Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

TARTIŞMALAR VE DEMOKRASİ NORMLARI

2174
Son günlerde, ‘301. madde’ ve ‘irtica’ ekseni üzerinden demokrasi ve Cumhuriyet tartışmaları yeniden alevlendi.
Tartışmaya katılan çevreler, kendi çıkar ve tuttukları politik pozisyon açısından demokrasiyi tanımlamaya ve geniş halk yığınlarını kendi demokrasi tanımlarına ‘inandırma’ çabasına giriştiler.
Peki, bu demokrasinin, yerel-toplumsal farklılıkları da kapsayan evrensel normları yok mu? Tartışan çevreler bu normları bilmez mi?
Elbette demokrasinin evrensel normları vardır ve tartışan çevreler de bu normları pekala bilmektedirler.
Ama anlaşılan odur ki; bu çevrelerin niyeti, ‘bağcı dövmek’ tir!
Bu evrensel normları bir kez daha ve kısaca; üst başlıkları ile yinelemekte yarar görüyorum.
- Hukukun üstünlüğünün egemenliği,
- İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkının güvenceye alınması,
- Örgütlenme özgürlüğü,
- Toplantı ve gösteri yapma hakkı,
- İnsan hak ve hürriyetine saygı,
- Adil yargılanma,
- Adaletli seçim ve temsiliyet hakkı…
Bir bölümünü sıralamaya çalıştığım, bu evrensel demokrasi normlarından daha önemlisi; günlük toplumsal hayatın ve ilişkilerin demokratikleşmesi; hoşgörü, karşılıklı saygı ve farklılıklara tahammülün bir kültürel atmosfer olarak yerleşmesidir demokrasi!..
Türkiye, 1950’li yılların başında ‘küçük Amerika’ olma yoluna sokulduğu tarihten, günümüze; demokrasi, demokratikleşme tartışmalarını yaşamıştır.
Tartışmalara neden olan, onu alevlendiren konu merkezleri, dönemsel farklılıklar gösterse de, ‘öz’ hiç değişmemiştir.
Demokrasiyi, demokratikleşmeyi sürekli tartışıp durduk.
Raporlar yazıldı, demokratikleşme paketleri hazırlandı; AB süreci dendi, ‘Kopenhag kriterleri’ dendi, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma dendi; ancak, demokrasi bir türlü gelmedi…
Daha da ötesi, demokrasiyi getirme(!) uğruna bu ülkede, darbeler yapıldı, muhtıralar verildi… Nafile!..
Ne yazık ki; konuyu tartışan siyasi çevrelerin büyük çoğunluğu, hükümet yetkilileri ve yüksek bürokrasi ‘evrensel normlar’ yerine, tartışmanın merkezine biçimsel yönleri almışlardır.
Bu, ‘biçim merkezli’ tartışmalar, demokrasinin ve demokrasi bilinç ve kültürünün gelişmesine değil ve fakat, anti-demokratik anlayışların gelişmesine, ‘linç kültürü’nün egemen olmasına ve nihayetinde irticanın palazlanmasına hizmet eder görünmektedir.
Kuşkusuz bu tartışmalar, laf olsun diye, ‘öylesine’ de yapılmamaktadır; burada yakın geleceğe yönelik ‘salt politik’ hesaplaşmaların ve mevzi kazanma çabalarının olduğu da gözlemlenmektedir.
Demokrasi ve irtica konusunda, Prof. Bahri Savcı’nın bir sözü ile konuyu bağlamak istiyorum: Bahri Savcı; “Bu ülkeye demokrasiyi getirmek çok çok zor, ama şeriatı getirmek ondan da zor!..” diyerek, özlü bir ifadede bulunmuştu…
Ancak, emekçi halklar açısından dikkat edilmesi gereken bir başka temel nokta da şudur; gerçek demokrasi için mücadele edilmediği sürece; irtica ve demokrasi dışı yönelimler bir tehdit oluşturmaya devam edecektir.
Herşey, demokrasiye gerçek anlamda ihtiyacı olan halk kitlelerinin, örgütlü ve bilinçli mücadelesi sonucunda kazanılacaktır.