Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Siyaset bozmasın 02.04.2010

2278

Ülkemizde siyaset kurumu gün geçtikçe inandırıcılığını yitirmektedir. Nasıl yitirmesin ki? Gerçekler ortada iken, öyle inanılması zor tespitler ile manipülasyonlar yapılmaya çalışılmaktadır ki, yuh artık dedirtecek cinstendir. 

Tıpkı Çanakkale Esnaf Odaları Başkanının,  temsil ettiği esnafın içler acısı halini bugüne kadar es geçerken şimdi `siyaseten` katı atık bertaraf ücretlerinin esnafa yük getireceğini savunması gibi.

Siyasetin bu çarpık kavrayışı ve çifte standardı gerçekler karşısında dejenere olmuş tutum ve davranışları ortaya çıkarmaktadır.

Üzülerek ifade ediyorum; yaşamımızın birçok alanında böylesi örnekleri çok sık görür olduk.

2009 yılında ekonomimiz %4.7 oranında küçülür iken siyasetçilerimiz “Kriz bizi teğet geçti” dediler.

İflasın eşine gelmiş Yunanistan’dan bile 2 kat fazla küçülen ekonomimizin sonuçları ortada iken estirilen bahar rüzgarları ile yine siyasetin bozucu yüzü kendisini gösterdi.

Ya sözde ‘demokrasi’ savunucusu hükümete ne demeli?

Yeni Anayasa çalışmalarında demokratikleşmeyi ağızlarından düşürmeyenler, 1 Nisan günü Ankara’ya gelen Tekel işçilerini önce kente sokmamak, sonrada Türk-İş önünde toplanmalarını engellemek için ellerinden gelenleri yaparken, bu durumu anlamak zor.

Nerede örgütlenme, ifade etme, hak arama özgürlükleri?

İşte ‘siyaseten’ olaylara yaklaşma, gerçekler ile böyle çelişmekte. 

‘Siyaseten’ olaylara yaklaşma, aynı zamanda sonuç itibarıyla olayların özünden uzaklaşma gibi olumsuzluklara da yol açmaktadır.

Katı atık bertaraf ücretlerinde esnaf odaları başkanının yaptığı gibi.

Bu noktada siyasi popülizm dışındaki gerçekler temelinde çözüm aranırsa geliştirilebilecek iyileştirmelerin olabileceği göz ardı edilmemelidir.

Bugün katı atık bertaraf bütçesinin tamamının finansmanı vatandaşlara yaptırılmaktadır.

Bu durum 5393 sayılı belediyeler kanunu ile belediyelerin görev alanında , “2872 sayılı çevre kanununun 11. maddesinin

“Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler evsel katı atık bertaraf tesislerini kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmekle yükümlüdürler. Bu hizmetten yararlanan ve/veya yararlanacaklar, sorumlu yönetimlerin yapacağı yatırım, işletme, bakım, onarım ve ıslah harcamalarına katılmakla yükümlüdür. Bu hizmetten yararlananlardan, belediye meclisince belirlenecek tarifeye göre katı atık toplama, taşıma ve bertaraf ücreti alınır. Bu fıkra uyarınca tahsil edilen ücretler, katı atıkla ilgili hizmetler dışında kullanılamaz.” maddesine dayandırılarak yapılmaktadır.

Halbuki bugüne kadar Çanakkale Belediyesi katı atık toplama faaliyetine ilişkin ciddi maliyetleri kendi gelirleri ile finanse ederek bu sorumluğunu sürdürmüştür.

2008 yılı için bu noktadaki gerçekleşmiş gider 4.000.000 TL. civarındadır.

Bunun ne kadarı çevre temizlik vergisiyle karşılanmıştır bilemiyorum; fakat büyük bir kısmının belediyenin kendi gelirleri ile finanse ettiği bir miktar olduğunu söylemek çok yanlış olmaz.

Siyasi popülizm dışında tartışılması gerekli gerçeklik bu noktadır.

Bu platformda konuyu tartışacak kurumların gündemlerine alması gerekli husus budur.

Gerçekten Çanakkale Belediyesi 8. 000.000 TL maliyetli bu faaliyetin acaba bir kısmını eskiden olduğu gibi kendi gelirleri ile finanse ederek, özellik ile hane başına düşen payları azaltılabilir mi?

Ben de bu noktada,  sahipsiz olan vatandaşların adına hane başına düşen payların azaltılması noktasındaki önerim ile katkıda bulunmak istedim.

