Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SUSURLUK - ŞEMDİNLİ HATTI

2247
Hani  ünlü bir söz  vardır; “şeceatin arz ederken,sirkatin  söylemek !..diye...
Şemdinli  olayından  sonra bazı yetkililerin verdikleri ve  manşetlere  çıkan ilk demeçler, bana işte bu ünlü  deyişi hatırlattı.
Başbakan “olay bazı çevrelerin iddia ettiği gibi  lokal görünmüyor.”
TBMM  Başkanı Arınç ise ;  “ortaya  çıkanlar, faili meçhuller raporu gibi sümen altı olmayacak,hesap sorulacak.”
Son  alıntıyı da  Baykal’dan yapalım; “örtbas  çabalarını engelleriz.”
Yukarda aktardığımız bu alıntılar neyi ifade ediyor.Bu sözleri nasıl yorumlamalıyız.
Söylenenleri toplamından çıkarılması gereken sonuçlar çoğumuzun bildiği şeylerdir.Yani,”Şemdinli çetesi” diye adlandırılan “organizasyon” yalnızca ilçemizle sınırlı bir organizasyon değildir.
İkincisi ,bu ”çete” nin “lokal” olduğunu iddia eden çevreler var.
Üçüncüsü, daha önce bazı şeyler (faili meçhuller raporu gibi) Meclis’te  sümen altı edilmiştir.
Baykal’da  “örtbas” tehlikesine dikkat çekiyor.
Evet,işaret edilen noktalar veya durumlar “susurluk soruşturmaları” süresince karşılaşılan durumlardı.Bizler o günkü gelişmeleri hep birlikte yaşamıştık.
Peki,işin özü nedir? İşin özü bu ülkede bir kontrgerilla gerçeğinin var olmasıdır.Ortaya çıkan ve “lokal” gibi gösterilmek istenen çeteler;merkezi bir örgütün parçalarından başka bir şey değildir.
Susurluk çetesi,Yüksekova çetesi,Şemdinli çetesi,bir ”merkezi çete” nin varlığını göstermektedir.İşte bu “merkezi çete” kontrgerilladır.
Yoksa birkaç “uzman çavuş”un yapacağı işler değildir bunlar.
Bu örgüt(kontrgerilla)belirlenmiş bir”konsep” ekseninde faaliyet sürdürüyor.Kitle mücadelesinin düzeyi,ulusal ve uluslararası konjonktür,kontrgerillanın pozisyonunu etkilemektedir.Duruma uygun olarak(konsept gereği) kimi kez kontra faaliyetleri görünmez olur,kimi dönemlerde yoğunlaşır.
Bizim ülkemizde,bu örgütün yasadışı faaliyetleri ilk kez “12 Mart döneminde” açığa çıkmaya başladı.İstanbul Kültür Sarayı yangını,Haliç Tersanesinde gemi batırma gibi sabotajlar,gazeteci İlhami SOYSAL’ın dövülmesi,ünlü “Ziverbey Köşkü” işkenceli sorguları kontra faaliyeti olarak döneme damgasını vurmuştur.
12 Eylül 1980 askeri  darbesine ”gerekçe yaratmak” için işlenen birçok cinayetin ve provokasyonun arkasında kontrgerillanın parmağının olduğu bilinmektedir.
Binbaşı Cem Ersever’in anlattıkları(gazeteci Soner Yalçın’a)”Bay Pipo”da yazılanlar ve emekli Yarbay Talat Turhan’ın kitaplarında yayınladığı belgeler kontrgerillanın Türkiye’deki kanlı serüvenine ışık tutmaktadır.
Adam kaçırma,cinayet,kitle provokasyonları,uyuşturucu kaçakçılığı artık hepimizin bildiği kontra icraatlarıdır.
Kitleleri terörize ederek sindirmek,manipülasyon;seçilen duyarlı alanlarda simge hedefler üzerinden topluma gözdağı vermek açığa çıkan yöntemlerindendir.
Anlaşılan o ki ;Şemdinli’nin “konsept” açısından özel bir anlamı bombalanan kitabevinin de mesaj verilmeye uygun simgesel bir yönü vardır.
Sorunun güncel ve geleceğe yönelik önemine gelince;devlet ve hükümetler açısından iki yol görülmektedir.Ya Susurluk çetesi gibi Şemdinli çetesi de örtbas edilecek yada gerçekten çetenin üzerine gidilecektir.
Eğer devlet bir hukuk devleti ise,suç-ceza ilişkisi yasalarla belirleniyorsa,anayasa tüm yetkilerin kaynağını oluşturuyorsa izlenecek yol bellidir.
Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu hiçbir devlet çeteleri koruyup yaşatamaz.
Türkiyeli emekçilerin,kısaca halkın tek seçeneği vardır;bağımsız-demokratik bir ülkede korkusuzca,barış içinde ve kardeşçe yaşamak için kontrgerillanın onlarca yıllık, karanlık,kanlı” seyir defteri”ni bir daha açılmamak üzere kapatmak için mücadele etme yoludur!...