Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Soydan AKP’ye karşı galip, kendi partisinde mağlup 09.11.2009

1990

Geçen haftaya AKP İl Başkanı ile CHP İl Başkanı arasındaki Atatürk üzerinden yapılan tartışma damgasını vurmuştu. Soydan ‘AKP Atatürk’ün adını ağzına almamalıdır’ açıklamasına AKP’den yanıt ‘Atatürk kimsenin tekelinde değildir, Atatürk üzerinden siyaset yapmadıkları’ şeklinde olmuştu. 

Soydan bunun üzerine yaptığı değerlendirmesinde ‘Atatürk sevgilerini dile getirmeleri ve Atatürk üzerinden siyaset yapmadıklarını söylemelerine takiye olmasa sevinirdik. Ancak biz AKP’nin din üzerinden siyaset yaptığını, laiklik karşıtı çalışmaları destekledikleri için uyarıldıklarını biliyoruz’ şeklinde cevap verdi.

Bu tartışma adeta bir söz düellosuna dönüşmüşken TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ‘in Meclisteki 10 Kasım çalışmaları konusundaki “ölenle ölünmüyor” sözleri son noktayı koydu.

Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Atatürk için böyle saygısızca bir söz sarf eden bir partinin il başkanı olarak Muzaffer Kutlu artık ağzı ile kuş tutsa bu tartışmada inandırıcılığını yitirmiştir. Kafalarının içlerindeki gerçek düşüncelerinin böylesi dışa vurumlar ile AKP; gerçek niyetini kusmaktadır, ne kadar popülizm yapsalar da nafile. 

Serdar soydan bu tartışmanın haklı tarafı olarak süreci tamamlamıştır.

Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları Soydan’ın haklığını sağlayan bir gösterge olmuştur.

Kongre süreci ve Soydan

Kongre sürecinin başlangıcında Soydan sürecin demokratik bir şekilde sürdürüleceği konusunda kimsenin şüphesi olmasın değerlendirmesinde bulunmuştu.

Mahalle seçimleri başladı fakat ne hikmet ise parti içersinde çeşitli muhalif grupların hiç biri seçimlere katılmadı.

Bu konudaki gerekçeleri de işleyişin demokrasiden uzak olduğu noktasında yoğunlaşıyor idi.

İl yönetimi bu konudaki eleştirileri  “saha çamur” benzetmeleri ile yenilgiye kılıf yaratmak isteyenlerin ruh hali olarak açıkladı.

Ama maalesef işin özü yanlış algılanıyor idi.

Ben parti içersinde şu veya bunun yönetime gelmesi olarak konuya bakmıyorum.

Ülkemizde her geçen gün siyaset ile ilgisi kesilen,  kesilmeye çalışılan, bu şekilde kendi sömürü çarklarını devam ettirmek için baskı politikaları ile kitleleri duyarsızlığa götüren bir anlayış hakim.

Estirilen rüzgâr da bu.

Böylesi koşullarda kendi parti üyelerini dahi sürecin dışına taşıyan bir mantık nasıl olacakta kitlelerdeki bu dejenerasyonun önüne geçecek performans oluşturacak.

Bütün mesele bu .

Parti içindeki bir takım kaygılar nedeniyle bugün gelinen yerde CHP Çanakkale’de kendi partilisi ile dahi iletişimini yönetemez hale gelmiştir.

Bu siyaset ile CHP’nin kitleleri etkilemesi, onları kendi hedefleri temelinde seferber etmesi söz konusu olmaz.

Bu gün yaşanılanlar tarihe not olarak düşülmelidir.

Çünkü bir gün gelecek siyaset yapmanın performansı olan seçimlerdeki başarı her şeyin göstergesi olacaktır.

Yoksa tek liste ile yapılan parti içi seçimlerdeki kendi listelerinizin seçim kazanması değil.

Bu gerçeği her türlü siyasi popülizmden arınarak değerlendirin.

Cevatpaşa Mahallesi mahalle seçimlerinde katılım oranı %50dir.

Yani parti üyesi olmaları itibarıyla daha ileri olan kesimler içersinde bile şimdi ancak kitlenizin yarısını seferber edebilmektesiniz.

Sonrası hepimizin malumu.

 

Parti içi muhalefet

Parti içi muhalefet haklı bir zemin üzerinde bugünlere geldi.

Çünkü onlar partililerinin iradeleri temelinde demokrasi talep ettiler, her ne hikmet ise sürekli ötelendiler.

Sonunda hukuka başvurdular, ama ne yazık ki sonuca ulaşamadılar.

Tıpkı Anayasa mahkemesinin AKP hakkında vermiş olduğu karar gibi.

Laiklik karşıtı odak olduğu tespit edilen AKP buna rağmen siyasi yaşamını sürdürdü.

CHP içersinde muhalefet eden kesimin demokratik taleplerinin  bu koşullarda kabul edilmeyeceğinin bilinmesine, yaşanılanlar itibarıyla görülmesine rağmen bu kesim ısrar ile parti içinde muhalefet yapma konusunda irade beyan ederken, bir de gördük ki seçimlere katılmama kararı çıktı.

