldıkları içinde ekonomi biliminin kurucuları olarak da görülmektedirler. Dönemin fizyokratları, belirli bir düşünce disiplininde hareket ederek o düşüncenin analizlendirmelerini yapmalarıyla nam kazanmışlardı. Fizyokratların bu düşünce yapıları ise iktisatta, soyutlama, model kurma ve ekonomik olayları bir bütün içinde ele alma gibi düşüncelerin temelini oluşturmalarına yaramıştı.
Gözünüzde fizyokrakrasiye karşı oluştuğunu düşündüğüm bu ilgi ışığında sizlere fizyokratların kimler olduğunu ve fizyokrasi düşüncenin esaslarına değinip, toprak ananın bu savunucularına dair bir yolculuğa çıkartmak istiyorum.
Temelinden başlamak gerekirse, 18. YY. ortalarında Fransasız kralı 15. Louis`in saray hekimi olan Francois Quesnay`nin çevresinde toplanan ve aynı ekonomik düşünceyi savunan kimselere fizyokratlar denilmektedir. Fizyokrasi kavramını ilk kullanan kişi olarak bilinen Dupont de Nemours, ulusal zenginliğin kaynağını tarımda bulan ve fizyokrat düşünceyi hazırlayan Cantillon, Mercier de la Riviere Turgot ve Mirabeau`da fizyokrasinin önemli düşünürleri arasında görülmektedirler.
Fizyokrasi düşüncenin kurucuları olan fizyokratlar, üretimin madde yaratma ile sağlanabileceği ve bunu tarım ile gerçekleştirmenin mümkün olacağı ayrıca her emeğin bir değere tekabül edeceği düşüncesini savunmaktadırlar. Çünkü tarımda bir emeğin karşılığı kat ve kat fazla alındığı ve ürünler tüketim ihtiyacından daha çok üretildiği için ortaya bir üretim fazlalığı çıkartmaktadır. Bu durum ekonomide safi hasıla olarak bilinmektedir. Bu yüzden fizyokratlar tarım dışı gerçekleştirilen her üretimi kısır olarak görmektedirler. Fizyokratların düşüncesine göre kısır üretimi size örneklendirmem gerekirse; fizyokratlar tüccarları sadece malların satışına aracılık eden bu yüzden hiçbir değer yaratamayan bir kesim olarak görmektedirler. Yani tüccarların finansal faaliyetlerde yarattığı hiçbir üretim yoktur. Bu tarz bir ekonomi de ise sadece mal ve paranın değiş tokuşu görülmüş olur. İşte bu durum fizyokratlar için kısır döngüyü oluşturmaktadır.
Fizyokrasi, ekonomik sistemi tümden gelimci akıl yürütme ile açıklamaktadır. Fizyokratlara göre ticaret iki yönlü bir sistemde gerçekleşmektedir. Her malın alışı bir satışı, her malın satışı ise bir alışı ifade etmektedir. Emek değer teorisinin savunucusu olan bu düşünce yapısında verimli emek ve verimsiz emek ayrımını ilk kez ele alan iktisadi düşünce yapısıdır. Ayrıca fizyokrasi düşüncesi, anlaşma, girişim, ticaret özgürlüğü ve özel mülkiyet gibi konularda da liberal anlayışın öncüsü olmuştur.
Fizyokratlar günümüz modern milli gelir hesaplarına yakın bir çerçeve çizmişlerdir. Fizyokrasi düşüncesi ile gayri safi üretim ile safi üretim arasındaki farklar, ekonomik tablolar ve girdi ile çıktı analizlerinin oluşturulmasına da öncülük etmiştir.
Özetle fizyokrasinin esasını gerek toplumsal alanda gerek ekonomik alanda doğal düzen oluşturmaktadır. Bu düşünce yapısına göre toplumun işleyişi de tıpkı fiziksel olaylarda olduğu gibi doğal düzende gerçekleşmelidir. Bu yüzden devletler işleyişi bozmamak için, toplumsal ve ekonomik alana müdahale etmeden sadece düzenin devamını sağlayacak gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmelidirler. Fizyokrasi düşüncesinde toprak mülkiyeti insanların refah ve mutluluğu için en hayırlı kurum olarak görülmektedir.
İktisadi düşünceler tarihinde toprak ananın savunucuları olarak gördüğüm fizyokratların ve onların oluşturduğu fizyokrasi düşüncesi her ne kadar küresel pazarlama ile tarihin tozlu raflarına kalkmış olsada tarımın varlığı ve üretkenliği tüm ülkeler için önemini halen korumaktadır.
Aydan Taştan
Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Öğrencisi