Tek farklılık; delegeden ‘İnce’ ayar
Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında 33.olağan kurultay ile genel başkan olduktan sonra, CHP’de biri olağan olmak üzere 5 kurultay gerçekleştirildi.
Son gerçekleştirilen olağanüstü kurultay sonuçları, diğer kurultaylardan farklı olarak bir başka gerçeği gündeme getirdi.
Sonuçlar, 2015 milletvekilleri seçimleri öncesinde Kılıçdaroğlu için önemli bir uyarı olarak not edilmelidir.
Özelikle 944 imza ile genel başkanlığa önerilerek, 740 oyla genel başkan seçilmesi ve Muharrem İnce’nin 415 gibi dikkat çekici bir oy oranına ulaşmasının kodları iyi analiz edilmelidir.
Öncelikle kurultay delegeleri Kılıçdaroğlu’na bir uyarıda bulunmuş, CHP’nin derlenip toplanması konusunda bir mesaj vermiştir.
Bu mesaj bir uyarı olduğu kadar ideolojik bir içerikten yoksundur.
Zaten Genel Başkan Adayı olarak Muharrem İnce’de kurultayda sadece şikayet tarzı bir muhalefet tarzı göstermiştir.
Parti içersindeki ulusalcı kesimlerin, oluşan bu tepkideki paylarının söz konusu olmadığını göz önünde bulundurursak; CHP içersindeki tepkiyi daha doğru analiz edebiliriz.
Muharrem İnce bu kesimlerin temsilcisi olarak hareket etmemiştir.
Zaten parti meclisine seçilenler açısından baktığımızda yine Kılıçdaroğlu’un etkisi ortaya çıkmış, İnce’nin almış olduğu %34 lük oy oranı parti meclisine yansımamış; İnce’ye genel başkanlık yarışında çıkan oy bir tepki oyu kapsamında kalmıştır.
Kurultay iradesinin bu şekilde şekillendiği durumda kurultayda dikkat çeken; kurultay aracılığıyla CHP tabanına, gezi mücadelesinde, Roboski’de, Soma faciasında yaşamını yitirenlerin ailelerinin katılımı ile verilmek istenen mesajdır.
Bu mesaj, CHP’nin sol değerler noktasındaki yönelişinin göstergesi olarak sunulmuştur, ancak bu gelişmeyi anlamlandıracak olan bunun altının doldurulmasıdır.
CHP bu anlamıyla kurultay ile birlikte kendisine yeni bir hedef koymuştur.
Bu noktada atacağı adımların önemli bir karşılığı olacağını söyleyebiliriz.
Yeniden Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu bir demokrasi ve özgürlük sorunu olarak değerlendiren yaklaşımı, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına yaptığı vurgu, ekonomi alanında alternatif projelerle halkın bu sorununa sahip çıkılacağı üzerine yapılan değerlendirmeler CHP’de bundan böyle daha can alıcı, halkın temel taleplerine uygun politika üretileceğinin işareti olmuştur.
Fakat sorun bu tespitlerin altının doldurulmasıdır.
Şimdilik havada kalan, halk açısından karşılığı olmayan bir konumdadır.
CHP’li Beşiktaş Belediyesinde taşeron uygulamadan mağdur olan işçilerin sürdürdükleri direnişi kurultay önünde sürdürmeleri bu noktada son derece anlamlıdır.
Yaşamın kendisi,AKP hükümeti politikaların sonucu olarak emekçilerin içinde bulundukları durumu çok net olarak ortaya koymaktadır.
Sefalet içersinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan, can güvenliklerinin bile olmadığı, yaşam haklarının yok sayıldığı koşullarda azgın sömürü altında çalışmaya mahkum edilen emekçiler iş güvenliği koşularından yoksun bir ortamda her gün ölüm ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Bunun için ülkemiz, iş kazaları ölüm oranları nedeniyle Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü bir ülke konumundadır.
”Yeni Türkiye” işte böyle bir şey olsa gerek!
Kurultayın sürdüğü sırada İstanbul’a inşaatı süren bir iş merkezinde yine ihmal ve tedbirsizlik, daha çok sömürme daha çok kar elde etme çabaları nedeniyle güvencesiz iş koşullarına bağlı olarak düşen bir asansörde 10 işçi yaşamını kaybetti
Bu kadar ağır çalışma koşulları altındaki bir ülkede CHP, artık bu sorunların çözümü için aktif politikalar üretmeli, emek mücadelesinin kararlı savunucusu olmalıdır.
Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu bundan böyle CHP’nin disiplinli bir parti olacağını herkesin istediği gibi konuşamayacağına dair mesajlar vermiştir.
Bu değerlendirme hassas bir tespittir.
Zemini ince bir dengenin yaratılmasına bağlıdır.
Parti içi demokrasinin yok edildiği, işletilmediği koşullarda yaratılacak sözde disiplin CHP’de çok daha ciddi sorunlar yaratacaktır.
Bunun için karar süreçlerinde katılımcılığın hayata geçirildiği, örgütlerin iradesinin kararlara yansıdığı süreçler yaratılmadan partide disiplin sağlanmaz.
Hele bu koşulların gerçekleştirilmediği durumlarda farklı düşüncelerin önünün alınması ayrı bir yıkım olabilir.
Kılıçdaroğu rakı masasında siyaset yapanlar için de, sert bir çıkışta bulunarak buna izin vermeyeceğini belirtirken herhalde rakı fiyatlarını unuttu.
Rakı masalarında ülkeyi kurtaracak sosyal demokratlar önce kendileri batarlar.
Dünyanın en yüksek vergi oranı ile rakı fiyatlarını içilemez hale gelen muhafazakâr yaşamın temsilcisi AKP hükümeti masalarda siyaset yapmanın koşullarını ortadan kaldırmıştır.
Durum böyle iken rakı masaları için söz söylemek gerçekçi değildir.
AKP hükümetinin her geçen gün insanların yaşam tarzlarına müdahalesinin yoğunlaştığı bir durumda CHP içersindeki çalışma kriterini rakı masası üzerinden şekillendirmek gerçekçi değildir.
Bu arada Çanakkale’de, kayalıklar olarak bilinen bölge ve iskelede polisler tarafından alkol alan insanlara karşı yoğun bir müdahalenin yapıldığı şikâyetleri yapılmakatdır.
Vatandaşın bu tercihine saygılı olmak gerekir , vatandaşlar başkalarına rahatsızlık vermediği sürece bu alanlarda balık tutarken veya bir arkadaşı işle sohbet ederken almış olduğu alkole kimse karışmamalıdır.
Unutmayalım ki ,bu kent AKP’nin rakı masalı afişler ile propaganda yaptığı bir kenttir.
Buna karışmak açıkça yaşam biçimine müdahale demektir.
Güvenlik gerekçesiyle yapılacak müdahale bunu haklı çıkarmaz.
Güvenlik gerekçesi açısından oluşmuş herhangi bir durum yokken burada i’çki içemezsiniz’ tavrı kişisel özgürlüklerin gasp edilmesinden başka bir şey değildir.
Çanakkale bu tür uygulamalarla gerilmemelidir.
Bu tür uygulamalar Çanakkale’nin huzuruna daha çok zarar verir, yetkililer bu tavrı gözden geçirmelidirler.