havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Şimdi barışı savunmak zamanı.

1167
Emperyalist sistemin parçası İsrail, 200 ‘e yakın Filistinli vatandaşı katlettikten sonra şimdi de karadan denizden havadan yeni bir saldırı başlattı.
İsrail, emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları için rol üstlenmiş taşeron bir devlet olduğu için savaştan nemalanan emperyalist politikaların baş oyuncusu olarak kendisinden bekleneni yerine getiriyor.
Buna karşı olmak bu saldırganlığı durdurmak, Filistin halkının yanında olmak; şimdi barış güçlerinin görevidir.
Bunun üstünü bir kez daha çizerek söylüyorum.
Emperyalist ülkelerin savaş planlarını boşa çıkarmak halkların barış mücadelesinden geçer, tüm gelişmeler de bunu doğrulamaktadır.
Taşeron devlet, Filistin’e saldırıyı başlattığında daha evvelki saldırılarda olduğu gibi başta ABD olmak üzere batılı devletler sesiz kalmayı tercih ettiler.
Daha da ileri giderek meşru savunma gerekçesiyle saldırıya onay veren bir tutum içersine girdiler.
BM Güvenlik Kurulu sessizliğini koruyor.
İsrail yüzlerce insanın ölümüne neden olacak bu saldırıyı emperyalist devletlerin himayesinde sürdürüyor.
Böylesi bir durumda bu vahşete karşı olmak halkların en temel görevidir.
Savaşa karşı barış mücadelesi ve barışın savunulması görevi Gazze’ye yapılan saldırının gösterdiği gibi ancak dünya halklarının yerine getirebileceği bir sorumluluktur.
Siz bakmayın AKP hükümetinin bu konuda ki söylediklerine.
İsrail devletiyle askeri konuda işbirliği içersinde olan, ekonomik alanda güçlü ilişkiler geliştiren bir politika, gerçek anlamda İsrail’in uyguladığı vahşete karşı çıkamaz.
Bu emperyalist sistemin ekonomik entegrasyon gerçeğinin fiili bir sonucudur.
Bundan dolayı Ortadoğu’daki diğer Müslüman ülkelerinde sesleri çıkmamaktadır.
Diğer yandan bölgede emperyalistlerin ve gericilerin Rojava başta olmak üzere sürdürdüğü her türlü savaş uygulamalarına karşı sessiz kalanların İsrail saldırısına karşı tavır almasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
İsrail’in saldırısına karşı koyarken, ırkçı gerici tepkilerden uzak durup, halkların kardeşliğini her zaman ön planda tutarak barışın savunulmasına uygun davranabiliriz.
İşte barış savunucularını sözde İsrail saldırısına karşı çıkan bazı gerici güçlerden ayırt edecek en önemli kriter budur.
İsrail’in saldırısına karşı çıktığını söyleyerek, Yahudi düşmanlığı yapanlardan uzak durmalıyız.
Halkları etnik yapısı dini inançları ve mezhepleri üzerinden ayrıştıranlar barışı savunamazlar, ortalıkta İsrail’in saldırısına karşı olduğunu söyleyen böyleleri ile aramıza mesafe koymamız gerektiğini unutmayalım.
 
 
Bilim Sanat Merkezinin gösterdikleri
Bilim Sanat Merkezi olarak inşa edilmiş bir binanın, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün vermiş olduğu bir kararla imam hatip ortaokuluna tahsis edilmesi konusundaki tavrın arkasındaki nedenleri iyi analiz etmeliyiz.
Bu konu basit bir yer tahsisi olayının ötesindeki bir uygulamadır.
Eğitim- Sen Çanakkale Şubesi’nin bu konudaki hassasiyeti ve bu girişimi yargıya taşımasını son derce yerinde ve gerekli bir tavır olarak değerlendiriyorum.
Bu konuda yapmış oldukları açıklamada (http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=91094) belirttikleri gerçeklerden hareket edersek,  bu uygulamanın ülkedeki eğitim politikasının dini eğitim öncelikli bir olduğunu bir kez daha kavrayabiliriz.
Bilim Sanat Merkezi gibi önemli bir fonksiyonu üstlenmiş bir okulun gereksinimlerini yok sayarak mevcut binanın kendi fonksiyonlarını yerine getirmek noktasında bile sıkıntıları mevcut iken, imam hatip ortaokulu eğitim görsün demek; imam hatip öncelikli bir eğitim tercihidir.
İmam hatip ortaokulunun ihtiyaçları varsa bunu ayrıca çözmek yerine, öncelikli olarak bu tercihte bulunan bir politika; yarın bu mantıkla diğer okulları da kapatır ve imam hatipleştirirse hiç şaşırmayın.
Uygulamanın beslendiği damarda tam da burasıdır.
Bu bakımdan Eğitim- Sen’in bu noktadaki mücadelesinin destekçisi olmak önemli ve gereklidir.
Velilerimizin,  öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, eğitim sendikalarının bu konuya hassasiyet göstermelerinin gereğini belirtmek istiyorum.
Bu keyfiliğin bozulması ve eğitim politikalarında siyasi tercihleriyle hareket eden yöneticilerin bilimsel olmayan bu kararlarının engellenmesi eğitim kalitesi açısından önemlidir.
Eğitim kalitesinden bahsetmişken ÇOMÜ’de gezi mücadelesi ile ilgili bir soru sorması nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan bir öğretim üyesinin YÖK kararı ile görevden alınmasına tepki gösteren Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın tavrının bilim etiği gereği son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Bakan Gökhan’ın bu tavrı;ÇOMÜ’yü destekleme noktasında  kentte belki en çok sorumluluk alan bir yönetici olarak,  böylesi uygulamalara sessiz kalınmamasının gereği olarak ayrıca anlamlıdır.
Bu tavır aynı zamanda, kendi partisindeki bazı unsurların ÇOMÜ yönetimi konusunda Gökhan için yaptıkları spekülasyonlara da iyi bir cevap olmuştur.