Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Talihsiz açıklamalar...

1886
Van’da yaşanılan ikinci deprem sonrasında iki gazeteci olmak üzere 39 vatandaşımızı daha kaybettik. İkinci deprem, ülkemizin trajik sorunlarını her bakımdan bir kez daha gündeme getirdi. Gazetecilerin yıpranma haklarını yok eden hükümetin çalışma bakanı şimdi acaba ne düşünüyor? Madencilerin daha ağır koşullarda çalıştığını söyleyerek gazetecilerin yıpranma haklarını yok sayan Bakan’ın vicdanı sızlıyor olsa gerek…
Yaşamlarını yitiren gazeteci arkadaşlarımızın ailelerinin, yakınlarının, gazeteci camiasının acılarını yürekten paylaşır, başsağlığı dilerim. Her zaman en zor koşularda, halkın bilgi edinme hakkı için mesleklerini sürdüren gazeteciler ne kadar zor koşullar altında çalıştıklarını bu acı olay ile bir kez daha gösterdiler.
7,2 şiddetindeki bir deprem sonrasında gerekli kontrollerin yapılmadan, bu otelde kalınmasına izin vermek kim ne derse desin idari bir cinayettir. Bu konuda Çanakkale İnşaat Mühendisleri Odası Başkanının ”zaman yoktu” açıklaması gerçekten talihsiz bir açıklama olmuştur.
 
Hangi gerekçe gündeme getirilir ise getirilsin, Van’daki iki otelde 38 vatandaşımızın yaşamlarını yitirmesi açıklanamaz.
Nerde görülmüştür; depremin yaralarını sarmak için deprem bölgesinde görev alan insanlar 5,6 şiddetindeki bir deprem ile yaşamlarını yitirsinler…
Bu ancak, bizim gibi ülkelerdeki insanı yok sayan vahşi kapitalist sistemin ürünüdür.
Bu konudaki sorumlular açığa çıkarılmalı ve cezalandırılmalıdır ki; bir deprem ülkesi olan yurdumuzda bir daha böylesi acılar yaşanmasın.
Ama nerde; İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı gibi bir sorumluluk üstelenmiş bir kişi de bile ‘zaman yoktu da ondan gerekli kontroller yapılamadı’ mantığı var oldukça işimiz zor…
Kontrol yapılmamış olsa bile, kontrolü yapılmayan bir binada nasıl olurda insanların konaklaması için izin verilir, üstelik bu binanın bir otel olduğu yüzlerce kişinin kalabileceği düşünülür ise, nasıl bir anlayıştır?
Bu noktada yetkili olan kamu idarecileri ve hükümet Van depremi nedeniyle ta başından itibaren akıl almaz hatalar ile süreci yönetmişlerdir.
Sistem noktasındaki sorunları bir yana bırakarak, afet yönetimi noktasındaki hazırlıklarımızın olmadığı gerçeğini bir yana koyarak; hükümet Türkiye güçlü bir ülkedir deyip arama kurtarma yardımlarını ret etmedi mi?
Mimar Mühendisler Odası yöneticilerinin hasar tespiti çalışma desteklerini görmezlikten gelmedi mi?
Kendi zaafları nedeniyle deprem mağdurlarının sorunlarına çözüm üretemeyince; akıl almaz mantık ile, çadır organizasyonu sorunlarının ortaya çıkmaması için hasar tespiti gerçeğini açıklığa kavuşturmadan, vatandaşlarının evlerinde kalmalarına yeşil ışık yakılmadı mı?
Tüm bunlar ortada iken, iktidara yaranmak için gerçekleri alt üst etmeye çalışma mantığı bizi bu günlere getiren temel zaaftır zaten.
İşte bu yaranma mantığı nedeniyle, bir türlü iki yakamız bir araya gelmemektedir.
Şimdi İnşaat Mühendisleri  Odası Çanakkale Şube Başkanına soruyorum
Van’da hasar tespiti için görev yapan mühendis sayısı kaçtır?
Neden mimar mühendis odalarının bu konudaki destek teklifi ret edilmiştir?
Mevcut durum bu şekilde ihmaller ile dolu iken bu konuda zaman yetersizliği açıklaması ne kadar gerçekçidir?
 
İnşaat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı  eğer AKP politikalarını aklamak için böylesi bir tespit ile hareket etmemiş ise; TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı`nın açıklamalarını anlayabilecektir.
 
Soğancı şunları söylemişti: "Bir teknik heyet, yani devletin olanakları içinde mühendis ve mimarlar yapıları gözlemleyerek `Bu bina girilir, girilemez` der. Teknik olarak bizim buna yeterli sayıda mühendis ve mimar arkadaşımız var. Devletin büyük organizasyonu, eğer bu acil afet yönetim sistemi iyi işleseydi bu kadar teknik insanı buraya gönderirdi. Bugün itibariyle bile, devlet, bu az hasarlı, içine girilebilecek, daha doğrusu taşıyıcı sistemlerinde herhangi bir sorun olmayan konutlar için karar verme yeteneğinden yoksun. Şu anda böyle bir güç yok. Biz gittiğimizde hem valiliği hem yerel yönetimleri ziyaret ettik, bu türden bir teknik desteği müsaade edilirse verebileceğimizi de söyledik. Herhangi bir talep gelmedi."
 
Bu tahammülsüzlük niye?
Bir  başka talihsiz açıklama da Van’da Vali’yi protesto edip, cop ve gaz yiyen vatandaşlar için Başbakanın  “provokatörler” açıklaması oldu.
Depremzede vatandaşlar yakınlarını yitirdiler, soğukta kar altında sokaklarda kaldılar, bunca acıyı yaşarlar iken ne olmuş Valiyi protesto etmişler ise.
Bunca acı içersinde olan bu insanlara tahammül edilmeyecek de  ne yapılacak?
Kaldı ki demokrasilerde en temel insan hakkıdır; vatandaşın protesto etme hakkı.
Gerçekler böyle iken, depremzede vatandaşlarımız ne ile karşılaştılar; cop ve gaz ile.
Bu vicdanlara sığmayacak uygulama sonrasında bir de Başbakan çıktı, bu insanlar için “provokatörler” damgasını vurdu.
Gün geçtikçe daha çok Libya’ya, Mısıra benzemeye başladık…
Şunu da unutmayalım ki; bu ülkelerdeki diktatörlerin sonu hepimizin malumu…