Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Tehlikeyi görebilmek (!)

1986
Türkiye;politik,diplomatik ve askeri açılardan olduğu kadar;sivil toplumsal alan açısından da önemli ve “kritik günler” yaşamaktadır.
Ülke gündemini ve gelişmeleri bir bütün olarak ele alıp değerlendirdiğimizde;olağan günlerde ve dönemlerde izlenen / uygulanan politikalardan, daha dikkatli bir “politik tarz”a ihtiyaç olduğu söylenebilir.
İşlerin iyi gittiği,günlük rutinin devam ettiği zamanlarda,ülke yönetmek kolaydır.
Ve hatta neredeyse hayat;yöneticiye ihtiyaç duyulmadan kendi akışına devam edebilmektedir.
Ve yine,ülkelerin ve toplumların tarihi göstermiştir ki; tarihte iz bırakan büyük önderler, büyük yöneticiler,tarihin en zor dönemlerinde, toplumsal çelişki ve çatışmaların yoğunlaşıp, keskinleştiği dönemlerde ortaya çıkmışlardır.
Şimdi ülkemiz, böylesi bir tarihsel kesiti yaşamaktadır.
Sivil toplumsal ve sosyal alan açısından bakıldığında; yaşamını yitiren genç insanların, askerlerin ölümüne duyulan toplumsal acı ve duyarlılığın sokaklara taştığı, protestoların yükseldiği günlere tanıklık etmekteyiz.
Kuşkusuz ki verili hukuk sistemi içerisinde;kamu düzenini bozmayan,kişi güvenliğine zarar vermeyen gösteri ve protestolar,demokratik ve anayasal bir haktır.
Ancak bu tepkileri,Kürt kökenli yurttaşların işyerlerine,evlerine,sokaklarına ve canlarına yönelik bir tehdid ve saldırıya doğru ilerletmek,bir risk alanı oluşturmaktadır.
Bu risklere ve olası provokatif girişimlere karşı hükümet,askeri yetkililer ve aklı başında herkes haklı uyarılarda bulunmaktadırlar.
Her yurttaşın,etnik kökeni ne olursa olsun,can ve mal güvenliğinin korunmasında doğrudan devletler sorumludur.
Bugün,bu ülke için en büyük tehlike;sivil alanda gerçekleşecek bir Türk-Kürt çatışmasıdır.
Ülkenin birliğini,Kürt-Türk kardeşliğini isteyen herkes ve her kesim şimdi iki kez daha özenli,dikkatli ve sorumlu davranmanın gerekli olduğunu anlamalıdır.
Bu tür çatışmaların,çatıştırmaların tarih ve yakın geçmişimiz açısından,nasıl acılara ve kayıplara neden olduğu unutulmamalıdır.
Unutulmasın ki -1071 Malazgirt Savaşı’ndan, Kurtuluş Savaşı’na- Kürtler ve Türkler’in ilişkilerindeki “esas ve egemen yön” birlikte ve iç içe yaşama,birlikte mücadele,kardeşleşme yönü olmuştur.
Bu nedenle,belli dönemlerde “iç” ve “dış” ırkçı – şoven ve emperyal güçlerin yaratmak istediği bir Kürt-Türk çatışması başarıya ulaşmamış ve sonuçsuz kalmıştır.
Yine bugün,Ortadoğu ve Türkiye’de,arka planında emperyalist çıkarların yarattığı derin ve karmaşık politik-pratik hesaplaşmalar yapılmaktadır.
Bölünmeler ve çatışmalar ancak,bu emperyalist güçlerin ve onların bölgedeki işbirlikçilerinin işine yaramaktadır.
Türkiye dahil,bölge ülke ve halkları; Arap, Türk, Kürt birbirlerinin etnik ve kültürel kimliklerine, ulusal ve anayasal haklarına saygı temelinde, ortak bir eksen oluşturarak,dönemin zorluklarını aşabilirler.
Gün iki kez düşünme, sağduyulu olma günüdür…