Bu sürece kadar sürekli partilerine sahip çıkma konusundaki gösterdikleri tavır sonrasında seçimlere katılmama kararı bu kesimin siyasi etkisini nasıl şekillendirecek, yoksa muhalefeti ile yönetimi ile CHP tabanının siyaset dışında kalması veya tercihlerini başka şekilde kullanmaları mı gündeme gelecek bu gelişmeyi hep birlikte izleyeceğiz.

İlk sonuçlara göre muhalefetti, demokrasiydi derken katılım oranı %50

Muhalif gruplar bütün bu gelişmeler sonrasında nasıl bir strateji izleyeceklerini belirleyip bunu kamuoyu ile paylaşamazlar ise kitlelerin siyasete karşı duyarsızlaştırılması suçuna ortak olurlar. Gelinen yerde açıktır ki muhalif grupların beklentilerine uygun bir demokratik ortam bundan böyle bu partide olmayacaktır. Artık bu grupta mücadele edenler  bu gerçeği kavramalı ne yapacaklarını belirlemelidirler.

Aksi durumda onlarda inandırıcılıklarını kaybedecekler. ve temsil ettikleri değerler halk nezdinde prestij kaybedecektir.

Bu arkadaşlar sol siyasetin içersinde olduklarını beyan etmeli, bunun gereklilikleri için hazırlık yapmalıdırlar.

Unutulmamalıdır ki sol siyaset için bu ülkede çeşitli araçlar olduğu kadar çeşitli adreslerde vardır.

 

Laflar güzel ama ….

Cevatpaşa mahallesi seçimleri sonrasında İl başkanı, ilçe başkanı ve CHP Çanakkale Milletvekilinin katıldığı basın toplantısında çok önemli tespitler yapıldı.

Ülkenin içinde bulunduğu koşullarda CHP ye düşen sorumlulukların altı çizilerek, esas gündemlerinin bu olacağı kongreler sonrası yeni bir ruh ile yaşanılan olumsuz gelişmeleri geride bırakarak mücadeleye devam edileceği belirtildi.

Bu süreçte hiç de iddia edildiği gibi demokratik işleyişin dışında bir uygulama içersinde olunmadığı bildirildi. 

Bunlar güzel sözlerdi.

Ama inandırıcılığı konusunda yaşanılanlar kuşku veriyordu.

Tam bu açıklamalar yapılır iken Cevatpaşa Mahallesi seçim sonuçlarını almak, aynı zamanda parti içindeki grupların seçimlere katılmama gerekçesi olarak sundukları ‘demokratik olmayan seçim’ iddialarını yerinde görmek için CHP Merkez İlçede bulunurken partinin önde gelen isimlerinden biri tarafından bir basın mensubu olarak tacize uğradım.

Demokratik işleyiş konusundaki tereddütlerin getirmiş olduğu ruh hali o vatandaşı o kadar çok tedirgin etmişti ki benim orada bulunmama dayanamadı ve sonunda beyninin içindeki bastırılmış gerçeklere yenildi.

Beni ‘birilerinin adına seçimi izlemekle suçlayarak’ tahammülsüzlüğünü gösterdi

 Bir basın mensubuna bu şekilde açık yapılan bir tacizin arkasındaki ruh halini bu parti yenemediği sürece güzel laflar bir anlam taşımaz.

Yaşanılanlar konusundaki temel sorunda bu.

Yani söylenenler ile uygulamaların farklı oluşu.

Bu hareketi yapan partili her ne kadar benden özür dilemiş ise de,  bende birçok soru işaretlerine yol açtı.

Neydi bu tahammülsüzlüğü?

Neden kaygı içersindeydi?

Bir basın mensubunun sandık sonuçlarını izlemesi kendisini neden telaşlandırtmıştı?

Esasında çok iyi anlıyorum.

Bu partili bile yaşanılanlar konusunda gerçekleşmeleri kendi değerleri ile içselleştiremediğinden bu çelişkinin ruh hali ile suçlu psikolojisinin getirdiği bir telaşı yaşıyordu.

Ama yaşanılan bu ruh halinin çözümünün bir basın mensubuna tacizde bulunmak olmadığını kendisine hatırlatırım.

Toplumun önünde olan bu partili tüm bu nedenlerden dolayı bir gazeteci olarak bundan böyle merak konum olacak.

Evet halkımın adına, yoksulun, emekçinin adına bundan böyle kendisini izleyeceğim.

Sakın ola yaptığı görev gereği kattı, imardı,  kat sayısı idi, imara açılış gibi konularda bir yanlışlık içersinde olmasın.

Serdar Başkan anladım ki işin zor.

Bir yandan parti içersindeki muhaliflerin iddialarına muhatap kalacaksın, diğer taraftan da ekibindeki niyetleri farklı olan insanların verebilecekleri olumsuzluklara karşı mücadele edeceksin

Hepimize kolay gelsin.

 

Sermet ATADİNÇ