Tezkere savaş demektir.
Bugün meclis gündemine gelecek olan Suriye ve Irak’a asker gönderme ve yabancı silahlı kuvvetlerin ülkemizde bulunması ve hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması konusundaki tezkere, Ortadoğu’daki savaş rüzgarlarının kuvvetlendiği bir dönemde ülkemizi yeni tehlikelere götürecek bir yol haritasıdır.
Kendileri tarafından yaratılan şeriatçı terör çetesi IŞİD’e karşı olmanın arkasına sığınılarak savunulan tezkere bölgenin yeniden dizayn edilmesine ilişkin ABD emperyalizminin operasyonlarına destek olmanın açılımıdır.
1 Mart 2003 de Irak’ın işgal edilmesine ortak olmak için getirilen tezkereyi ret ettiren toplumsal muhalefetin bugün olmaması siyasi iradeyi daha da fütursuzlaştırmaktadır.
Ülkemizi Ortadoğu’da bataklığın içersine çekecek olan bu tezkere bölge halklarına kan ölüm ve acı dışında bir şey getirmez.
IŞİD’ci çetelere karşı olma tamamıyla bir kılıftır.
Bu savunma kalkanı arkasına sığınılarak bölgenin emperyalist çıkarlar temelinde yeniden dizaynı hedeflenmektedir.
Bunun için halkların iradesi yok sayılmakta özelikle Rojava bölgesindeki Kürt halkının demokratik yapılanması, kazanımları yok edilmek istenmektedir.
Kobene bölgesinde yaşanılanlar, Kobene halkının teslim alınması konusundaki girişimler bunu açık olarak göstermektedir.
Çanakkale savaşlarının 100. yılını yaşayacağımız günlere girerken 100. yıla yüklenen tüm anlamlar savaş politikalarına bu denli taraf olan bir siyasal irade altında artık değerini yitirmiştir.
Bir yandan savaş yanlısı politikaların ortağı olup, diğer yandan Çanakkale savaşlarının 100. yılında barış konseptiyle hareket etmek anlaşılabilir bir şey değildir.
Siyasal irade 100. Yıl kutlamaları kapsamında Çanakkale savaşların dünya barışına katkısı konusunu başından beri içine sindiremedi.
Bunun içinde bu konuya gerekli özeni göstermedi.
Ajans dedi,yıllar geçti,şimdi kuruluyor dedi,vazgeçti .
Bugüne kadar propaganda yapıldığı kadar ortada ciddi bir hazırlık yok.
Çanakkale Valisinin, “gecikilmiş bir durum söz konusu değildir” açıklamalarının pratikteki karşılığını hep birlikte göreceğiz.
Kapitalist sistem, savaşlarla beslenmektedir.
Barış halkların talebidir, halkların mücadelesi ile kazanılacak fiili durumdur.
Halklar barış istemelerine rağmen, emperyalistler ve işbirlikçileri bu istekleri hep görmezden gelerek yağma ve sömürü adına çıkarlarını savaşlar vasıtasıyla hayata geçirirler.
Savaşa ve savaş politikalarına karşı halkların duyarlığı gün geçtikçe gelişecektir.
Savaşlar; yıkımdır, felakettir, acıdır, kandır, insanlık düşmanıdır.
Çanakkaleli kadınların el emeği göz nuru dantel örtüleriyle kentin meydanındaki bir savaş objesi olan topu örterek verdikleri mesaj bu yönüyle çok anlamlıdır.
Savaşa karşı olmak için, barış için emek harcamak gerektiğini bizlere göstermişlerdir.
Barış için mücadele etmek bir insanlık onuruyken ülkemizin en yetkili ağızlarının ortaçağ karanlığından kalma anlayışlarla gündemde olmaları içinde bulunduğumuz durumu anlamak açısından önemli mesajlar oluşturmaktadır.
Bakın Cumhurbaşkanının yaklaşımına :” “Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz.
Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur.
Eğer olsun mu, olmasın mı diye tartışılacaksa, uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikâyet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir. Şiddet gelir.
Irkçılık gelir onun yerini doldurur.”
Ya başbakanın söylevine ne demeli; “Bakın size çok açık söylüyorum.
Türkiye’de IŞİD ve benzeri yapıların gelişememesinin önemli sebeplerinden biri İmam-Hatip Liseleri’dir.
İmam-Hatip Liseleri olmamış olsaydı, din adamının nasıl yetişeceğiyle ilgili formasyon olmamış olsaydı, sıkıntı yaşanabilirdi.
Bir de ailedeki dinî geleneğin sürmesi.
IŞİD’in ilacıdır din eğitimi…”
Bu kafalardan barış çıkmaz.
Bu kafalardan özgürlük, demokrasi çıkmaz.
Bilimin karşısındaki bu kafalar ülkemizi ancak ortaçağ karanlığına taşırlar.