Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Tane tane de anlatsan, yazsan da, sanatla da ifade etsen ; NAFİLE

Bir bayramı daha geride bıraktık. Her bayram olduğu gibi, klasikler aynen yaşandı. Trafik canavarı yine iş başındaydı, kurban bayramına özgü sahneler aynen tekrarlandı. Çanakkale trafik çilesini bir kez daha yaşadı. Köprü severler fırsat bu fırsat deyip yine aldılar sazı ellerine; köprü de köprü nakaratlarına bu sefer de mantıksızlığın temelini teşkil edebilecek bir önerme eklendi. "Köprü istemeyenler köprüden geçmesin"

1689

 Aslı astarı olmayan şeyler üzerinden siyaset yaptığını sananlar için; söylenen, açıklanan, aynı zamanda yaşamın bizzat kendisinin ortaya koyduğu gerçeklerin hiç bir karşılığı olmadığını görmekten gerçekten sıkıldım.

Boğaz köprüsü ihtiyacını bayram geçişlerindeki yoğunluğu gerekçe göstererek açıklayanlar, işin aslını karartmak için her türlü spekülasyona başvurmaktadırlar.

Boğaz trafiğinin çok daha kolay ve ekonomik çözüm imkânı varken, yaratılacak çevre katliamını, rantı örtmek adına bayram trafiğini bahane edenler aynı zamanda ötekileştirme, kutuplaştırma mantığının da siyaset anlayışlarında denli etkili olduğunu ortaya koydular.

Ancak ne yapalım ki; kendi çarklarını sürdürmek için birilerinin yalana, tezgâha, karalamaya, itibarsızlaştırmaya, dezenformasyona olan ihtiyacı zaman ilerledikçe daha da fazla artıyor.

Sanmasınlar ki onlar böyle yaptıkça boyları uzuyor.

Tam tersi her geçen gün daha da küçülüyorlar.

Son zamanlarda genelde olduğu gibi yerelde de özellikle Belediye Başkanı Ülgur Gökhan’ı hedef alarak sürdürdükleri, dillerine doladıkları “terör bayrak, kan, şehit, gazi, vatan haini” motifleriyle süsledikleri algı operasyonlarıyla gerçeklerin üzerinin örtülmesi noktasındaki faaliyetlerin yoğunlaştırıldığını izlemekteyiz.

Yapılmak istenen algı yönetiminin karşılığı boştur, ancak onlara göre hoştur.

Boşluk duygusu bazılarında bazen böyle hoşluklar yaratır.

Duygusal durumu bu şekilde ortaya koyduk ama, özelikle bu bayramda şiddetin savaşın dilinin dozunun arttırıldığını, buna bağlı olarak uygulamaların kabul edilemeyecek noktalara taşındığını da kaygı ile izlemekteyim.

Halkların kardeşliğini her daim kendisine ilke edinmiş bir belediye başkanı hakkında bir linç kampanyası başlatılıyorsa durup düşünmek lazımdır.

PKK destekçiliği gibi bir karalamayla sürdürülen bu linçe destek olanlar, sessiz kalanlar bizzat terörün kör karanlığını kendilerine ışık olarak görenlerdir.

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan hakkında sürdürülen linç kampanyası öyle bir noktaya vardırılmıştır ki;FETÖ çetesiyle işbirliği yaptıklarına dair iftiralara kadar götürülmüştür.

Bu konularda kendilerine gerekli olan cevap belediye yetkilileri tarafından tane tane anlatılmış, birçok sendika demokratik kitle örgütü tarafından gerçekler kamuoyu ile paylaşılmış olsa da karalama dışında söyleyeceği bir şeyi olmayanlar bu huylarından vazgeçmiyorlar.

Karalama ve iftira tezgâhının kurgusunu yapan siyasi irade, bu çirkin girişimlerden kendini derhal arındırmalıdır.

Herhalde bu cümlem üzerine hemen  ‘boş hayaller yayıyorsun’  şeklinde bir düşünceye kapıldınız.

Şimdi diyorsunuz ki, bu yöntemler karanlıklardan beslenenlerin, sömürü ve zulüm düzenini yaşatmak için görev üstlenmiş kesimlerin olmazsa olmaz tavırlarıdır.

Böyle bir misyon üstlenmiş olanlar mı vazgeçecekler?

Okulların açıldığı bir dönemde 12 bine yakın öğretmeni açığa alıp yüzbinlerce öğrencinin eğitim hakkını yok sayanlar, yıllardır emeğin ve gerçeklerin savunucusu olarak habercilik yapan Evrensel Gazetesini PKK’nın yayın organıymış gibi göstererek kapatılması noktasında bir algı operasyonuna imza atanlar, demokratik siyasetin önünü kapayacak şekilde OHAL uygulamalarıyla en küçük bir demokratik hakka bile tahammül edemeyenler, halkın iradesini yok sayanlar mı bu tezgâhlarından vazgeçecekler?

Sizde haklısınız…

Varlıklarını şiddet ve savaş politikalarına bağlayanların bu çabaları ancak demokrasi güçlerinin kararlı duruşlarıyla boşa çıkarılabilir.

Bu bağlamda Ülgür Gökhan yalnız değildir, hakkında sürdürülen iftira ve karalamalara karşı Çanakkale halkı demokrasi ve barış kültürüne bağlılığın gereğini yerine getirecektir.

Bu arada CHP örgütünün siyasi gericiliğin bunca karalaması karşısında sessiz kalması da manidar bir durumdur.

Çanakkale Belediyesi Fetöculukla suçlandı ses yok, Başkan “halklar kardeştir” dedi, PKK destekçiliği gibi bir karalamaya maruz kaldı, tık yok.

Uluslararası Çanakkale Bienali yine aynı paralellikteki bir karalamaya bağlı olarak bienal inisiyatifi tarafından iptal edilince Çanakkale Belediyesi bu iptal kararına karşı çekincelerini belirterek tavrını ortaya koydu, ancak siyasal boyutuyla yapılan saldırıya karşı CHP örgütünün hiçbir tavrını göremedik.

Çanakkale CHP örgütünün bu denli sessiz kalması siyasi sorumlukları itibarıyla sorunludur.

Neyse tatil halleridir diyelim…

Bugün nerdeyse çeyrek asırdır sürdürülen halkın sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına bağlı olarak Cerattepe’nin madenci yağmasından kurtarılması için verilen hukuk mücadelesinde karar günü.

Bu satırları okuduğunuz saatlerde tüm yaşam savunucuların kalbi Cerattepe için atıyor olacak.

Böylesi hassas bir dönemde, halkın iradesinin yok sayıldığı siyasal iklimde verilecek karar; gerçekten kritik bir karar olacak.

Bu karar ülkenin bundan sonrasında alacağı yöne ilişkin özellikle hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı anlamında da gösterge olacak.

Umut ederim ki sözün bitiği yerdeyiz yorumunu bir kez daha yapmayız.

Yaparsak biliniz ki bundan böyle her şey çok daha farklı olacaktır.

Daha bir gün öncesinden  yaşam savunucularına davanın takibini engelleyen, Artvin’de 1 ay boyunca her türlü etkinliği yasaklayan karaların alınması üzerinde düşünmek gerekmektedir!

Nereye gidiyoruz dersiniz?