Çevremizdeki siyasetin bozucu etkisini birçok alanda gördüğümüzü belirtmiştim.

Geçen hafta içersinde Çanakkale’de bir grup inşaatçı ve müteahhit tarafından yeni bir yapılanmaya gidildi.

Halbuki bu alanda Çanakkale`de “Müteahhitler Birliği” olarak çalışmalarını sürdüren bir meslek örgütü olmasına rağmen.

Neden bu örgüt yok sayılmıştı? Yoksa bu organizasyonu oluşturanlar talep ettiler de, bu organizasyona alınmadılar mı?

Daha, olaya ilişkin birçok soru ile bu yeni organizasyon için haklılık zeminleri yaratmak için uğraşsanız da, işin gerçeği; yine siyasettir.

İşte siyaset denilen bu kurum gerçeklerden ayrı, kişisel cemaatsel, kafaların arkasındaki gizli planlar ile çalıştırıldığından dolayı, ülkemizde fonksiyonlarının dışında değersiz bir konumdadır.

Tabiî ki siyaset kurumlarının tümüne bu noktada bir haksızlık yapmayalım.

Ülkemizde emekten yana, sosyalist sol değerler ile siyaset yapan kurumları bu değerlendirme dışında tutuyorum.

“Her şey emeğin olacak” diyen bu kurumlar, babalar gibi kendi gerçeklikleri ile siyaset sahnesindeler.

Böyle olmasına rağmen, bu kesimler de bir araya gelme noktasında gerekli performansı yaratamadıklarına göre, denklem çok bilinmeyenli.

 

Sağlıklı bir çevrede yaşamak hepimizin hakkı.

Kirazlı bölgesinde altın arama çalışmalarını sürdüren firmanın el değiştirmesinden sonra yaşanılanlar, biz kent merkezinde yaşayanlar açısından da duyarlılık ile izlenmesi gerekli bir sürece dönüştü.

Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant, bu konuya ilişkin su kaynaklarımız noktasındaki öneme dikkat çekerek şöyle dedi: “Çan İlçesinin yanı sıra Çanakkale`nin de içme suyu ihtiyacını karşılayan Ağı Dağı, çok önemli bir bölge. Hem kent halkının, hem Çan bölgesinin su kaynakları üzerinde yapılıyor çalışmalar. Dolayısıyla işletme de bu bölgede olacak. Atikhisar Barajı etkilenecek. Dahası bugün kentin dört bir yanında tatlı su olarak bilinen çeşmelerden akan su, Ağı dağından gelmekte. Bizimle birlikte köyler de etkilenecek. Bu insanların yaşamını riske atmak anlamı taşıyor.”

Bu uyarı çok önemli!

Neden mi?

Alamos Gold, Ağı Dağı ve Kirazlı altın projelerini satın alma anlaşmasını 40 milyon dolar ödeyerek tamamladı.

Ayrıca Kirazlı ile Ağı Dağı`ndaki Deli, Baba ve Çamyurt bölgelerinde arama ve geliştirme faaliyetleri için 2010`da 12.8 milyon dolar düzeyinde harcama yapılmasının planlandığını kaydetti.

Kuruluş, Kirazlı`da 6.8 milyon dolar maliyetle 34 bin metre derine inmeyi planlıyor.

Bu milyon dolarlar şimdi hepimiz için tehlike teşkil ediyor.

Yaşam alanlarımıza sahip çıkalım, yaşam hakkını savunmak, sağlıklı çevre koşullarında yaşamak için siyasetin ve bir takım ekonomik çevrelerin aldatmacalarına karşı duyarlı olmak, şimdi daha çok önem kazanmıştır.

İlimizi temsil eden MHP’li Milletvekili M. Kemal Cengiz, geçen hafta TBMM Madencilik Sorunları Araştırma Komisyonu’nun Bergama`daki Koza Altın Madeni ziyareti sırasında göstermiş olduğu tavrı ile kaygı yaratmıştır.

Madencilik şirketi genel müdürünün, CHP’li komisyon üyesi nezdinde göstermiş olduğu tavır karşısında sessiz kalan, hatta daha ileri giderek CHP’li milletvekilinin altın madeni karşıtlarına saygısızlık yapılmaması talebini ortamı germek ile suçlayan vekilimizin, Kazdağları’nda yaşanabilecek bir katliam için seçimler öncesi vermiş olduğu sözleri hatırlamasını öneririm.

 

Sermet ATADİNÇ